Güney Kürdistan’daki Siyasi Kriz Üzerine
Güney Kürdistan’daki Siyasi Kriz Üzerine
Bawer Zirek
Güney Kürdistan dört parça arasında en ileride olanıdır. Sadece bugün kazandığı federal statü açısından değil, dil, kültür, ekonomik ve siyasi yapı açısından da böyle. Uzun yılllara dayanan mücadele tarihinin getirdiği tecrübe birikimi açısından Güneyli politik kadro ve partiler önde sayılır. Bu açıdan biz Kuzey Kürdistan’lı siyasi çevrelerin onlara ayrıntıları bilmeden, yukarıdan “genellemelerle” “akıl” vermek pek mantıklı bir iş değil, ayrıca sorunların çözümüne katkı da sağlamaz. Aşağıdaki görüşleri de bu bağlamda değerlendirebilir veya hiç kaale almayabilirsiniz.
Bununla birlikte Güney Kürdistan’la ilgili düşüncelerimizi de ifade etmekten kaçınmamak, kayıtsız kalmamak, işi oluruna bırakmamak doğruları desteklerken yanlışları eleştirmeyi günün görevi ve gerekliliğine inanıyoruz.
Bu neden gerekli? Bugün Güney sadece kendisi için mücadele etmiyor, sadece kendi geleceğini belirlemiyor, kendisiyle beraber dört parça Kürdistan’ın ve bütün Kürdlerin kaderini belirliyor. Güneyin mücadelesi ve başarısı bütün Kürdlerin başarısıdır. O açıdan Güney bütün Kürdler için leitmotive rolünü oynamaktadır. Oluşturacağı Kürdistan modeliyle bir bütün olarak Kürd halkının kaderini sadece etkilememekte doğrudan belirlemektedir.
Dolayısıyla bütün Kürdlerin gözü Güney’dedir. Güney Kürdistan bugün dört parça arasında bağımsızlığa en yakın konumdadır. Kürdistanı sarmalayan sömürgeci zincir kırılacaksa ve bağımsızlık kazanılacaksa bugün bunun olanakları Güney’de mevcuttur. Batı Kürdistan ikinci sıradadır ve ikisinin kaderi ortaktır.
Güneyli yönetici , politikacı ve entellektüellerin vereceği karar, yaratacağı sistem ve devlet biçimi kendileriyle sınırlı olmayacak, bütün Kürdlere ışık tutacak ya da önünü karartacak. Yaratacakları sistem çağdaş dünya normlarına uygunsa, bütün Kürdler için cazibe merkezi olacak. Ama Ortadoğudaki Arap, Fars,Türk devletleri gibi faşist, islamcı veya diktatör bir yönetim olursa bu çevresini aydınlatmayacak diğer Kürdler için de cazibe merkezi olmayacaktır. Dünya güçleri ve kamuoyunda Kürdistan halkına yönelik sempati yerini bunların da Ortadoğu’unun diğer diktatörlerinden bir farkı olmadığını söyleyeceklerdir. Doğuş halindeki “Kürdistan güneşi” çevresini ısıtmayacak ve aydınlatmayacaktır. Son başkanlık krizinde zaten hemen bunun etkileri görülmeye başlandı. “Kürdler biraz güçlenince birbiriyle savaşırlar”, “gerçek düşmanlarınızı tanıyın” söylemleri, uyarıları başladı bile. Peki Kuzey’dekiler Güney’in taşıdığı misyonun ve öneminin farkında mı?
