İhsan Nuri Paşa’nın eşi Yaşar Hanım Anılarında: İHSAN NURİ PAŞA(2)
Yaşar Hanım İhsan Nuri Paşa’yı Anlatıyor(2)
Aso Zagrosi
Rasim Bey’in eşi ve bacısı sık sık Yaşar Hanım’ın evine geliyor, Kuran okuyup İhsan Nuri ve arkadaşları için dua ediyorlardı.
Bir gün 10 yaşlarında bir çokuk Yaşar Hanım’ın evine geliyor ve cebinden çıkardığı bir mektubu çıkararak vererek “Bir Kürd lideri bu mektubu size gönderdi ve cevabınızı bekliyor” diyor.
Yaşar Hanım mektuba bir göz gezdirdikten sonra, devletin bu oyunu olduğunu düşünerek çocuğa “benim okumam yazmam yok” diyor.
Çocuk ben size okuyayım diyerek başlıyor mektubu sesli bir şekilde okumaya…. “Kürd lideri” Yaşar Hanım’a “ Eğer eşinizin yanına gitmek istiyorsanız, sizi göndereceğim. Eğer paraya ihtiyacınız varsa haber gönderin. Siz İhsan Nuri’nin eşisiniz. Eğer bir emriniz varsa yerine getirmeye hazırım. İhsan Nuri biz Kürdlerin özgürlüğü için yaşamını büyük bir tehlikeye soktu” diyor.
Yaşar Hanım çocuğa “bu ağa kimdir? Nerelidir? Ne Yapıyor?” diye soruyor.
Çocuk ağanın ismini vermeksizin “büyük bir liderdir ve iktidar sahibidir. Siz ne isterseniz sizin için yerine getirecektir” diyor.
Yaşar Hanım daha da kuşkuya düşerek : “Ben eşimin yanına gitmek istemiyorum ve benim paraya da ihtiyacım yok” diyor.
Söz konusu olan çocuk ikinci defa yine benzer bir mektupla yaşar Hanım’a geliyor ve aynı cevabı alıyor.
Yaşar Hanım bu arada kendi kendisine “eğer kendisine ihanet edilmese Kürdler kolay kolay İhsan’ı terk etmezler” diyor.
Ağa iktidar sahibi bir aşiret lideriydi. Devlet kendisinden şüpheleniyor ve Siirt’e çağırarak tutukluyor………
Bir akşam Yaşar Hanım, annesi İffet ve hizmetçileri Emine evde oturuyorlar ve kapıları çalınıyor. Emine kapıyı açtığı zaman iki çarşaflı kadını karşısında buluyor. Kadınlar Yaşar Hanım ile görüşmek istiyorlar.
Yaşar Hanım ile annesi bahçenin kapısına gidiyorlar. Kapıda bekleyen çarşaflılardan biri “Hanim efendi biz kadın değil erkeğiz, askerlerin dikkatlerini çekmemek için kadın kılıfına girdik. Biz bugün Tillo dağlarında geçerken İhsan, Rasim ve Tevfik Beyleri gördük, sağlık durumları iyi, bize Haci Musa Beylere gideceklerini söylediler” diyor.
Bu arada Yaşar Hanım’a bir dürbin uzatıyor ve İhsan Nuri sizin bize inanmanız için bunu verdi, diyorlar.
Yaşar Hanım dürbini kontrol ettikten sonra ağlamaya başlıyor. Bu arada gelen aracılardan biri hemen devreye girerek : “İhsan Nuri sizin hemen kardeşinizin yanına gitmenizi istiyor, kendilerini merak etmemeniz ve Allah izin verirse kısa bir süre içinde görüşeceğinizi söyledi” diyor.
Yaşar Hanım’ın annesi gelenlere “çocuklarım size teşekkür ediyorum” diyor.
Aracıların sözünü ettikleri yer Siirt şehrine çok yakın. İhsan Nuri her tarafta aranmasına rağmen eşine haber göndermek için şehrin yakınına kadar gelmişti.
“Haci Musa Bey’in yanına gidecekleri” meselesi bir hedef şaşırtma olabilirdi. Ama sonuçta Yaşar Hanım İhsan Nuri’den bir haber aldığından dolayı bir hayli memnun olmuş ve gözlerine uyku girmiyordu. Gece kapılarında bekleyen jandarmalar bir kurşun sıkıyor ve Yaşar Hanım hemen panik içinde dışarı fırlıyor. Öyle sanıyor ki İhsan Nuri eve geldi ve askerler ona kurşun sıktılar….. Yaşar Hanım dışarı çıkıp jandarmalarla konuştuktan sonra kaza kurşunu olduğunu anlıyor ve rahatlanıyor.
