SAADÎ ŞÎRAZÎ: “DEHŞET SAÇAN IRK VE KANA SUSAMIŞ MİLLET TÜRKLER“
Ferhad SERHEDÎ
Türklerin halk olarak Mezopotamya’ya gelişleri, alan da bulunan bir çok uygarlık için tam felaketin başlangıcı olarak ele alınabilinir. Türkler alana gelişleriyle birlikte yaptıkları vahşetler dönemin va daha sonraki kültürel etkinliklere de büyük etki yaptı. Büyük şair Saadî Şirazî’nin söylemiyle “dehşet saçan ırk“ ve “kana susamış millet“ olarak nam saldılar. Bu bitimlemeler öyle kendiliğinden oluşan bir suçlama olarak algılamamak lazım. Belki de halk olarak yaptıklarının bir özet şekli olarak kabul etmek gerekir.
Yine büyük şair Saadî Şirazi 1257’de : “Biliyor musunuz neden dolayı yabancı ülkelere göç ederek kendime sığınacak bir yer aradım? Türklerden ve onların getirdiği dehşet havasından kaçtım“. Yine aynı dönemlerde Kürd asılı tarihci İbn al Esir “ Türklerin islama amansız darbe vurduğunu ……. bundan dolayı İslam uygarlığının çöktüğünü“ yazar.
Hz Muhammed Türkleri kast ederek: “ basık burunlu, yayvan suratlı ve Araplara felaket getirici Ye’cuc ve Me’cuc ırkı“ gibi bir değerlendirmede bulunuyor. Daha sonra bu belirleme yaygın bir şekilde Mezopotamya literatürüne girdi ve pratik örneklerle beslendi. Sadece Araplara değil tüm uygarlığa felaket getirdi.
Daha sonra Muhammed : “ Size yanaşmadıkca siz de Türk’e yanaşmayın, çünkü sizi severse sizi yer ve soyar, sevmese gebertir“ yönünde telkin de bulunuyor.
Binbir gece masalları gibi bir şah eser de dahi Türklere yönelik pek olumlu bir şey yoktur. Bu eser de Türklerin bakışları dahi “tahripkar“ ve “yağmacı“ olarak değerlendiriliyor. Ayrıca bu eser de “ ayağını bastığı yere harebeye çeviren Türk“ belirlenmesi bir anlamda Kürdistan ve Mezopotamya’nın tarihini de özetliyor.
Voltaire’in Rus çaricesine mektup yazarak Osmanlıya karşı mücadele etme isteği, Shakspeare’in “Türklerin sadakatsızlığı“ üzerine yaptığı tespitler pek te hava dan sudan gerekçelerle gündeme gelmedi. Türklerin yaptığı katliamları, vahşetleri bir anlamda özetliyorlardı. 14. yy’da Hafız Şirazi’nin bir şiirinde “ Türk’ün ganimet tepsileriyle yaptığı gibi, kalbimin içini yağma ederse“ diye başlayan ve yağmacılıklarını çok şairane bir şekilde seslendırıyor.
Çin settini inşa edilmesi ve Amerik’a da Hindistanı arama girişimleri ve yaşanan felaketlerin bir yerinde yine Türkler yer almaktadır.
Türkler bizim topraklarımıza akın akın gelirlerken, akın akın felaket ve zulüm beraberin de getirdiler. Ermeni, Asuri-Keldani ve Kürd halklarına her çeşit soykırımları tatbik ettiler. Anadolu’yu, Kürdistan ve Mezopotamya’yi halkların ve uygarlıklarlarının mezarlığı haline getirdiler. Kutlama günlerine bakıldığında “İstanbul’un Fethi“, “Yunanlıların denize dökülmesi….“ vb..vb…
Ama barbarların tüm girişimlerine rağmen Kürdler bugüne ulaştı. Bu Kürdler için büyük bir şanstı.. Pekala bizi de diğer halklar gibi tarih sahnesinde silebilirlerdi. Tarih boyunca bize yaptıkları sonuçsuz kaldı. Bundan dolayı taktik değiştirdiler. Şimdi de Kürdistan’da Kürdlere karşı aynı girişimlerini sürdürüyorlar. Bunlar ne adına yaklaşırlarsa yaklaşsın zararlıdırlar. “Bextê Romê tune“, “Roma reş xaîn e“ sözleri oyle hava dan su dan söylenmemiştir.. Türklerin elinden gelse Kürdleri bugün dahi kılıç zoruyla ortadan kaldırırlar. Batı Kürdlerine aşağılık tavırlarına bakın… Küzeydeki Kürdlere yaptıkları dilenci muamelesi ve hakaretler… Türklerin herşeyine kuşkuyla bakmak gerekir. Bu bizde bir ulusal refleks olmalı…. Ancak biz o zaman yeniden doğarız… Eliya Kazan’ın “Amerika Amerika“ adlı filminde bir Türk, bir Yunan’a yaklaşıyor ve “kardeş“ diye hitap ediyor. Yunan hemen geri çekiliyolar ve “bu yine benim başıma ne getirir“ diye korkuya kapılır.
Asırlardır bize yapılanlar bizden bir ulusal reflekse yol açmalı. Yolumuzu çizelim..