Kuzeydeki değişik siyasi çevrelerin Güney oluşumuna ve siyasi hareketlerine bakışı farklıdır. Bunları başlıca üç kategoride toplayabiliriz. Birincisi, Kuzey’deki Kürd ulusal hareketine hegemonya kuran PKK ve çevresi orada üstlenmek, lojistik destek alanı olarak kullanmakla beraber Güney’e karşı düşmanca bir tutum içindedir. Kuzey Güney kutuplaşması yaratmak istedi. Bir halkın arasına düşmanlık tohumları ekti. Güneyin oluşumundan bugüne kadar tek bir olumlu yanı görmedi. Kendi kadro ve etkilediği kitleyi Güneyin aleyhine şekillendirdi, Güneyin güçleriyle silahlı çatışmaya girdi. Karalamak ve gözden düşürmek için hertürlü yalan propagandaya başvurdu ve bu çizgisinde devam etmektedir. İkincisi, KDP’ye yakın olan kesimler. KDP’nin her tutumunu eleştirisiz kabul etmekte, propagandasını yapmakta ve savunmaktadır. Kimsenin buna diyeceği bir şey olamaz. Onun politikasını doğru görebilir, Kuzeyde onun bir versiyonu veya bürosu olarak da çalışabilir. Ancak bu tutum bir futbol takımının taraftarlığına benzer, Kürdistan davasına katkısı tartışılır düzeyde, bütün ulusal çıkarlar açısından düşünüldüğünde ilerletici değil. Üçüncüsü, Güney’de herhangi bir partiye taraf olmadan Kürdistan ulusal çıkarlarını esas alarak doğruları destekleme, yanlışlara eleştirel yaklaşmak. Bizce doğru olan bu yaklaşımdır.
Şimdi bu kısa açıklamalardan sonra genel duruma bakalım. Politika eğer mümkün olanı gerçekleştirme sanatı ise Güney ne kadar başarılıdır? Ortadoğu denklemi ve dört sömürgeci devletin kıskacı altında Güney’in bu duruma gelmesi değerlendirildiğinde hiç kuşkusuz başarılı olduğu söylenebilir. Ama varolan iç ve dış koşullar içinde mümkün olanı (olabileni) başarabildi mi? Bundan fazlası yapılamaz mıydı? Buna olumlu cevap vermek güç. Yani başarının derecesi tartışılır düzeyde.
Hiç kuşkusuz bunda sadece KDP’yi sorumlu görmek, Mesut Barzani’yi suçlamak doğru değil. KYB, Goran ve diğer partilerin de sorumlulukları var. Hele hele eski defterleri karıştırmak, eski yaraları kaşımak sadece “ xwekuji” yi körükler. Güneydeki başarı “ Kürd güneşinin parlaması” Güneydeki bütün siyasi güçlerin eseri olduğuna göre, olumsuzluklar da öyle.. Birinin az birinin çok.. Burada taraf olamayız. Varolan güçler Kürdistani milli güçlerdir. Birbirini dıştalayarak değil, birbiriyle uzlaşarak bir çözüm bulmak zorundadırlar.
Güneyde Kürd ulusal tarihinde Barzanilerin direnişteki rolü inkara gelinmez. Hatalar olmamış mıdır? Olmuştur. Ama tarihi süreç sadece hatalardan ibaret değil. Mücadele tarihindeki rolünü de görmek gerekir. O zaman bütün tabloyu görmüş oluruz. Dünyanın ve dolayısıyla Kürdistan’ın değişen koşulları içinde KDP ve Barzaniler ulusal bağımsızlık ve demokratik mücadelesinde de yine tarihi bir rol oynayacak mı? Yoksa toplumun sırtında “ baba mirası” yiyen bir “kasta” mı dönüşecek? Başta Mesut Barzani olmak üzere KDP’nin karşı karşıya olduğu tarihi görev ve sorumluluk burada alacağı tutuma bağlıdır.
Başkanlık meselesi neden bir siyasi krize dönüşüyor? Bunu A veya B kişisinden bağımsız olarak yetkileri, nasıl ve kimler tarafından seçileceği ve hangi kurum ve kuruluşlarca denetleneceği yasalarla belirlenir. Yasaya uymayan devlet yöneticisi ülkede karışıklığa davetiye çıkarır.
Kürdler inkar, imha ulusal-sömürgesel baskı politikaları altında iç statükosu parçalanmış ve bir devlet oluşumu ve geleneğine sahip olamamştır. Bu günden yarına hemen oluşacak kolayca bir şey de değildir. 1990’lı yıllardan bu yana Güney Kürdleri tamamen olmasa da kendi bölgelerinde egemendirler. Saddam döneminde çifte bir ambargo altındaydı, zorlukları anlamak mümkün. Ama ABD’nin müdahalesiyle Saddam devrildikten sonra Irak’taki tek örgütlü güçtü. Yaklaşık 20 yıla yakındır Güney’de egemendirler. Şimdi de İD(İslam Devleti-IŞİD) denilen sömürgeci devletlerin kuklası İslami faşist , insanlık düşmanlarıyla savaşıyorlar. On yıldır Mesut Barzani Güney Kürdistan’ın resmen başkanıdır. Yetkileri alabildiğince geniştir. Ortada kuşkusuz başarılar var ama geri dönüp baktığımızda mümkün olan koşullarda yapılabilecekler açısından başarısızdır. Bu süre zarfında bağımsız bir Kürdistan pekala kurulabilirdi ki pek çok kez bunun imkanları olduğu halde değerlendiremediler.
