Yaşar Hanım İhsan Nuri Paşa’yı Anlatıyor!!!(1)
Yaşar Hanım İhsan Nuri Paşa’yı Anlatıyor!!!(1)
Aso Zagrosi
Burada size sözünü edeceğim aşk hikayesi gerçek bir hikayesidir. Her ne kadar Yaşar Hanım’ın abisi Dr. Ali Haydar bu aşkı “Leyla ile Mecnun” aşkı olarak ilan etse de bu aşk hikayesinin kahramanları gerçek.
Bu aşkın kahramanlarından biri tüm dünya Kürdlerinin kalplerinde ve ruhlarında hak ettiği yeri bulan Agirî/Ararat Kürd Cumhuriyetinin ölümsüz önderi General İhsan Nuri Paşadır. Bu aşkın diğer kahramanı ise İhsan Nuri Paşa’nın eşi Yaşar Hanımdır.
Bundan dolayı yazının başlığına “İhsan ve Yaşar Aşkı” ibaresini geçirdim. Genellikle erkekler ve özellikle Kürd erkekleri aşklarını anlatmayı pek sevmezler yada anlatmayı tercih etmezler.
Biz bu aşk hikayesini Yaşar Hanım’dan dinleyeceğiz. Aslında Yaşar Hanım kendisini anlatıyor. Yaşar Hanım’ı dinlerken “İhsan ve Yaşar’ın Aşkı”nın Ararat kadar büyük olduğunu hemen fark edersiniz. Ben daha önce çeşitli makalelerimde Yaşar Hanım’dan söz etmiştim. Onun akrabalarıyla olan bazı görüşmelerimi okuyucularla paylaşmıştım.
Bugün sözü tümden Yaşar Hanıma bırakıyor , onu ve aşkı olan İhsan Nuri’yi onun dilinden tanıyacağız. Yaşar Hanım’ım babasının ismi Haci Mustafa Efendidir ve aslen Gürcidir. Annesinin ismi ise İffet Hanımdır. İffet aslen Erzurum Kürdlerindendir.
Aile olarak İstanbul’da kalıyorlar. Haci Mustafa ile İffet Hanım’ın 3 çocukları var: Ali Haydar, Yaşar ve Hayri.
Yaşar Hanım 13 yaşındayken babası Haci Mustafa vefat ediyor ve İstanbul’da Karaca Ahmet’te toprağa veriliyor.
Yaşar Hanım’ın abisi Ali Haydar Türk ordusunda askeri doktordur ve Kürdistan’da Iğdır’da görevlidir. Dr. Ali Haydar l ailesine haber gönderiyor ve Iğdır’a gitmelerini istiyor. O dönem Yaşar Hanım 16 yaşlarındadır.
İffet Hanım İstanbul’da var olan mal ve mülklerini satarak Yaşar ve Hayri ile birlikte Iğdır’a, büyük oğlu Ali Haydar’ın yanına gitmeye karar veriyor. İstanbul’da Subay ve ailelerini taşıyan Remo adlı bir İtalyan vapuruna binerek Samsun’a doğru yola çıkıyorlar.
Aksilik Kürdlerin çok yakından tanıdığı ve Koçgiri Kürd Devrimi sırasında büyük katliamlarla nam salan Topal Osman ve adamları da vapurdalar. Vapurda Kars’ta subay olan oğlu Murat’ı görmek için yolculuk eden bir başka kadına yaklaşan İffet Hanım “Vapurda kadınlara sarkıntılık eden ve sürekli kadınları taciz eden Topal Osman adlı biri var ve korkuyorum” diye bir tespitte bulunuyor.
Bu Topal Osman Mustafa Kemal’ın Karadeniz bölgesinde askeri komutanlarındandı, astığı astık kestiği kestik bir adamdı. Hiç kimse cesaret edip kendisine karşı koyamıyordu. Bu arada birileri İffet Hanım’a yaklaşarak korkmamasını ve vapurda başka subaylarında olduğunu söylüyor.
Vapurun içinde Topal Osman’ın hançerli ve silahlı adamları sürekli olarak dolaşıyorlardı. İffet Hanım, kızı Yaşar ve küçük oğlu Hayri ile Topal Osman ile yüz yüze gelmemek için korkularında vapurun ambarına iniyorlar. O gece orada kalıyorlar. Sabah erken saatlerinde bir gürültü ile kalkıyorlar.
Ne görsünler Topal Osman ambarın diğer tarafında adamlarından birini tekme ve tokatla dövüyor. İffet Hanım ve çocukları hemen ambarı terk ederek vapurun üst tarafına çıkıyorlar. Bu arada Topal Osman eşinin yanına gitmek isteyen bir bayana sarkıntılık yapıyor ve bayan bağırarak tüm vapur sakinlerini ayağa kaldırıyor.
Bu olaydan sonra Topal Osman geri çekiliyor ve açık bir şekilde kimseyi taciz etmiyor. Vapur’da Samsun’u geçerek 7 gün içinde Trabzon’a varıyor.
Yaşar Hanım tüm yolculuk boyunca Topal Osman’ın korkusundan dolayı annesinin eski kapalı elbiselerini giymiş ve yüzünü hiç kimseye göstermiyordu.
Trabzon’a vardıktan sonra vapurdan iniyorlar ve böylelikle Topal Osman belasından kurtuluyorlar. Bu sefer kara yoluyla Erzurum’a doğru yolla çıkıyorlar. Çünkü, Dr. Ali Haydar Iğdır’dan Erzurum’a gelecek ve onları orada bekleyecekti.
Yaşar Hanım anılarında Bayburt’tan geçerken bu şehir de dünyaya geldiğini ve 3 yaşında olduğu zaman ailesi İstanbul’a göç ettiğini yazıyor. Fakat, Bayburt hakkında küçük olduğundan dolayı hiç bir anısı yok. Ama, Bayburt’ta dünyaya geldiğini biliyor.
Yol da İffet Hanım hastalanıyor ve bin bir zorlukla Erzurum’a varıyorlar.
Dr. Ali Haydar’da Erzurum’a geliyor ve görüşüyorlar. Aile 6 gün Erzurum’da treni bekliyor. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Ruslar işgal döneminde Erzurum-Sarıkamış- Kars ve Ermenistan arasındaki demiryolunu yapmışlardı.
- gün tren ile Sarıkamış’a doğru yola çıkıyorlar. Dr. Ali Haydar’ın nişanlısı Sarıkamış’taydı ve aile olarak oraya gidip tanışacaklardı. Hasankale’nin yakınından geçerlerken Dr. Ali Haydar ailesine bir suyu göstererek bu ARAS NEHRİ dir, Bingöl dağlarından çıkıp Xinis yakınların ve Iğdır yakın bir yerde İran topraklarına geçiyor, diyor. Ayrıca tren yolu Xorasan’da Aras Nehri’ni kesiyor ve Kağızman ovasında yeniden Aras Nehrine yaklaşıyor..
Bu arada küçük Hayri abisi Dr. Ali Haydar’a “ acaba tren Iğdır’a gidiyor mu?” diye sorar.
Dr. Haydar: “ Hayır, tren Sarıkamış’a ve oradan Kars’a gidiyor. Biz Sarıkamış’ta inip faytonla Iğdır’a gideceğiz” diyor. Yaşar Hanım’ın ailesi doğrudan Dr. Ali Haydar’ın nişanlısının evine gidiyor ve aile ile tanışıyorlar. Yaşar Hanım anılarında uzun bir şekilde Sarıkamış’ın o dönemler yıkıntı ve virane bir şehir olduğunu Askeri birimlerin ikametleri dışında doğru dürüst bir yapının olmadığını yazıyor.
Dr. Ali Haydar’ın nişanlısını ve ailesini tanıdıktan sonra yeniden yola düşüyorlar. Bu arada İffet Hanım ile Yaşar Hanım’ın yıldızları pek Dr. Ali Haydar’ın nişanlısıyla barışmıyor.. Sarıkamış ve Serhat’ta kar, havalar soğumaya ve kar yağmaya başlamıştı.
Dr. Ali Haydar ailesine : “ 4 gün sonra Iğdır’a varacağız. Şimdi Iğdır’da kar yağmıyor, bahar havası var” diyor.
Bu arada Hayri atılıyor: “Eğer Iğdır’da kar yağarsa ben senin kulağını keseceğim, yağmıyorsa sen benim kulağımı kes” diyor.
Dr. Haydar’da kardeşinin iddiasını kabul ediyor ve yollarına devam ediyorlar.
İlk gece bir Kürd köyüne gidiyor ve orada konaklanıyorlar. Kürdler kendilerine her türlü hizmeti karşılıksız yapıyor ve hiç bir şey istemiyorlar. Yaşar Hanım ilk defa Kürdlerin misafirperverliği ile böyle tanışıyor ve hayretler içinde kalıyor.
Ertesi gün misafirperver Kürdlerin köylerinden ayrılarak yola düşüyorlar ve akşam saatlerinde Pirnawid adlı bir Azeri köyüne varıyorlar. Azeriler Kürdlerin tam tersi bir konumdaydılar ve misafirlerin gelmemesi için bir dizi engel çıkarmışlardı. Kimsenin köye gelmemesi için su bırakmışlardı. Fakat, bölgede de başka bir yerleşim yeri olmadığından bin bir zorlukla köye gidiyorlar. O esnada Kağızman’a gitmek üzere olan Köyün/Nahiyenin sorumlusu bunları görüyor, köylülerin onları misafir edemeyeceğini bildiğinden dolayı evinin anahtarını kalmaları için Dr. Ali Haydar’a veriyor.
Dr. Ali Haydar ve ailesi köyün içine girdikleri zaman onları fark eden köylüler ışıklarını söndürüyorlar. Bu arada kapıları çalarak köy yada nahiye sorumlunun evini soruyorlar. Köylülerde onun evini kendilerine gösteriyorlar.
Köy/Nahiye sorumlusunun evine gittikleri zaman küçük hizmetçisi kapıyı açıyor ve onları içeri alıyor. Bu arada Dr. Ali Haydar’ın ailesi beraberlerinden getirdikleri yiyecekleri yiyorlar. Hizmetçi iki de bir geliyor ve yanan mumun çevresine tuz döküyor.
İffet Hanım merakından hizmetçiye niye tuz döküyorsun diye soruyor.
Hizmetçi “Mumun daha uzun yanması için” diyor. İffet Hanım: “bunların tecrübeleri var. Bizde yapalım” diyor. 3. Gece Tuzluca’da kalıyorlar. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Tuzluca’nın eski ismi Qulb’tu. Türkler orada bir tuz kaynağı olduğundan dolayı ismini Tuzluca diye değiştirmişlerdi. Fakat o dönem Tuzluca tümden harabe olduğundan dolayı bizim yolcular Tuzluca harabelerinin alt kısmında tuz çıkaran işçilerin yanına gidiyorlar ve oranın sorumlusuna misafir oluyorlar. Ertesi günü Iğdır’a doğru yola çıkmadan önce yüksek bir yere kurulan Tuzluca’nın harabelerinden itibaren Yaşar Hanım iki büyük dağı görüyor. Birinin üzerinde kar var, diğer ise simsiyah. Yaşar Hanım Büyük Ağrı’yı “Gelin/Buk” olarak tanımlıyor.
Bu arada abisi Dr. Ali Haydar’a “bu dağların ismi ne” diye soruyor. Dr. Ali Haydar: “bu dağların ismi Ağrıdır. Eskide ismi Girkan mış. Kürdlerin ataları bu dağa “Agirî” demişler. “Agirî” Kürdçe “Ateş”tir. Yani “Ateş Dağı”….”diyor.
Dr. Ali Haydar konuşmasını devam ederek Kürdler kendi dillerinde bu dağlara “Büyük Agirî” ve “Küçük Agirî” diyorlar. “Büyük Agirî” nin doruklarında hem kışın ve hem de yazın kar var.
Yaşar Hanım anılarının devamında Iğdır şehrinin görünmeye başladığını yazıyor. Şehir bağ ve bağçeler içinde içinde görünmüyordu. Iğdır ovası tüm yem yeşilliği ile insanı büyülüyordu.. Bir tarafta Ağrı Dağı ve kar, diğer tarafta ise yem yeşil bir ova….. Sanki iki mevsim aynı günde yaşanıyordu.
Bu arada Dr. Ali Haydar küçük kardeşi Hayri’ye dönerek “sana söylememiştim Iğdır’da kar yok” diye.
Hayri hemen abisine başını uzatarak “kulağımı kesebilirsin” diyor.
Dr. cebinden bıçağı çıkardığı zaman Yaşar Hanım hemen araya giriyor.
Bu arada İffet Hanım Dr. Ali Haydar’a “sen çıldırdınmı?” diyor.
Dr. Ali Haydar ise annesine “bir daha bilmediği şeyler için kesin konuşmaması için ders vermek gerekiyor” diyor ve yollarına devam ediyorlar.
Yaşar Hanım ve ailesi Iğdır’a yaklaştıkları bir anda Iğdır’dan iki subay at arabalarıyla yanlarından geçiyor ve Dr. Ali Haydar ile selamlaşıyorlar.
Yaşar Hanım Dr. Ali Haydar’a dönerek “Abi bu geçenler kimdi sen selamlaştın? diye sorar.
Dr. Ali Haydar “ Sağ tarafta oturan İhsan Beydi, diğeri ise arkadaşı. İhsan Bey en değerli ve aktif subayımızdır” diyor.
Yaşar Hanım ve ailesi Iğdır’a yaklaştıkları bir sırada Dr. Hamdi Bey ve bazı arkadaşları onları karşılamaya gelmişlerdi.
Dr. Hamdi Bey onları selamladıktan sonra beraberinden getirdiği bir sepet meyveyi vererek “ Çocuklar Iğdır’ı görmeden meyvesini yemelerini istedim” diyor.
Dr. Hamdi Bey onları evine davet ediyor. Dr. Ali Haydar ona teşekkür ederek kendi evlerine gitmek istediklerini söylüyor.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre 1920 yılında “Cavid Bey Kürd aşiretlerinin yardımıyla Iğdır’ı Ermenilerin elinden çıkarmıştı”.
O sıralar Yarbay İsmail Hakkı Iğdır’da askeri sorumluydu. Savaşın bitiminden sonra bölge de görevli olan subay aileleri de gelip Iğdır’a yerleşmişlerdi.
Iğdır’ın eski komutanı Firuz Bey ile Kürdlerin komutanı Naci Bey’in aileleri İhsan ve Yaşar ile en yakın ilişki içinde olanlardı.
Yaşar Hanım Iğdır’da boş zamanlarını roman okuyarak, ut çalarak, bahçedeki güllerle ilgilenerek yada başka kadınlarla birlikte “Iğdır Zozanlarına” giderek geçiriyordu.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Iğdır’daki güzel günleri fazla sürmüyor. O dönem Batı’da Yunanlarla savaş başlamıştı. Bir tabur dışında askerlerin Batı Cephesine gitmeleri emri gelmişti. Bazı askeri subaylar Dr. Haydar’ında Iğdır’da taburla birlikte kalmasını istiyorlardı. Zaten kışın uzun bir yolculuk yapmıştı. Dr. Ali Haydar’da böyle düşünüyordu ve nişanlısıyla düğünü yapmak istiyordu. Sonuçta Dr. Haydar Iğdır’da kalıyor.
Bu arada Dr. Haydar’da “Batı Cephesine” giden askerlerle birlikte Sarıkamış’a eşini getirmeye gitti. İffet Hanım, Yaşar Hanım ve Hayri Iğdır’da kaldılar.. Firuz Bey ile Naci Bey’de Iğdır’da kalmışlardı. Yaşar Hanım’da onların eşleriyle boş zamanlarında Ermenistan sınırında bulunan Markara köprüsü yakınlarında ata biniyor yada Zozanlara gidiyordu.
Dr. Ali Haydar nişanlısı Sediqe’yi Sarıkamış’tan Iğdır’a getirerek evleniyor. Sediqe ile Yaşar Hanım ve İffet Hanım’ın ilişkileri iyi değildir. Aslında İffet ile Yaşar gelinlerini Sarıkamış’ta ilk gördükleri zaman yıldızları barışmamıştı. Sediqe Iğdır’a geldikten sonra ilişkileri daha da bozuldu. Sediqe odasına çekiliyor ve eşiyle birlikte yalnız yemeklerini yiyorlar.. Ailenin diğer üyeleri de ayrı yemeklerini yiyor. Dr. Ali Haydar eskide kardeşleriyle günlük ilişki içinde olmasına rağmen, Sediqe’nin gelişinden sonra işten geldiği zaman hemen odasına çekiliyor.. Yani kısacası aile içinde bir huzursuzluk baş gösteriyor.
Belli bir dönem sonra Dr. Ali Haydar görevli olarak Qarakose’ye veriliyor. Çünkü süvari birliğinin merkezi oradaydı. Dr. Ali Haydar kıştan dolayı ailesini Iğdır’da bırakarak yalnız Qarakose’ye gidiyor.
Bu arada Subay İhsan’dan Yaşar Hanım’a evlenme teklifi geliyor.
Yaşar Hanım İlk Iğdır’a geldiği zaman İhsan Nuri ile yolda karşılaşmıştı. Daha sonraki süreçte de subayların seminerlerinde ve ailelerinin toplantılarında hep ondan söz edilirdi. İhsan Nuri tanınan ve sevilen biriydi.
Fakat Yaşar Hanım İhsan Nuri’yi yakından tanımıyordu. Bir gün Yaşar Hanım evde eşyaları toplarken küçük kardeşi Hayri pencerenin önünde Yaşar’ı yanına çağırıyor ve kendisine bak “bu giden İhsan Nuri Beydir” diyor.
Aslında Yaşar Hanıma “İhsan Bey”den evlenme teklifi geldiği zaman bir yanlış anlaşılma oluyor. Bölge de görev yapan İhsan isminde iki subay var. Birinin yaşı bir hayli ileri ve diğeri ise İhsan Nuridir.
Hayri ablasına evlenme teklife getiren İhsan Nuri olduğunu, diğer İhsan ise evli biridir. Yaşar Hanım da biraz araştırdıktan sonra içine düştüğü yanlışlığı anlıyor.
Yaşar Hanım ilk Iğdır’a geldiği gün İhsan Nuri ile karşılaştıklarında kendisine aşık olmuştu. Yaşar Hanım bu arada Qarakose’de bulunan abisini bilgilendiriyor. Dr. Ali Haydar Iğdır’a geldiği zaman İhsan Nuri kendisiyle görüşüyor ve bacısını istiyor. Zaten ikisi arkadaşlarmış. Dr. Ali Haydar bacısının düşüncesini bildiğinden dolayı “evet” diyor.
İhsan Nuri Paşa ve Yaşar Hanım 18 Nisan 1922 tarihinde Iğdır’da evleniyorlar. Iğdır Ovasında büyük bir katılımla ve govendlerle düğünleri oluyor.
Yaşar Hanım ile İhsan Nuri evliliklerini ilk aylarını Iğdır’da geçiriyorlar. Daha sonra İhsan Nuri İran ve Türkiye sınır komutanlığına atanıyor ve tayini Bazid’e çıkıyor. İhsan Nuri’de Bazid’e gidiyor.
Dr. Ali Haydar’da ailesini yanına Qarakose’ye götürmek istiyor. Bundan dolayı Iğdır’a geliyor.
Dr. Ali Haydar, eşi, annesi, kardeşi Hayri ve Yaşar Hanım Bazid’e doğru yola çıkıyorlar. Qarakose’nin yolu da Bazid’ten geçiyor. İhsan Nuri ‘de onları Bazid’te bekliyor. Bizim yolcularımız Bazid’e vardıklarında İhsan Nuri’nin evine yerleşiyorlar. Bir kaç gün sonra Dr. Ali Haydar eşi ve Hayri Qarakose’ye doğru yola çıkıyorlar. İffet Hanım ise İhsan Nuri ve Yaşar ile birlikte Bazid’te kalıyor. Böylelikle Yaşar Hanım ilk defa ev sahibesi oluyor.
Belli bir dönem sonra ailenin Qarakose ve Bazid’teki bireyleri arasında karşılıklı ziyaretler oluyor.
İhsan Nuri Bazid Askeri Komutanı olduğu zaman Ruslar tarafından inşa edilen ve tahrip edilen demir yolunu yeniden işler hale getiriyor.
Fakat bu arada Dr. Ali Haydar’ın tayini Van’a çıkıyor ve ailesiyle birlikte Van’a gidiyor.
Türk Hükümetiyle İngiltere arasında Musul Meselesinden dolayı sorunlar çıkmaya başladığında TBMM Bazid’e bulunan taburu Musul sınırına kaydırma kararı almıştı. Böylelikle Erciş, Adelcewaz, Xelat, Bedlis, Xazan ve Beşir’iye doğru yola çıkıyorlar. Yaşar Hanım ve annesi İffet hanım da tabur ile birlikte yola çıkıyorlar.
İhsan Nuri Dr. Ali Haydar’a bir telgraf gönderiyor ve Erciş’e varacakları günü bildiriyor. Dr. Haydar Erciş’e geliyor ve bir gece onlarla beraber kalıyor. Ertesi günü Dr. Haydar annesini alıp Van’a gidiyor.
İhsan Nuri , Yaşar Hanım ve beraberindekiler 4. gün de Bedlis’e varıyorlar.
Yaşar Hanım Bedlisi şöyle anlatıyor: “4.gün Bedlis’e vardık. Bu şehir İhsan Nuri’nin memleketiydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Bedlis şehri harabeye çevrilmişti. İhsan Nuri’nin babasının evi de duvarları dışında her şey yıkılmıştı. Ruslar Bedlis’i işgal ettikleri zaman şehir halkının ezici çoğunluğunu şehirden çıkarmışlardı. İhsan Nuri’nin annesi, babası ve bacısı şimdi İstanbul’da yaşıyorlar.”
3 gün Bedlis’te kaldıktan sonra yeniden yola düşüyorlar, Xerzan üzeri Beşir’iye varıldığı zaman savaş cephesine gitme kararı geri alınıyor.
Bu arada Yaşar Hanım ile Naci Bey’in eşi bir köye gidiyorlar. Naci’de Kürd asılı subaylardan biriydi. Yaşar Hanım’ın onun eşiyle Bazid’te başlayan bir arkadaşlıkları vardı.
Yaşar Hanım ile Naci’nin eşi gittikleri köyde Êzîdî Kürdlerde vardı. Bunlardan bir kısmı islamlaştırılmıştı. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre “Êzîdî Kürdler Kürdlerin en eski geleneklerini koruyan bir çevredir”diyor. Yaşar Hanım ve arkadaşının gittikleri köyde kadınların toplandığı ve eşyalarını yıkadıkları bir su vardı. Suyun başında bir hayli kadın toplanmış.
Bu arada Naci Bey’in eşi bir aksilikten dolayı Êzîdî Kürdlerin pek hoşlanmadıkları “L…… Ş” tabirini kullanıyor. Bu tabir Êzîdî kadınlardan birini çileden çıkarıyor ve kadın tüm gücüyle bağırıyor ve hawar ediyor. Êzîdî bayan kendi dinine hakaret edildiğinden dolayı delirmişti. Bu arada Êzîdî Kürdleri tanımayan Yaşar Hanım’da tecrübesizliğinden ve gençliğinden dolayı “Ş…. Ş… L” niye böyle çıldırıyorsunuz diyor. Êzîdî bayan Subay eşlerine bir şey yapamayacağından dolayı beraberinden getirdiği su kovasını yere vura vura kırıyor. Hıncını kovadan alıyordu. Yaşar Hanım sorunu anladığı zaman iş işten geçmişti.
Daha sonra büyüklerin ara girmesiyle sorun çözülüyor. Subay eşleri ilk defa Êzîdî Kürdlerle karşılaşıyorlardı.
15 gün sonra İhsan Nuri Farqin/Silvan komutanlığına atanıyor. Naci Bey’i de Mardin’e atadılar. Farqin’e giderken Batman Suyunu geçerken Yaşar Hanım bir kaza geçiriyor, fakat İhsan Nuri ve arkadaşları zamanında müdahale ediyorlar. İhsan Nuri’nin Farqin komutanlığı fazla sürmüyor.
Belli bir dönem sonra İhsan Nuri’nin görev yerini değiştiriyorlar ve Siirt’te veriyorlar.
İlkbahar’da İhsan Nuri’nin başında bulunduğu askeri birlik Şiirt için yola çıkıyor ve Xerzan üzeri Siirt’te varıyorlar. İhsan Nuri’nin dayısı Siirt’e kalıyordu. İhsan Nuri kendisine haber verdiğinden dolayı vardıkları gün kendilerini bekliyor. İhsan Nuri ve Yaşar Hanım bir kaç gün İhsan Nuri’nin dayısında kalıyorlar. Daha sonra kendilerine bir ev bulup taşınıyorlar. Ev İhsan Nuri’nin komutanı olduğu karargâha yakındı. İhsan Nuri’nin Karargah’dan eve geliş gidişleri fazla sürmüyordu.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre İhsan Nuri ile tapma derecesinde birbirlerini seviyorlardı. Yaşar Hanım ut çalıyor ve şiirler okuyor. Şiirleri okuduğu zaman mutluluğu göklere ve doruğuna çıkıyordu.
Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım Van’dan Bitlis’e kızını ve eniştesini görmeye geliyor. Bir süre kaldıktan sonra Yaşar Hanım’ı kardeşlerini görmek için beraberinden Van’a götürüyor. İhsan Nuri 3 saat kendilerine refakat ediyor ve daha sonra iki askeri beraberlerinden Van’a gönderiyor.
O dönem Meclis seçimleri vardı. Betlis halkı İhsan Nuri Paşa’yı temsilcileri olarak meclise göndermek istiyorlardı. Bedlis’in eski milletvekilisi olan Yusuf Ziya Bey buna karşı durmadı ve desteğini verdi.
İhsan Nuri Paşa İntikam/Tole adı altında bir kitap yazmıştı. Bu kitapta Bedlis’in kurtuluşunu, Kürdlerin direnişi ve toleransı konu ediliyordu. Bu kitap o dönem bölgedeki askeri komutan olan Kazım Karabekir’in dikkatini çeker ve İhsan Nuri’nin yardımcısına “ben İhsan Nuri’nin kitabının hangi sayfasını açıyorsam ‘Yaşasın Kürdler/Bijî Kurd’tabirini görüyorum.” demiş.(Ne yazık ki bu kitap bugün elimize ulaşmış değildir. İmkanı olan Kürd araştırmacıları ve Bedlis aydınları bu kitabı bulmak için çaba içine girerlerse sevinirim. Türk barbarları bir dizi Kürd kaynağını yok ettikleri gibi bu kitabı da yok etmiş edebilirler-Aso)
İhsan Nuri’nin Kürd milliyetçiliği konusunda eğilimi çok ileri boyutlardaydı. Kazım Karabekir Mustafa Kemal Paşa’ya İhsan Nuri’nin Kürd milliyetçiliği konusunda bir rapor gönderiyor. Mustafa Kemal İhsan Nuri’nin seçimlerden önce komutanlık görevinden alınmasını ve silah ve eğitim görevine kaydırılması konusunda talimat veriyor.
Yaşar Hanım Van’da Bedlis halkının İhsan Nuri’yi temsilcileri olarak Meclise göndermek istedikleri duyuyor. Yaşar Hanım İhsan Nuri’nin askeri görevinden kalmasını istediğinden dolayı buna karşı çıkıyor.
Yaşar Hanım Van’dan Siirt’e döndükten sonra 1924 baharında Bedlis askeri komutanın yardımcısı Fahri Bey’in eşiyle birlikte Botan suyunu gidiyorlar. Annesi de bu arada kendilerini görmeye gelmişti. O sıralarda Yaşar Hanım’ın kardeşi Dr. Ali Haydar’da Erzurum Kalesini doktor olarak atanmıştı.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre İhsan Nuri yetenekleri ve cesurluğundan dolayı askeri yapı içinde çok seviliyordu. İhsan Nuri, Yaşar Hanım ile evlenmek istediği zaman Yaşar Hanım’ın abisi Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “ İhsan Nuri devrimci ve yerinden durmayan bir adamdır, bir gün gelir sorunlara neden olabilir” diyor bacısına….
İhsan Nuri İstanbul’da olduğu zaman İstanbul hükümetinin tutumunu beğenmiyor ve açık bir şekilde askeri talimatları ret ediyor. İhsan’ın bu tutumu dillere destan oluyor.
İhsan Nuri korkusuz, kabiliyetli ve milletini seven bir insandı. İstanbul’da Kürdistan Teali Cemiyeti kurulduğu zaman hemen ilişkiye geçmiş ve Cemiyetin yayın organı olan “Jîn” de “Wilson Prensipleri ve Kürdler” ana başlığı altında bir makale yazarak Kürd halkının ulusal ve doğal haklarını savunmaya başlıyor.
Ferid Paşa’nın hükümeti yıkıldıktan sonra Baku’ya giderek oradaki komünist devrimi destekledi. Ermenilerle yapılan savaşta yaralandı. Daha sonra İhsan Nuri Paşa Çıldır’daki taburun başına getirildi.
En son Siirt’ten Şırnak’a gitti ve orada bir grup cesur Kürd subayı ile birlikte Kürdistan’ın bağımsızlığı için silahlı direnişe geçtiler.
İhsan Nuri Şirnak’a gitmeden önce Yaşar Hanım’a annesi birlikte abisi Dr. Ali Haydar’ın yanına Erzurum’a gitmesini istemişti. Demek ki Siirt’ten ayrılıp Şırnak’a gitmeden önce belli bir planları vardı.
İhsan Nuri Paşa Şirnak’ta olduğu zaman Yaşar Hanım’a yazdığı bir mektupta “ayrılıklarının kendisini çok üzdüğünü ve hemen Siirt’i terk ederek Erzurum’a gitmesini” istiyor.
Yaşar Hanım İhsan Nuri’ye gönderdiği pantolonun cebine bir mektup koyuyor ve ihsan Nuri’nin mektubu bulduğunda sevineceğini düşünüyor.
Rumeli halkından olan İsmail Hakkı adında bir subay İhsan Nuri Paşa ile birlikte merkez karargâhta çalışıyordu. Kazım Karabekir’in hemşerisi olduğundan dolayı şimdi o genel komutanın yardımcısıdır.
İsmail Hakkı, İhsan Nuri adına Yaşar Hanım’a bir mektup göndererek görüşmek istiyor. Yaşar Hanım kendisine verdiği cevapta İhsan Nuri’nin Siirt’te olmadığını Şırnak’ta olduğunu söylüyor.
Daha sonra İsmail Hakkı bir yaşlı kadını devreye sokuyor ve kadın Yaşar’ın evine gittiği zaman kapı dışarı ediliyor.
Yaşar Hanım ile annesi Siirt’te görev yapan Dr. Ziya’nın eşini görmeye gidiyorlar. Dr. Ziya’nın eşi kendilerine “siz yeni tabur komutanın eşini görmemişsiniz, gidip görelim diyor” ve birlikte yeni tabur komutanın evine gidiyorlar.
Yeni tabur komutanın evine vardıkları zaman eşi bir hayli üzgün ve Dr. Ziya’nın eşine “iyi yaptın hanım efendileri getirdin” diyor.
Yaşar Hanım atmosferi görünce Tabur Komutanının eşine “bir şeyler mi oldu? Siz niye üzgünsünüz?” diye sorar.
Komutanın eşi “Buyurun oturun, kızım bir şey yok, gamlı ve kederli olmayan insan mı var” diyor
Tam o arada bir askeri yetkili yüksek bir sesle “Hanım Efendi deniliyor ki, İhsan Nuri, Rasim ve Xurşid Beylere idam cezası verilmiş”….
Yaşar Hanım delirmiş bir vaziyette dışarı çıkarak askeri yetkiliye “Ne diyorsun? Kimlere idam cezası verilmiş? Niçin? Niçin?” diye soruyor.
Bu sözü söyleyen asker ortadan kayıp oluyor. Bu arada bir asker devreye girerek “Bu Siirt halkı her gün bir şeyler uyduruyor ve sonrada bakıyorsun temeli yok. Bu mesele de böyle oldu” diyor.
Orada bulunan bayanlar Yaşar Hanım’ı sakinleştirmeye çalışıyorlar. Fakat, Yaşar Hanım ağlamaya devam ediyor. Yaşar Hanım askerin söylediklerine inanıyordu. Çünkü İhsan Nuri’den dinlediği bazı şeyleri bu askerin söyledikleriyle birleştirdiği zaman söylenenler aklına yatmıştı. Yaşar Hanım’ın tüm dünya da tek umudu İhsan Nuri’ydi, o da elinden uçmuştu..
