“Arap Şairlerin Prensi” Ahmed Şewqi’inin Kürdlüğü üzerine..
“Arap Şairlerin Prensi” Ahmed Şewqi’inin Kürdlüğü üzerine..
Aso Zagrosi
Kürdler, Ortadoğunun en eski ve en büyük halklarından biri olarak asırlardan beri merkezi bir devlete sahip olmadıklarından dolayi, coğrafya olarak daralmaya ve nufüs bakımından da azalmaya başladılar. Bu reel durumu tespit etmek için fazla araştırmaya yada incelemelere gerek yok, Tarihe kısa bir göz atmak yeterlidir..İslam öncesi Araplar, Arap yarım adasıyla sınırlı olmalarına rağmen, İslam ile birlikte Irak’ı, Suriye’yi, Kuzey Afrika’yi Araplaştırabildiler.. Aslında İslam dininin yayılması, Araplaştırma süreciyle at başı gitti.. İslam dininin yayılması ile birlikte yaşanan bu sürece olumlu yada olumsuz yaklaşmak bugün var olan sonucu değiştirmiyor..
Türklerde Arapların dinsel avantajlarından farklı olarak devlet erkini kullanarak büyük bir coğrafyaya yayıldılar, bir çok çevreyi devşirdiler ve soykırımlarla geniş bir alana yerleştiler..
Farslar, bu iki halktan biraz farklı olarak mezhebsel bir farklılık koyarak varlıklarını stabilize ettiler..
Kürdler, merkezi devletlere sahip olan bu halklarla çok çeşitli ilişkiler içinde oldu. Ama bu ilişkiler eşitler arasındaki ilişkiler değildi..Bundan dolayı sürekli olarak Kürdlerin aleyhine işledi.. Kürdler, bu halkların sahip olduğu devletlerin saflarında tüm savaşlara katıldı. Ekonomik olarak Kürdistan her zaman bu halklar tarafından talan edildi. Kürdler ise millet olarak bu halkların kurduğu devletler tarafından kırımlara uğradı.. Kürd kültürel dünyasının “büyük akılları” bu halkların oluşturduğu devletlerin başkentlerinde var olan ortamdan yararlanmak için gittiklerinden dolayı orada verdikleri ürünlerde büyük oranda bu haklara mal oldu.. Süreç içinde bir çok Kürd kesimi bir asimilasyon süreci yaşadı. Abbasiler ve Emeviler döneminde Bağdat ve Şam Kürdleri; Osmanlılar döneminde İstanbul Kürdleri; Safeviler dönemindeki Tahran Kürdleri bu çerçeve içinde değerlendirilebilinir.. Haçlı Seferleri döneminde Selahadin Eyubi’nin önderliğinde savaşa katılan sayıları yüzbinlere varan Kürdlerin tarihçeside bir trajedi..
Türk, Arap ve Fars devletleri, Kürdleri millet olarak tarih sahnesinden silmek istediklerinden dolayı “Kürd kökenli” şahsiyetleri ya yok saydılar yada sahiplenerek kendi “ milletlerine” mal ettiler. Bunun için ise tarihe, tarihi gerçeklere karşı suç işleyerek dünyada eşi görülmemiş bir kültürel vandalizm gerçekleştirdiler..
Kürdler oluşturdukları beylikler döneminde kültürel etkinliklerinide yoğunlaştırmışlar.. Baban edebiyatı, Soran edebiyatı, Ardelan edebiyatı, Botan edebiyatı, Bitlis edebiyatı diyebileceğiz ve Kürdlerin kültürel varlığını ayakta tutan ve bugünlere taşıyan bu siyasi yapılamalardı.. Klasik Kürd edebiyatcıları dediğimiz ve sayıları binlere varan şairler ekolu bu beylikler ortamında filizlendiler ve eserler verdiler.. Ardelan Beyliği olmasaydı,İslam dünyasının “ilk tarihçi kadını” Mesture Kürdistani ve onun “ Ardelan Tarihi” olmayacaktı.
Birde o dönem diyaspora Kürdleri vardı.. Onlar, kaldıkları başkentlerde o ülkenin diliyle eserler verdiler.. O ülkelerin entellektüel dünyasına damgalarını vurdular.. İbni El Mustefi, İbni El Esiri, İbni Xaliqan, Sohrewerdi, Halaci Mansur, Babek, Ebu Muslim Xorasani, Wefa El Kurdi, Îsê Hakkari vb.. vb..
Yukarıda isimlerini andığım devletler, Kürdlerin varlıklarını inkar ettiklerinden dolayı Kürdlere ait ne varsa her şeye ya sahip çıktılar yada yok ettiler.
Kürdler ise kendi tarihlerini çok geç kaleme aldıklarından dolayı “ulusal gözlüklerle” tarihe bakıyorlar.. Çeşitli tarihi şahsiyetleri değerlendirirken “Kürdlere yaptıkları hizmet” kriterini uyguluyorlar.. Örneğin Selahadin Eyubi’ye karşı yaklaşımda böyledir.. Kürd milliyetciliğinin babası diyebileceğimiz Prof. Dr. Cemal Nebez “Selahadin’in emri ile öldürülen Kürd asılı büyük filosof Sohrewerdi’den dolayı Selahadini ‘Çaş’ “ ilan edebiliyor..
Biz Kürdler tarihe sadece “ulusal gözlüklerle” bakmamalıyız.. Kürdler dair tüm verileri ortaya çıkarmalıyız.. Bu tarihi “Kürd asılı”kişiliklerin tarihi yerlerini gelecek kuşaklara bırakalım.. Ama gelecek kuşaklarında sağlıklı bir değerlendirme yapabilmeleri için var olan verileri arşivlememiz şart..
Belki biz tek yanlı ve duygusal davranıyoruz.. Herkesin Ahmedi Xani, Haci Qadri Koyi ve Pîrşalyar gibi olmasını isteriz..
Ben bugün bu kısa yazıda Arapların “Şairler Prensi” dediği Ahmed Şewqi’nin “etnik kimliği” üzerine duracağım..
AHMED ŞEWQİ KİMDİR?
Ahmed Şewqi 1868 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de dünyaya geldi ve 1932 yılında yaşama gözlerini yumdu.. Ahmed Şewqi , ilk ve orta öğreniminden sonra hukuk eğitimi gördü.. Daha sonra Hidivi Tevfik tarafından 1886 yılında tüm masrafları karşılanarak Fransa’nın Monpellier Üniversitesine hukuk eğitimi için gönderildi.. Ahmed Şewqi hukuk eğitimini bitirdikten sonra 1891 yılında Kahire’ye geri döndü.. Bu arada Fransa’nın bir çok şehrini ve Avrupa’nın bazı başkentlerini gezme ve oralardaki edebiyat etkinliklerini yakından görme imkanına sahip oldu. Ahmed Şewqi, daha sonraki yaşamını tümden edebiyata verdi.. Büyük bir şair, dramaturg olarak Arap edebiyat dünyasına damgasını vurdu.. Ayrıca Ahmed Şewqi, hikayeler ve romanlarda yazdı..
Eserlerinden bazılarını vermek gerekirse:
Eş-Şevkiyat, Kleopatra’nın Ölümü, Kambiz, Mecnun leyla, Endülüs Prensesi, Antara, Ali Bek El Kabir, As-Sit Huda ve El Baxila ve daha bir çok eser..
Ahmed Şewqi, Avrupa’daki eğitiminden sonra Mısır’da şiirde bir devrim yapıyor “Yeni Klasik Şiir” adlı ekolun mimarı olarak kendini ortaya koyuyor.. O, tüm Arap dünyasında “yeni klasik şiirin” bir otoritesi olarak kendisini herkese kabul ettiriyor.. O dönemler Mısır’da Kürd asılı Amedli Muhamed Ali Paşa’nın torunları hüküm sürüyorlardı.. Kral Abbas Ahmed Şewqi’yi “Sarayın Şairi” olarak yanına alıyor.. Birinci Dünya savaşının başlamasından sonra İngilizler, Kral Abbas’ı tahtan indirince, Ahmed Şewqi’yi de Endülüs’e sürgün ediyorlar.. Şewqi 1914 ve 1919 yılına kadar sügünde kalıyor.. Bu süreç ister istemez onun şiirini de etkiliyor.. Onun anti emperyalist, anti İngiliz şiirleri o döneme aittir.
Kraliyet ailesi 1927 yılında Kahire’nin Kraliyet Opera binasında Ahmed Şewqi’nin onuruna tüm Ortadoğu’dan ve Avrupa’dan sanat dünyasının ileri gelenlerin davet edildiği bir toplantı örgütlüyor..
Bu toplantıda Ahmed Şewqi “Arap Şairlerin Prensi” ilan ediliyor.. Onun şiirleri dilden dile dolanıyordu ve Azher Üniversitesinin Fetwa’sıyla şarkı söyleme iznini alan Ümmü Gulsum’ün de dilinden düşmüyordu.. Ayrıca Gulsum ondan edebiyat dersleri de almıştı..(Ahmed Şewqi’nin eserleri hakkında bilgi almak istiyenler için geniş bir dokumantasyon var.. Bu konuyu geçiyorum?
Ahmed Şewqi’nin “etnik kimliğine” dair kısa bir araştırma yaptığım sırada Türk cephesinde yine bildiğimiz tavır vardı.. Onlar Ahmed Şewqi’nin Kafkasya’dan gelen “Adıge” ailesinden olduğunu ve “Türk asılı” bir şair olduğunu söylüyorlar.. Sonuç olarak Ahmed Şewqi’ye dair Türk çevrelerince yazılan tüm eserlerde onun “Türk” olduğunu söylüyor..
Araplar ise bu konuda tam bir dilema içindeler.. Arapların bir kesimi açık verilere rağmen Ahmed Şewqi’nin kökenini kendilerine bağlıyorlar..
Arapların büyük bir kesimi siyasal olarak Arap ve İslam dünyasına damgasını vuran büyük komutan ve devlet adamı Selahadin’in “Kürd kimliğini” içselleştirmedikleri gibi, Ahmed Şewqi gibi Arap edebiyatına damgasını vuran “Şairlerin Prensi’nin” de “Kürd” olmasını hazmedemiyorlar..
Aslında onun “Kürd asılı” olduğu gerçekliğini o kendisi 1898 yılında Kahire’de yayınladığı şiir divanı olan Eş-Şevkiyat’in önsözünde açıklıyor.
Ahmed Şewqi ailesinin kökeni hakında “ Ben babamdan duymuştum. Diyordu ki biz Araplardan önce Kürdlerden geliyoruz.. Benim dedem çok genç yaşlarda buraya geliyor. Dedem Cizreli Ammed Paşa’dan Mısır valisi Muhamed Ali Paşa’ya bir mektup getirmişti. Bundan dolayı dedem bana Ahmed ismini verdi. Dedem bilgili bir adamdı, Arapça ve Türkçeyi yazıp ve okuyabiliyordu.. Bundan dolayi Muhamed Ali Paşa onu yanına aldı” diyor.(Dr. Muhamed Eli El Siweriki, Metin dergisi sayfa 120)
Aslında bu belge sadece Ahmed Şewqî’nin “etnik kimliği” için değil, Botan Mirlerinin Muhamed Ali Paşa ile ilişkileri açısındada önemlidir. Bugüne kadar bu konuda söylentiler vardı, ama ortada tek bir belge yoktu. Aynı şey Soran Mirliği içinde geçerlidir.. G. Mukriyani 1930’larda yazdığı “Soran Beyliği” adlı bröşüründe Paşayê Kore’ninde Muhamed Ali Paşa ile Osmanlılara karşı ortak hareket etme konusunda anlaştığını yazıyor. Fakat hiç bir belge sunmuyor..
Bir başka kaynak ise Muhammed Kürd Ali(1876-1953)dir. M. Kürd Ali bir din ülemasıydı. Arap ve İslam dünyasında Arap diline hakimiyeti ve dil sertliği ile tanınıyordu. M.Kürd Ali aynı zamanda İslam ve dünyasının kültürü üzerine geniş bir bilgi zengini olarak tanınıyordu. M.Kürd Ali Şam’daki Arap Akademisinin kurucularından ve aynı zamanda başkanıydı. O, 1908 yılında Arapça çıkan “El Muqtabas” gazetesinin yayın faaliyetine soktu. M. Kürd Ali’nin bir çok eseri yanı sıra “İslam Feylosofları” adlı bir eseri de bulunmaktadır. M. Kürd Ali kimin ne diyeceğine bakmaksızın Kürd milletine olan aidiyetiyle gurur duyduğunu her zaman gösteriyordu. Biz bunu en iyi şekilde M. Kürd Ali’nin Arap asılı Arabist Faris El Çuri ile olan yazışmalarından anlayabiliriz. Arkadaş olan ikisi entellektüel haz ve latifeleri aralarında paylaşıyorlardı. Muhammed Kürd Ali bir ara ünlü Arabisti ‘çölden ve Karif köyünden geldiğini’söylüyerek bir kelime oyunu içine çekti. M. Kürd Ali’nin bu söylemine karşı, El Çuri Muhammed Kürd Ali’yi ‘vahşi Kürd’ diye niteledi. Bu sefer Muhammed Kürd Ali söylenelerin ciddi ve düşündürücü olarak alıp 03.11.1926 tarihli bir mektupla Çuri’ye cevap verdi. Bu mektubun Kürdçesi 1970 yılında Bağdat’ta çıkan “Defteri Kurdewari” adlı dergide yayınlandı..
- Kürd Ali mektubunda: “Kürdlere vahşi sıfatını vermene çok memnun oldum. Sen haklısın.
Eğer vahşilik, Kürd Selahadin’in İslam dünyasının topraklarından düşmanları uzaklaştırmaksa,
Eğer kabalık, Kürd Muhammed Abdu’nun gerçekleştirdiği dinsel reformlar ise;
Eğer vahşilik, Kürd Qasim Emin’in islam dünyası içinde kadınların hakları için yaptığı kavga ise;
Eğer vahşilik, Kürd Ahmed Şewqi’nin Arap şiirini en üst boyuta taşıması, tüm şairleri ve muharir taslağını yenilgiye uğratmasıysa ;
Eğer vahşilik, Kürd Ahmed Teymur’u harekete geçirmesi ise- herkes onunArap dili üzerindeki otoritesini bilir-
Eğer vahşilik, Kürd Abbas Mahmud Aqqad’ı harekete geçirip Arap edebiyatını eski elbiselerinden özgürleştirerek, olağanüstü modern bir edebiyat haline getirmekse;
EVET…
Kürdler vahşi ilan ediliyor, çünkü Kürdler adaletsizlik karşısında sessiz kalmazlar. Kürdler, zorbalığa karşı sessiz kalmazlar. Allah bize bu vahşiliği daha daha ihsan eylesin!!! Allah senin uyruğunun hepsinede bu vahşiliği bahşetsin!!
Ben inanıyorum, eğer insanlar bir gün kendi cürümlerine bir tokat atsalar ve kendilerine hesap sorma kapasitesine ulaşsalar, o gün hiç bir milletin ulaşmadığı mertebeye Kürd milleti ulaşacaktır.”
Evet Muhammed Kürd Ali de 1926 yılında yazdığı bir mektupta Ahmed Şewqi’nin Kürd olduğunu yazıyor..
“Amir Ul Şu’ara” olarak bilinen Ahmed Şewqi’nin “Kürd” olduğuna dair bir başka kaynakta büyük Arap muzisyeni Muhammed Abul Wahabtır.
Lübnan gazetelerinden Ahmed Şewqi hakkında bir makale çıkıyor.. Makale yazarı “ Arap olmayan bir Türk olan Şewqi’nin nasıl olup Arap şiir sanatının bir dehası olabiliyor?” diye bir soru soruyor.
O esnada Muhammed Abdul Wahab ‘El Hawadis” gazetesine bir mektup gönderiyor. Abdul Wahab mektubunda: “Öncelikle Ahmed Şewqi Türk değildir. Ahmed Şewqi Kürdtür.. Ayrıca Arap kültür ve edebiyat dünyasında meşhur olan tek Kürd de o değil.. Bir sefer ben ve Ahmed Şewqi birlikte Şam’daki Umadiya Camisine gitmiştik. Biz Selahadin’in Türbesinin önünde duruyorduk. Birden Şewqi’nin ağladığını fark ettim. Ona ‘niçin ağlıyorsun? Diye sordum.. Şewqi cevaben: Çünçü, buradaki adam, burada gömülü olan adam Kürdtür!! Benim gibi… Ben şaşırmıştım “Sen Kürdmüsün? diye sordum. “Evet ben Kürdüm” dedi. Ve ben ilk defa ondan onun Kürd olduğunu duydum” diyor..(Dr. C. Nebez’in Aidiyet adlı makalesinden)
Sonuç olarak tüm bu alıntılardan da görüldüğü gibi Ahmed Şewqi Kürd asılı bir Mısır vatandaşıdıydı.. Aile çevresi hala Mısır’da yaşıyor… Onlar aslen Cizira Botan’dan o bölgeye gitmişler.. Şewqi Arap dil ve edebiyatına büyük hizmetleri oldu.. Amedli Muhamed Ali Paşa’nın torunlarıyla iyi ilişkileri oldu.. Saray içindeki bu yakınlaşmalarının bir nedenide kökenleri olabileceğini sanıyorum.. Ahmed Şewqi diğer Kürd çevreleriyle ilişkileri varmıydı? Orneğin Bedirxanilerle…
Sonuçta Ahmed Şewqi bir dönemin şiir ve edebiyat dünyasına damgasını vurdu, Sarayın şairliğinden “Şairler Prensi” ne doğru bir yol aldı..