Kısa bir süre sonra Siirt Valisi Yaşar Hanım’a Erzurum’a gitmesi için icaze veriyor. Yaşar Hanım hemen var olan tüm eşyalarını satarak, Annesi, hizmetçisi Emine, Rasim Bey’in eşi ve bacısıyla Erzurum’a giden bir kervan ile birlikte Siirt’i terk ediyorlar.
Siirt’e bir Kürd lideri Kervancı başına “bu kadınları sağ ve selamet Erzurum’a götürmesi konusunda talimat vermişti ve bir aracı vasıtasıyla Yaşar Hanım’ı da bilgilendirmişti” ……..
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Kervancı başının Kervanı Siirt yakınlarında devlet güçleri tarafından durdurulmuş ve beklemeye alınmıştı. Kervancı başı Kervanını yanındaki adamlara bırakarak çok küçük bir grup ile Yaşar Hanımlarla yollara düşüyor.
Uzun, zahmetli ve sorunlu bir yolculuktan sonra Kervan İhsan Nuri’nin şehri olan Bedlis’e varıyor.
İki yıl önce bu şehirden geçtikleri zaman İhsan Nuri’nin akrabaları tarafından görkemli bir şekilde karşılanmış ve İhsan Nuri’nin akrabalarından birinden kalmışlardı.
Fakat bu sefer durum tümden değişmişti. Yaşar Hanım çok küçük bir Kervan ile şehire gelmiş ve İhsan Nuri’nin akrabalarına gitmemişti…. Gördükleri insanlar hüzünlü ve kederliydiler.
Bu arada yoldan geçen bir Bedlisli “Bayanlar eşleriniz bu devletten ne zarar gördüler, sınırda İngilizlere teslim oldular” diyor.
Yaşar Hanım yoldan geçenin bu sözlerine pek hoşlanmıyor ve kızıyor.
Yaşar Hanım’ın annesi İffet: “ Kızım sen deli mi oldun? Senin onun söylediklerinden memnun olman lazım. İhsan Nuri ve arkadaşları sınırı aşarak kurtuldular. O İhsan Nuri’nin hemşerisidir. Bu şekilde bize mesaj verdi ve ona teşekkür etmek lazım “ diyor.
Yaşar Hanım , Rasim Bey’in eşi ve bacısı İffet hanımın söylediklerine sevindiler ve birbirlerine sarılıp kucaklaştılar………….
Uzun bir yolculuktan sonra Kervan Palandöken Dağlarını aşarak Erzurum’a varıyor.
Yaşar Hanım Erzurum’a vardıktan sonra her ne kadar abisi Dr. Ali Haydar’ı göreceğine sevindiyse de kendisini yabancı hissetmeye başlıyor. Siirt’teki evinden ve eşinden kopma duygusu onu derinden etkiliyordu. Sanki Yaşar Hanım’ın cesetti Erzurum’a gelmişti.
Dr. Ali Haydar Erzurum’da Hakkı Paşa’nın evini kiralamıştı. Kervancılar, Hakkı Paşa’nın evini sorarak buldular. Eve vardıkları zaman Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi kucağında kardeşi oğlu olduğu halde dışarı çıktı ve Yaşar Hanım’ı karşıladı.
Kervancılar onlardan ayırarak konaklama yerlerine gittiler. Rasim Bey’in eşi ve bacısı ise Rasim Bey’in Erzurum’daki amcasının oğlunun evine gittiler.
Yaşar Hanım ve annesi geniş olan evin bahçesinde hasretle Hayri ile kucaklaştılar.
Yaşar Hanım evin avlusuna girdiği zaman kardeşinin eşi Sediqe’yi gördü ve Yaşar Hanım’ı görmezlikten gelerek bir odaya giriyor. Bu durum Yaşar Hanım’ın var olan dertlerini daha da deşiyor.
Yaşar Hanım karşı karşıya kaldığı tabloyu görünce bir andan kardeşlerini unutarak geri gitmek istiyordu, ama nereye?
O esnada Hayri Sediqe’ye seslenerek “Annem ve bacım geldiler” diye..
Sediqe dışarı çıkarak sanki gelişlerinden haberi yok gibi yaptı ve gidip kendileriyle kucaklaşıyor.
Dr. Ali Haydar evde değildi. Askeri kışlanın merkezi Erzurum’un dışındaydı, kendisine telefon ile bacısı ve annesinin geldiğine dair haber verdiler.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Dr. Ali Haydar’ın eşi onların o gün Erzurum’a ulaşacağını bilmesine ev de aşçı olmasına rağmen hiç bir yemek hazırlamamıştı.
Yani buz gibi bir karşılama….
O günlerde Erzurum’da küçük deprem sarsıntıları oluyordu.
Şehir halkı evlerini terk ederek şehir dışında çadırlarda yaşıyordu. Evlerin bir kısmı yıkılmış ve bazı evlerin duvarları çatlaklarla doluydu.
Bir kaç saat sonra Dr. Ali Haydar’da eve geliyor, kardeşler içtenlikle kucaklaştılar. Yaşar Hanım ağlamaklı bir şekilde yaşanan tüm gelişmeleri kardeşine anlatıyor.
Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın ağlamasını durdurmak için bir hayli dil döküyor. Evinin Yaşar Hanım’ın evi de olduğu ve bir aile ve kardeş olduklarını durmadan tekrarlıyor..
Yaşar Hanım ise “evim ve hayatım Siirt’te kaldı” demeye devam ediyor.
Yaşar Hanım belli bir dönem eski elbiseler içinde ve odasına kapanıyor. Abisinin evine gelen insanlardan kaçıyor ve hiç kimse ile görüşmüyor..
Eğer birileriyle yan yana gelse “hemen İhsan’ını” anlatıyordu ve nerede olduğuna dair merakını açıyordu.
Yaşar Hanım’ın odasına çekilmesi ve kendini izole etmesi kardeşlerinin eleştirilerine de neden oluyordu.
Bir gün Ali Haydar bacısını eski elbiseler içinde görüyor ve kendisini eleştiriyor ve hatta “seni bu elbiseler içinde gördüğüm zaman utanıyorum, kendine gel!! Eskide İhsan mı vardı? İhsan gitti ve sende evine geldin.” diyor.
Bu arada Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “bir gün sonra komutanın evinde Mevlut var, benim hatırım için annem ve eşimle oraya git” diyor.
Her ne kadar Yaşar Hanım gitmek istemiyorduysa da abisinin ısrarlarından dolayı ertesi günü yeni elbiselerini giyerek komutanın evine gidiyorlar. Komutanın evindeki Mevlut’ta geniş bir katılım olmuştu. Yaşar Hanım’ın yakınında oturan bir kadın diğer bir kadına Yaşar Hanım’ı göstererek : “bu kadının kocası devlete ihanet etti ve kaçtı. Devlet onu idama mahkum etti.” diyor. Bu sözleri söyleyen Dr. Ali Haydar’ın ilaç imalat eden adamının eşiydi.
Albay’ın eşi bayana dönerek “Niçin böyle şeyler anlatıyorsunuz? Sabredin bakalım bizim eşlerimizin başına ne geliyor?” diyor.
Yaşar Hanım bu sözleri duyduğu zaman dünya başına yıkılıyor ve hemen annesine ve Sediqe Hanım’a dönerek “hemen gidelim” diyor. İffet Hanım tüm yaşananlardan habersiz olduğundan “biraz daha kalalım” diyor. Konuşmaları duyan komutanın eşi yeni bir oda hazırlamak istedi, fakat Yaşar Hanım kabul etmiyor ve eve dönüyorlar.
Yaşar Hanım tüm söylenenleri annesine de aktarıyor.
Ali Haydar eve geldiği zaman Yaşar’ın ağlamaklı durumunu görünce merak ediyor ve annesine durumu soruyor.
Annesi tüm yaşananları anlatıyor. Ali Haydar hemen ilaç imalatçısına giderek “ eşine ve bacılarına sahip çık” diyor. Ona eşinin söylediklerini aktarıyor. İlaç imalatçısının eşi Yaşar Hanım’a gelip özür diliyor. Fakat onun söyledikleri Yaşar’ın yaralarını deştiğinden dolayı sözde onun özrünü kabul etmesine rağmen, realite de ise ona kızgındı…
Bu olaydan sonra Yaşar Hanım yeniden odasına kapanarak kendini izole etmeye başlıyor.
Yaşar Hanım’ın tek dert ortağı Rasim Bey’in eşi ve bacısıydı. Rasim Bey’de İhsan Nuri ile birlikte direnişi örgütleyenlerden biriydi.
Yaşar Hanım bir önceki gece rüyasında İhsan Nuri’yi görmüş ve İhsan kendisine iki mendil hediye etmişti.