Talabani bir açıklamasında “KDP ile savaştık, bütün dünya bize güldü.” Sonra barış sağlandı ama en ufak bir sorun veya krizde hemen “iç çatışmaya” dönüşme eğilimi taşıyor. Kendi içinde iki ayrı yönetime, asayişe,istihbarat ve peşmerge gücüne sahip. Demek ki iç sorunları çözecek yasal sistem mekanizmaları oluşturulamamış veya işlemiyor. G.Kürdistan “normal” “anayasal” bir yaşama varamamış, siyasi yönetim tarzını henüz çözememiş bir geçiş dönemini yaşıyor. Hem dışa karşı hem de iç yapısında “fırtınalı” ve “karışık” günler yaşıyor. Son günlerde Süleymaniye’de yönetime karşı gösteri ve yürüyüş yapmak bir hak olmakla beraber, bunların yakma ve yıkmaya varması ölümle sonuçlanması tasvip edilemez. Buna karşılık hukuksuz bir şekilde parlamento başkanının Hevler’e sokulmaması tasavvur edilemeyecek hatadır ve hiç bir devlet hukukunda yeri olamaz. Tamamen KDP’nin keyfi bir uygulamasıdır, buna hakkı yoktur. Parlamento yasa koyucudur ve dokunulmazlığı olan en yüksek organdır. Böyle bir muamelede iç ve dış kamuoyu karşısında insanı gülünç bir duruma düşürür ve prestij kaybına yolaçar.
Herşeyden önce Güneyde demokratik bir sistemin kurulmadığı, geliştirilmediği ya da işletilmediği açıkça görülmektedir. Yani demokratik bir anayasa temeli üzerine kurulu bir sistemden yoksundur. Irak’tan tamamen kopmuş değil, hukuki, siyasi ve ekonomik olarak Irak devletinin bir parçası ve ona olan bağımlılıkları sürmektedir. Dış politikasında dünya güçleriyle diplomatik ilişkilere girse de bağımsız bir devlet muamelesi ve rolünden yoksundur. Bu da birçok bakımdan elini ve kolunu bağlamaktadır.
Bugün Kürdistan’da birincil görev ülkenin bağımsızlığa kavuşturulmasıdır. Demokrasi mücadelesi bu birincil göreve bağlı tali plandadır. Devrimimizin iki karakteri ulusal bağımsızlık ve demokrasi mücadelesidir. Ulusal bağımsızlık ön planda demokrasi mücadelesi buna tabidir. Halk kitlelerinin potansiyelini seferber edecek, en geniş katılımı sağlayarak kitlesel gücü harekete geçirecek demokrasi mücadelesi olmaksızın ulusal hareket güdük kalır.
Güneyin yaşaması ve örnek bir model olmasının birincil koşulu ulusal birliğini korumasından geçer. Ulusal birlik ancak ve ancak ulusal bir devlet çatısı altında gerçekleşir. Bu ulusal devlet her kesimin kendini ifade edeceği demokratik bir sistemle mümkün olabilir.
Kürdler herşeyden önce stratejik bir planlama içine girmelidir. Eğer bir stratejiden yoksunsanız güncel politika ve taktiklerde yolunuzu şaşırır, çıkmaza girersiniz. Bugün temel strateji ülkenin bağımsızlığı ve demokratik bir devletin oluşumudur. Yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
1- Tam bağımsızlık ve devlet bütünlüğü
2- Ulusal kurumlar oluşturulmalıdır. a) Ulusal ordunun oluşturulması, b) devlet örgütlenmesi, c)Asayiş(polis teşkilatı) ve istihbarat
3- Demokratik bir Anayasanın oluşturulması ve buna bağlı bütün yasaların düzenlenmesi. Yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılması.