Ebu Wefayê Kurdî, Gavanî Aşireti, Yarsanlar, Aleviler, Êzîdîler vs
Ebu Wefayê Kurdî, Gavanî Aşireti, Yarsanlar, Aleviler, Êzîdîler vs
Aso Zagrosî
Yıllardan beri Kuzey Kürdistanlı bir çok çevrenin yazılarında, yorumlarında ve ikili konuşmalarımızda sık sık “Gawestî“ler adı altında bir Kürd aşiretinden yada aşiretin Gawestî kolundan söz ediliyor. Bir bakıyorsun „Kikilerin Gawestisi“ , bir bakıyorsun „Canbeglerin Gawesti’si ve bir bakıyorsun Mirdesilerin Gawestîsi olarak karşımıza çıkıyor. Kuzey Kürdistan coğrafyasında „Gawestî“si olmayan bölge yok gibidir.
„Gawestî“ler söylemi aşiretlerin bir kolundan sözedildiği zaman göç esnasında „öküz yoruldu ve oraya yerleştiler ve aslında onlar da bizim akrabalarımızdır“ söylemini sıkça duyarsınız. Bu „Gawestî“ olayı Kuzey Kürdlerince aktüel olarak anlatıldığı kadarıyla dinsel, mezhepsel ve lehçesel dimensiyonların ötesinde bir Kürd olayıdır.
Kuzey Kürdistan’ın bir çok alanında Gawestî leri bulabilirsin.. Yada „Gawesti“ söylencesini andıran bir hikayeyi duyabilirsiniz.
Sık sık kendi kendime neden yolculuklar ve göçler sonucunda bir yere yerleştikleri zaman „Gawesti“ mitolojisine baş vuruluyor..
Kürdlerin yaşamında at çok önemli bir hayvandır.. Kürdler Kürdistan’ı işgal eden ülkelerin ordularından çekildikleri zaman suvari birlikleri kalmıyordu.
Neden „Hespwesti“ diye bir aşiretimiz yada aşiret kolumuz yok. Eğer amaç, daha verimli ve savunması kolay topraklara yerleşmekse Kürd aşiretleri öncü suvarilerini gönderir, uygun yeri tespit eder ve yerleşirler. Eğer atları yorulsa „Hespwesti“ der işin içinden çıkarlardı..
Fakat, şimdiye kadar hiç bir yerde böyle bir anlatıma rastlamadım.
Hep „Gawestî“ meselesi var.
Yıllardan beri „Gawestî“ilere ilişkin yapılan tartışmaları takip etmeme rağmen hala da bir düşünceye sahip değilim. Kürdistan Forum’da yıllar önce Canbek ve başka arkadaşlarında bu konuda yaptıkları bir tartışmada bir çok şeyi öğrenmeme rağmen, „Gawestî“leri bir yere oturtamadım.
Gawestîler bir aşiret mi? Bir çok aşiretin Gawestîleri mi var? Nereden geliyorlar? Nasıl dağıldılar?
Bilmiyorum.
Soykırımları uğramış, yüzyıllara yayılan sürgünler, zorunlu göçlere maruz kalmış, tarihine ilişkin en basit belgelerin yok edildiği ve zorunlu asimilasyona tabi tutulan devletsiz bir halkın tarihinde bir aşiretin yada aşiret kolunun tarihçesini tespit etmek kolay olmadığını biliyorum.
Ama bu reel duruma rağmen herkesin kendi aşiretine, kendi köyüne, kazasına ve şehrine ilişkin duyduklarını ve bildiklerini yazmasını önemsiyorum..
Gawestî’lere ilişkin tartışmaları takip ettiğim zaman benim aklıma hep Kürd „Gawanî Aşireti“ geliyordu.
Güney Kürdistan’da 1991 Raperin’i gerçekleştiği zaman, Özgür Kürdistan dört bir yandan abluka içine alınmıştı… Açlık başını almış gidiyordu.
Herkes neyi var neyi yok satıp geçimini sağlamaya çalışıyordu.
Kitabı olanlarda kitaplarını çarşıda satıyorlardı.. Çocuklar kuru yemişlerini satmak için bir kaç dinara yüzlerce sayfalık değerli kitapları alıp kullanıyorlardı..
İşte tam o dönemlerde ben Kori Zanyari Kurd’un 1970 ve 1975 yılları arasında çıkan tüm sayılarını çok ucuza satın aldım…
Bilindiği gibi 1970’de Mela Mustafa Barzani ile Irak rejimi arasında „Peymana 11 Adarê” adı altında otonomi antlaşması imzalanmış ve o süreçte Bağdat’ta Kürdistan farklı parçalarından akademisyenlerin katıldığı Kori Zanyari Kurd kurulmuştu.
Bu oluşum o tarihten başlayarak Gowari Korî Zanyari Kurd adı altında bir dergi çıkarıyordu. İşte benim beleşe satın aldığım dergi bu dergiydi.
Bu derginin bir sayısında büyük Kürd şairi Mamoste Hejar Mukriyani’nin Arapça’dan Kürdçe’ye çevirdiği „Hozî Bîrkrawî Gawan” (unutulan Gawan Aşireti) makalesini okumuştum..
Bu akademik makalenin yazarı Sorbon’da eğitimini tamamlayan Bağdat’ta öğretim görevlisi olarak çalışan Dr. Mustafa Cewadtı.(1901-1969)
„Gawestî“lerle ilgili tartışma ve konuşmalar olduğu zaman hep „Hozî Bîrkrawî Gawan”ı düşündüm.. Acaba Gawestilerle Gawanlar arasında bir bağlantı yokmu? diye kendi kendime soruyordum.
Gawestî’leri bir yerlere oturtamıyoruz.. Gawanlarda Abasiler ve Selçuklar döneminde Hilla gibi şehirler kuran, devletlerle boğuşan, sözleri dinlenen, büyük komutan ve edebiyatcılar veren bir Kürd aşireti olarak kayıplara karıştı ve unutuldu..
Birini bir yere yerleştirmiyoruz ve diğeri de „unutulan bir aşiret“ olarak karşımıza çıkıyor.
Gawanlar meselesi birazda İsrail’in kayıp olan 12. Aşireti gibi bir şey.. Şunun altını çizmek lazım İslam ve Arap tarihçileri yüzyıllarca bu meşhur Kürd aşiretinden sık sık sözettiler. Fakat, belli bir dönem sonra bir kopuş başlıyor.
Şerefxan dahi Şerefname’de „Gawan“lardan söz etmiyor.
Acaba Gawestilerle Gawanlar arasında bir bağlantı varmı?
Tam olarak daha şimdiden bir şeyler Söylemek kolay değildir. Bazı oluşumları tarihsel bağlantılar içinde değerlendirmek ve yeni pencereler açarak aydınlatmaya çalışmak gerekiyor. Kaldı ki Gawesti ve Gawan birbirlerine o kadar da yabancı terimler değiller.
Yıllar önce okuduğum ve derbederilikten dolayı ulaşamadığım „Hozî Bîrkrawî Gawan” adlı makaleye kısa bir süre önce yeniden ulaştım ve okudum.
Önümüzdeki bölümde sözkonusu makale hakkında bilgi vereceğim.
Devam edecek
Gawan Aşireti ve Gawestilerin Düşündürdükleri(2)
Mamoste Hejar Mukriyani’nin Kürdçeye çevirdiği bu makaleyi Dr. Mustafa Cewad 1954 yılında Arapça olarak „Irak Bilim Dergisi“inde yayınlamıştı.