Yaşar Hanım bu rüyasını eve gelen Rasim Bey’in eşine ve bacısına açıyor. Rasim Bey’in bacısı “ başına sardığın mendil eşinle bir birinize kavuşacaksınız, cebine koyduğun ise yakından bir mektup alacaksın ondan” diyor.
Oda da bulunan Dr. Ali Haydar’ın eşi araya girerek “İhsan artık ölüdür!!! Nerede olduğu dahi kimse bilmiyor” diyerek odayı terk ediyor.
Sediqe Hanım’ın bu tutumu sohbet eden 3 bayanı da üzmüştü.
Bu arada hizmetçi geliyor ve Yaşar Hanım’a abisi Dr. Ali Haydar’ın kendisiyle konuşmak istediğini söylüyor.
Yaşar Hanım misafir odasında bulunan abisinin yanına gittiği zaman abisi cebinden bir mektup çıkarak “bak bu el yazısı İhsan’a mı ait” diye soruyor. Yaşar Hanım mektuba bir göz atıktan sonra hemen İhsan’ın el yazısını tanıyor ve mektubu bağrına basıyor.
Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “bu mektuptan kimseye söz etme, bakalım bu mektup nasıl geldi” diyor.
Yaşar hanım mektubu okuduktan sonra yeniden misafirlerinin yanına dönüyor. Onlara bir şey söyleyemiyordu. Her ne kadar İhsan Rasim Bey’den söz etmiyorsa da onun da durumu iyi olmalıydı. Mektup ‘tada anlaşıldığı kadar Musul’da yazılmış. İhsan sağlıklarının iyi olduğunu ve Yaşar Hanım’ı Dr. Ali Haydar’a emanet ediyor.
Yaşar Hanım’ın söylemiyle mektup “Karanlık dünyasına aniden parlayan bir yıldız gibi” gelmişti.
Bir gün gazete satıcısı bağırarak “isyandan” söz ediyordu.
Yaşar Hanım hemen Emine’yi gazete satın almaya gönderiyor.
Kürd devrimi başlamıştı..
Şêx Saîd önderliğinde Kürdler direnişe geçmiş, devletin elindeki kurumlara saldırarak kanlı bir savaşı başlatmışlardı.
Yaşar Hanım anılarında devam ile annesinin Erzurum Kürdlerinden olduğunu ve kendisinin siyasetle bir alakasının olmadığını ve eşi İhsan ile mutlu bir yuva kurmak için evlendiklerini, eşinin yaşamını kendi halkının kurtuluşuna adadığını söyledikten sonra Şêx Saîd önderliğinden gelişen hareketin kendisini sevince boğduğunu yazıyor. Bu sefer acıdan değil, ama sevinç göz yaşlarını döktüğünü yazıyor. Abisine belli etmemek için uğraşmasına rağmen becermediğini söylüyor. Bu arada İffet Hanım’a kızının mutluluğundan pay aldığı görülüyor.
Yaşar Hanım her gün gazete aldığını Kürdlerin ilerlemesi onu sevindirdiğini, fakat kısa bir süre sonra Kürdler yenilgi aldılar, diyor. Kürdlerin yenilgisi Yaşar Hanım’ın yenilgisiydi. Yaşar Hanım yeniden içine kapanıyor.
Bir gün Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a gelerek “İhsan Nuri’nin akrabası Yakup Bey seninle görüşmek istiyor” diyor.
Yaşar Hanım Yakup Bey’i çok içten karşılıyor. Fakat, kendisini şahsen tanımıyordu. Onun İhsan’dan bir haber getireceği umudunu taşıyordu. Hal ve hatır sorduktan sonra ailenin durumunu soruyor.
Yakup Efendi “çoktan evden ayrıldığını ve Bağdat’ta gittiğini” söylüyor.
Yaşar Hanım hemen “İhsan ile görüşüp görüşmediğini” sorar..
Yakup Bey : “İhsan ile görüştüğünü ve durumu çok iyidir. Irak Kralı’nın danışmanlığını yapıyor. Eğer istersen seni onun yanına götürürüm” diyor.
Yaşar Hanım: “Elbette İhsan’ın yanına gitmek istiyorum” diyor.
Yakup Efendi : “ siz İhsan yanına gitmek istiyorsunuz. Şimdi bazı işlerim var. Beni askeriye istiyor. Van’a gideceğim, annemi buraya getireceğim ve seni İhsan Nuri’nin yanına götüreceğim” diyor.
Yaşar Hanım sabırsızlıkla “Ne zaman döneceksiniz?” diye sorar.
Yakup Efendi: “Bir ay içinde döneceğim. Acaba Dr. Ali Haydar sizin eşinizin yanına gitmenize izin verir mi? diye bir soru sorar.
Yaşar Hanım: “Elbette abim istemiyor, fakat kimse benim eşimin yanına gitmemi engelleyemez” diyor.
Yakup Efendi kalkıp vedalaşıyor ve Van’dan döndükten sonra yeniden Yaşar Hanım ile ilişkiye geçeceğini söylüyor.
Yaşar Hanım’da kendisine “dört gözle dönüşünüzü bekliyorum” diyor.
Yakup Efendi’nin gelişi ve geri dönüp Yaşar Hanım’ı İhsan Nuri Paşa’nın yanına götürme sözü Yaşar Hanım’a büyük bir umut vermişti. Yaşar Hanım yeniden müzik ile uğraşmaya başlıyor.
Yavaş yavaş havalar ısınmaya başladı, Dr. Ali Haydar ailesiyle birlikte yazın sıcaklığından kaçarak Palandöken Dağlarının eteklerinde Boğaziç Zozanı denilen bir yerde çadır açmıştı. Yaşar Hanım Yakup Efendi’nin geri gelmeyişinden çok rahatsızdı. Zozan’a gittikleri zaman evin koruması ile görevli olan askere eğer Yakup Efendi adlı birisi gelirse hemen Palandöken Zozanlarını getirmesini istiyor. Yakup Efendi’nin gelmeyişi Palandöken’deki Boğaziç Zozanlarını da Yaşar Hanım’a zindan etmişti. Erzurum’dan gelen herkese Yakup Beyi soruyordu. Fakat ondan hiç bir haber almıyordu.
Daha sonra ortaya çıktı ki Yakup Efendi Askeri Kışladadır, Bağdat’ta gidişi ve İhsan Nuri Paşa ile görüşmesi yalandı. Yakup Efendi’nin Yaşar Hanım ile görüşmesi Yaşar Hanım’ın ve ailesinin ne düşündüğünü öğrenmek ve Kürdler üzerine bilgi toplamak içindi.
Yakup Efendi, İhsan Nuri Paşa’nın dayısının kızıyla evli olan birisinin kardeşiydi ve aslen Vanlıydı.
Dr. Ali Haydar ve bir başka doktor arkadaşının görev yerleri değiştirildi ve kendilerine Bedlis Kürdlerinin silahlarını toplama görevi veriliyor. Dr. Ali Haydar Bedlis’e gittiği zaman evin bir bölümü boş kalmıştı. Boş kalan bölümü Dr. Nuri Bey adlı bir arkadaşına vermiş ve ailesine göz kulak olmasını istemişti. Dr. Nuri Bey ve eşi Minewer gelip eve yerleşiyorlar. Süreç içinde Minewer Yaşar Hanım ile arkadaş oluyorlar.
Sonbahara doğru bir asker gelerek “Hanım Efendi Erzurum halkı isyan etmiş. Devlet sokağa çıkma yasağı ilan etmiş, asker ve memurların evlerini korumak amacıyla yeni birlikler gönderilmiş” diyor.
Kendi içine kapanan ve dünya ile ilişkisini kesen Yaşar Hanım “Kürdlerin bu yeni isyanını duyunca yeniden canlanıyor ve sevinmeye başlıyor”…..
Erzurum halkı kadın, erkek ve gençleriyle sokaklara dökülmüştü. Silah sesleri her taraftan geliyordu. Askerlerle isyancılar arasında ciddi bir güç dengesizliği vardı. Askerlere ateş emri verilmişti. Fakat, Erzurum kadınları cephenin ön saflarında yer aldıklarından ve sürekli askerlerle iletişim içinde olduklarından dolayı askerler kurşun sıkmıyor ve subayların fermanlarını dinlemiyorlardı. Kadınlar askerlere: “ Evlatlarımız!!! Biz sizin anneleriniziz, size şu memelerimizle süt verdik. Eğer annelerinizi öldürmek istiyorsanız işte bizim sinemiz sıkınız” diyorlardı.
Askerler subayların emirlerini dinlemiyor ve isyancılara ateş açmıyordu.
Erzurum Valisi direnişçilerle doğrudan temasa geçerek, zaman kazanmak için onlardan yana olduğu imajını kendisine vermeye çalışıyordu. Bu arada Sarıkamış’tan askeri güç bekliyordu.
Belli bir dönem sonra Erzurum dışından bir dizi askeri birlik Erzurum’a giriş yaptı ve her tarafta katliamlara giriştiler. Bir çok kadın ve erkek öldürüldü. Her tarafta yaygın tutuklamalara giriştiler.
Bir kaç gün sonra Ankara’dan Orfi Mahkemesinin heyeti Erzurum’a geldi. Mahkeme bir kadın için idam kararı verdi ve iki kadın içinde ömür boyu hapis…. İki kişiyi sokak ortasında asmışlardı.
Yaşar Hanım’ın söylemiyle “Tüm umutları kısa vadeli” oluyordu, Erzurum Direnişi de uzun sürmemişti.
Bu arada “İhsan Nuri’nın sınırda öldürüldüğüne” dair bir haber haber yayılıyor ve daha sonra ölen Kürdün İhsan Nuri olmadığı, İhsan Nuri’nin arkadaşı Rasim Bey olduğu anlaşılıyor.
Dr. Ali Haydar Erzurum’daki ailesinden Erciş’e gelmelerini istiyor. Yaşar Hanım, Sediqe ve İffet Hanım satabildikleri eşyaları satıyor ve geriye kalanları da Dr. Nuri Bey’e vererek Erzurum’dan Erciş’e doğru yola çıkıyorlar.
Tüm yollar Kürd Direnişçilerinin elindeydi. Kürd köylerinden ve yerleşim alanlarından geçtikleri süre içinde hiç bir sorun ile karşı karşıya kalmadılar. Kimse kendilerini soymadı. Arabaları kullananların Kürd direnişçileriyle ilişkileri vardı. Yaşar Hanım ve beraberindekiler Patnos’a vardıkları zaman Patnoslular bunların soyulmadığına şaşırmışlardı. O yollarda geçen tüm askeri birlikler saldırılara uğruyor ve soyuluyordu.
Dr. Ali Haydar’da bir kaç asker ile birlikte onları karşılamak için Patnos’a gelmişti. Dr. Haydar ailesini sağ ve selamet görünce seviniyor ve “ Acımasız Kürdler yoldan geçen asker ve jandarmaları dahi soyuyorlar. Sizleri çok merak ediyordum. Sizlere Erciş’e gelmeniz için haber gönderdikten sonra pişman oldum” diyor.
Yaşar Hanım gülerek: “Beyim niçin korktun? Ben onlarla birlikteydim. Eğer Kürdler yolumuzu kesmiş olsaydı kendilerine ‘İhsan Nuri’nin eşi olduğumu söylerdim, bizim savunmamızı üstlenir ve bizi buraya getirirlerdi” diyor.
Dr. Ali Haydar gülerek: “Evet küçük hanım sen de bir ata biner ve eşini bulmak umuduyla onlarla birlikte giderdin” diyor.
İffet Hanım “Allah etmesin!! Sağ ve selamet içinde geldik ve kimse ile karşılaşmadık” diyor.
Sediqe Hanım: “ Gerçeği söyle Yaşar sen onlarla gidermiydin?”diye sorar..
Yaşar Hanım:” İhsan’ı soracaktım. Eğer İhsan’ın nerede olduğunu bilseydiler, elbette onlarla beraber giderdim” diyor.
Sediqe Hanım, Yaşar’a “sen hep bu boş hayallerle yaşıyorsun” diyor.
Sonuç olarak o gece Patnos’da kalıyorlar ve ertesi günü askerlerin koruması altında Erciş’e gidiyorlar. Erciş’te oldukları zaman Yaşar Hanım subay eşleriyle ve askerlerin gözetimi altında Van gölünün kenarındaki meyve bahçelerine gidiyor ve oralarda zamanlarını geçiriyorlardı.
Dr. Ali Haydar’ın evi Erciş Belediye’sinin tam karşısında bulunuyordu. Bir gün Yaşar Hanım sokaklarda sesler duyuyor ve pencereden dışarı bakarken askerler bir Kürdün kesik başını getiriyorlar. Bu kesik baş Erciş bölgesindeki Kürd Direnişinin Komutanı olan Şukur’a aitti. Komutan Şukur’un kesik başını Belediye binasının duvarına çivilerle astılar.
Şukur sorumlusu olduğu bir Kürd birliği ile bir çeşmenin başında mola veriyor ve tuzağa düşürülüyor. Askerler onları aniden kurşun yağmuruna tutuyor. Şukur ağır yaralanıyor. Arkadaşları onu kurtarmaya çalışıyorlar, fakat beceremiyorlar. Şukur sağ bir şekilde devlet güçlerin eline düşüyor. Yetkili Türk subayı Şukur’un başını sağ olmasına rağmen kesiyor.