Yaşar Hanım ile annesi hemen evlerine gittiler. Rasim Bey’in eşi ve bacısı da onlara geldiler. Rasim Bey’in eşi komutanlığın kendi hizmetlerine verdiği askeri geri aldığını söylüyor. Hepsi birlikte ağlıyorlar. Yaşar Hanım’ın evi tam bir matem hane ye dönmüştü.
Yaşar Hanım’ın da hizmetine verilen Muhammed isminde bir asker ertesi günü geliyor, Yaşar Hanım’a “bizi askeri kışlaya çağırdılar. Bundan sonra bizim yerimize jandarma gelecek, eğer bir kusurum olmuşsa kusuruma bakmayınız” diyor.
Askerler gittikten iki saat sonra iki jandarma subayı Yaşar Hanım’ın evine geliyorlar.
Subaylardan biri Yaşar Hanım’a “ siz bugüne kadar orduya bağlıydınız, bundan sonra jandarmanın gözetimi altında olacaksınız. Askerlerin yerine size iki jandarma göndereceğiz. Kendilerine talimat verilmiştir diğer askerler gibi siz hizmet edecekler” diyor.
O günlerde Yaşar Hanım ağlama dışında bir şey yapmıyordu. Askerde üzgündüler. Yaşar Hanım onlara İhsan Nuri’yi sordu. Onlarda nereye gittiğini bilmediklerini söylüyorlar.
Yaşar Hanım askeri subaya “benim burada kimsem yok, Erzurum’a kardeşimin yanına gitmek istiyorum” diyor.
Subay ise Yaşar Hanım’a “ hepimiz sizin kardeşleriyiz, ne istiyorsanız yaparız, fakat Erzurum’a gitmek için Vali’den izin almanız lazım” diyor.
Asker ve subaylar bahçe dolaşıp kendi aralarında konuşurlarken Yaşar Hanım onları dinliyor. Bir subay “İhsan Nuri Bey çıldırdı, nasıl böyle bir işe kalkıştı?” diyor.
Bir diğer subay “Biz İhsan Beyi tanıyoruz, mücadeleci, cesur ve alim bir adamdır. Bekleyelim hele bu işin altında ne çıkar? Onu tanıdığımız kadarıyla temelsiz işlere kalkışmaz” diyor.
O sıralarda da Dr. Ali Haydar Erzurum’dan sürekli olarak peş peşe telgraf gönderiyor Yaşar Hanımın, annesinin ve İhsan’ın durumunu soruyordu.
Bir gün Dr. Ziya’nın eşi gelip Yaşar Hanım ile birlikte doktora gidiyorlar. İffet Hanım evde kalıyor. Askerler gelip ev de detaylarına kadar bir arama yapıyorlar, fakat bir şey bulmuyorlar.
Yaşar Hanım eve döndükten sonra annesinden yaşanan gelişmeleri öğreniyor. Hemen o esnada annesi Vali’ye giderek Erzurum’a gitmek için izin istiyor.
Vali, Yaşar Hanım’ın annesine “ Hanım Efendi enişteniz niye bu işi yaptı? Biz hepimiz okumuş insanlar olmamıza rağmen bu koltukları zar zor yönetiyoruz. Dağlarda yaşayan cahil Kürdler nasıl bu işleri yönetecekler? diyor.
İffet Hanım ise “Vali Bey biz kadınız bu işlerden anlamayız. Eniştem ne yaptı ve şimdi nerededir bilmiyoruz. Ben şimdi sizin yanınıza kızımı alıp oğlumun yanına Erzurum’a gitmek için izin almaya geldim” diyor.
Vali “Hanım efendi, şimdi olmaz. Siz evinize gidiniz ve benim cevabımı bekleyiniz” diyor.
İffet Hanım “Vali Efendi niçin bekleyeceğiz? Biz bir suç mu işledik? diye soruyor.
Vali: “bende bilmiyorum. Ben devletin bir memuruyum ve devletin talimatları doğrultusunda hareket ediyorum. Şimdilik evinize gidin ve cevabımı bekleyiniz” diyor.
Bir gün Yaşar Hanım evin bahçesinin duvarı arkasında yoldan geçen öğrencilere bakıyordu. Tam öğrenciler evin önüne geldikleri zaman bir öğrenci “bir gün gelecek İhsan Nuri Bey bu şehrin başına geçecek” diyor.
Sürekli kaygı ve korku içinde yaşayan, zamanının büyük bir kesimini ağlama ile geçiren Yaşar Hanım’a öğrencinin söyledikleri büyük bir umut vermişti.
Devam edecek