Komutan Şukur’un kesik başı Yaşar Hanım’ı çok kötü bir şekilde etkiliyor.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre o yıllarda Kürdistan’da bulunan asker ve subay aileleri korku içinde yaşıyorlardı. Her an Kürdlerin büyük saldırılarına uğrayacakları korkusu herkesin ruhuna işlemişti. Erciş’de bulunan subay aileleri Kürdlerin Erciş’e saldırıp şehri ele geçireceklerinden korkuyorlardı. Erciş halkı ise Kürd savaşçılarının faaliyetlerini abartarak propaganda ediyorlardı. Savaşın Kürd direnişlerinin lehine geliştiğini her tarafa yayıyorlardı. Bu durum ise subay ailelerini ciddi bir şekilde tedirgin ediyordu.
İhsan Nuri Paşa o dönemler İran tarafında Agirî civarına gelmişti. Komutan Şükrü’nün Birliği onu sınır boylarında görmüştü. İhsan Nuri Kürd aşiretleri arasında dağıtmak amacıyla Xoybun’un bildiri ve açıklamalarını kendilerine vermişti.
İhsan Nuri, Yaşar Hanım’ın Erciş’te olduğunu ve Yaşar Hanım’ın da İhsan Nuri’nin bölgede olduğunu bilmiyordu.
Broyê Heskê Tello önderliğindeki Kürd savaşçıları Agirî civarında düşman güçlerine karşı sürekli ve sistemli saldırılardan bulunarak günden güne büyük başarılar elde ediyordu. Broyê Heskê Telo’nun bu saldırıları devlet güçlerini Erciş’teki taburu Bazîde aktarmaya mecbur etti.
Erciş’ten Bazid’e doğru yola düştükleri zaman Yaşar Hanım’ın gözleri önüne Bazid’te İhsan ile birlikte geçirdikleri güzel günler bir film şeridi gibi geçmeye başlıyor.. O dönem İhsan İran ve Türkiye sınır komutanıydı. Bazid’e vardıkları zaman Yaşar Hanım daha önce İhsan Nuri ile oturdukları evi uzaktan görüyor ve içini derin ve giderilmesi zor bir hüzün sarıyor.
Ev, yeniden Yaşar Hanım’ın kalbindeki yaraları bir hançerle deşmişti.
Yaşar Hanım ailesi ile Bazid’e yerleştikten belli bir dönem sonra şehir de bir düğün oluyor ve bir dizi subay aileleri gibi onları da davet ediliyorlar.
Yaşar Hanım ve diğer bir dizi kadın oturdukları salon Agirî Dağına bakıyordu. Agirî Belediye Başkanı’nın eşi AGİRÎ’ye bakarak ve dağı işaret ediyordu. Belediye Başkanın annesi Yaşar Hanım’a: “ Doktor Bey’in bacısı ben bu mendili salladığım zaman bil ki benim “ dedi. Belediye Başkanı’nın annesi bir kaç defa bu cümleyi tekrar etti, fakat Yaşar Hanım hiç bir şeyi anlamadı.
Yaşar Hanım hiç bir şeyi anlamadığından dolayı Belediye Başkanı’nın annesine gidip ne demek istediğini öğrenmek istiyordu.
Tam bu arada Dr. Ali Haydar’ın eşi ve Jandarma Komutanın karısı araya giriyor ve Yaşar Hanım’ı alarak düğünü terk ediyorlar.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre “tam bir gözetim” altındaydı.
İhsan Nuri sınır boylarında İran tarafında Kürd aşiretlerinin içinde olduğu bir dönem Yaşar Hanım’ın Bazid’e geldiğine dair haber alıyor. Bu haberden sonra İhsan Nuri, AGIRÎ önderi İbrahim Ağa(Broyê Heskê Tello ) ya bir mektup yazarak: ”Eşim Dr. Ali Haydar Beyin bacısıdır ve şimdi Bazid’tedir. Kendisine dikkat et ve ben yakında geleceğim” diyor.
Broyê Heskê Tello’nun eşi Rabiha Hanım Bazid Belediye Başkanı Mahmud Bey’in bacısıydı. Bazid halkı İhsan Nuri uzakta olmasına rağmen Agirî’ye geldiğini biliyorlardı.
Broyê Heskê Tello dağa çıkmadan önce eşi Rabiha Hanım’ı annesinin yanına bırakıyor. Belli bir dönem sonra İbrahim Ağa yanındaki bir Kürd savaşçıyla baskın yapıp Rabiha Hanım’ı alıp Agirî’ye götürüyor.
Türk devleti ve Dr. Ali Haydar İhsan Nuri Paşa’nın İran Kürd aşiretlerinin içinde olduğunu ve Agirî’ye geçtiğini biliyorlardı.
Bazid çevresinde Kürd direnişçilerinin saldırıları ciddi boyutlarda artmıştı.
Türk devleti Yaşar Hanım’ın İhsan Nuri Paşa’dan ayrılması için Dr. Ali Haydar üzerine baskı kurmuştu. Ondan Yaşar Hanım’ın talâk vermesini istiyorlardı.
Bir gün Bazid Jandarma Komutanı, Bazid Bölge Askeri Komutanı, Tabur Komutanı ve ordunun imamı Dr. Ali Haydar’ın rızasıyla Doktorun evine geliyorlar.
Dr. Ali Haydar çok üzgün bir şekilde Yaşar Hanım’ın odasına giderek: “Değerli bacım bugün ben sana bir öneride bulunacağım. Biliyorum bu önerinin senin tarafından kabul edilmesi çok zor olacak. Fakat, ne yapayım mecburum. Ben büyük kardeşinim ve babanın yerine sayılıyorum. Hiç bir zaman senin kötülüğümü istemem. Senin başına bu bela gelmeden önce ne güzel ve mutluydun.
Bak ben askeri bir adamım, yalnızca üstlerimin emirlerini yerine getirmekle yükümlü değil, devletin tüm emirlerini yerine getirmek zorundayım. İhsan bir kaç yıldan beri yoktur. Nerededir? Ne yapıyor? Kimse bilmiyor ve sana da bir haber göndermiyor. O bireylerle değil devlet ile düşmandır. Devlet senin İhsan ile olan ilişkilerini koparmanı istiyor. Başka bir şekilde söyleyeyim senin onunla ilişkin kalmasın”…diyor.
Yaşar Hanım abisinin niyetini anlamıştı ve kendisine : “Ne demek istiyorsun? Onlar niçin gelmişler? Amaçları Ne? diye sorar.
Dr. Ali Haydar: “ Onlar senin İhsan Nuri’ye talak atmanı ve özgürleşmeni istiyorlar” diyor.
Yaşar Hanım ağlayarak: “Hayır abi hayır ben hiç bir zaman İhsan’dan ayrılmayacağım. Ben ile İhsan’ı ölümden başka hiç bir şey bizi ayıramaz. Güçlü bir devlet benim gibi çaresiz ve bahtsız bir insandan ne istiyor? İhsan’dan korkuyorlar!! Abi sen benim babam yerinesin, benden böyle bir şey isteme…. İhsan ile ilişkilerimi kesmek ve ona vefasızlık yapmak? Ben yapamam bunları.. imkansızdır.”
Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’ın iki elini tutarak: “ Eşine karşı vefalı oluşunu ve bağlı olmana saygım var. Beni de mutlu ediyor. Fakat sorun başka… Eğer sen razı olmasan devlet benim başıma bir bela getirir. Yalnızca kendini düşünme… Beni, anneni ve bu çocukları düşün ………
İffet Hanım : “Haydar Yaşar talak verse yada vermese ne etkisi olacak? diye sorar.
Dr. Ali Haydar: “Anne can ben ne bileyim? Devlet böyle istiyor. İhsan önemsenmeyecek küçük bir iş yapmamıştır. İki yıl önceki Kürd İsyanı, belli bir dönem önce Erzurum İsyanı ve şimdi ise bu harekete önem vermeyelim. Bunların hepsi İhsan’ın yürüttüğü faaliyetlerin ürünüdür.”
Yaşar Hanım ağlayarak: “ Bunların İhsan ile ne alakası var? İhsan mı dedi ‘Kürdler ayaklanın’ İhsan nerede ve buradakiler nerede?” diyor.
Dr. Ali Haydar: “Doğrudur İhsan demedi ayaklanın, fakat İhsan ve arkadaşları Kürd ayaklanmasını öncüleridir. İhsan gil başlattılar. Uyuyan bir dev vardı uyandırdılar. Bir kaç yıldan beri Kürdistan’da asayiş ve güvenlik kalmadı ve biz Bazid’te Kürdlerin korkusundan yatamıyoruz.
Hatırlıyor musun bir kaç gün önce sana anlatmıştım. Bazid’te bir Kürd yakaladığı Şahin’i pazarda satıyordu, almak istedim subay olduğumdan dolayı bana satmadı. Çok daha ucuz bir fiyatta bir Kürd esnafına sattı. Ben kendisine nedenini sorduğum zaman ise hiç korkmadan ‘sen Türk olduğundan dolayı sana satmıyorum’ dedi.
Devam edecek