Mamoste Hejar, çevirmen olarak bröşüre yazdığı girişte yazara ve broşüre bir dizi övgü ve çeviri görevini kendisine verdiklerinden dolayı Kori Zanyari Kurd’e teşekkür ettikten sonra Gawan Aşireti hakkında şu belirlemelerde bulunuyor: „ Bu bröşür onurlu, yılmayan ve mertliği ile tanınan ve günümüzde varlığını sürdürmeyen eski bir Kürd aşiretini yeniden hatırlamak içindir. Gawan aşireti çok meşhur ve dikkate alınan bir aşiretti. Gawanların bu geniş dünyada Kürdlerinin cesareti, mertliği sayesinden isimleri çıkmıştı………. Gawanlar, kahramanlıklarıyla dostlarını mutlu eden düşmanlarını kahreden ve dönemlerinde Kürd halkını çok cesur ve etkili bir halk olarak başka halklara tanıtmışlardı……“
Dr. Musafa Cewad yazısının ilk girişinde Gawanlar için „ Gawan eski bir Kürd aşiretidir. Gawanlar Irak tarihinde en ünlü aşiretler içinde savaş ve siyasal kavgalarda hepsinden daha hünerli, Arap edebiyatında ve özellikler şiirinde hepsinden daha çok tanınıyordu. Bu aşiretin mensupları şiire çok önem vermişlerdi.“ diyor.
Dr. Mustafa Cewad yazısının devamınde Irak tarihini yazanlardan yakınıyor, Kürdlerin tarihini yazmadıklarından bir dizi boşlukların doğduğunu unutulmaya bırakıldıklarını yazıyor. Bu arada Dr. Mustafa Cewad makalesinin anabaşlığı olan „Unutulan Gawan Aşireti“ atıfta bulunarak neden „tanınmayan“ değil de „unutulan“ kavramını kullandığını hatırlatıyor.
Dr. Cewad’a göre Gawan aşireti İslami döneminde Irak’ın tarihinde önemli bir rol oynamış, tanınan ve bilinen bir yapılanmaydı.. Zamanla unutulmaya bırakıldı. Ona göre genel olarak Irak tarihinde ve özel olarak Kürd tarihinde önemli bir yere sahip olan Gawanları hak ettikleri yere oturtmak gerekiyor.
Dr. Cewad Şerefxan Bitlisi’nin Şerefname de ve Fezullah Omeri’nin Mslak Al Besar fi Mamak El Misar’da Gawanilerden sözetmemelerinden yakınıyor.
Dr. Mustafa Cewad, ünlü Kürd tarihçisi Mehemed Emin Zeki’nin „Kürdistan Tarihi“ adlı eserinde bir kere bu aşiretten sözettiğini ve ismini yanlışlıkla „Cewan“ diye yazdığını, bunuda „bir çok ünlü Kürd aşiretinden söz eden Mesudi(ölüm tarihi 956 Bağdat)nin „Mürücü’z Zeheb“ adlı eserinden aldığını“ yazıyor.
Dr. Mustafa Cewad, Mehemed Emin Zeki’nin sözü ettiği Mesudi’nin Kürdlere ilişkin söylediklerini aktarıyor.
Yazarında eleştiriye tabi tutuğu Mesudi’nin Kürdleri millet olarak Araplara bağlama „Rebihi Nizar“ götürme olayını geniş bir şekilde aktarmaya gerek yok. Mesudi o dönem belli başlı Kürd aşiretlerini şöyle sıralıyor: „ Hezbani, Serat, Şazencani, Lor, Bardilkan, Barisyan, Xali, Cenarqi ve Cawani“ Tarihçi Mesudi’nin 10.yüzyıl ortalarında belli başlı Kürd aşiretleri olarak sözünü ettiği Kürd aşiretlerinden biri de „Cawani“ dir. Dr. Mustafa Arapça’dan „G“ harfinin olmadığını ve bundan dolayı „Gawani“lerin „Cawani“ler olarak yazıya geçirildiğini yazıyor. Mamoste Hejar Mukriyani’de Dr. Mustafa Cewad’ın bu görüşünü paylaşıyor.
12.Yüzyıl’da yaşıyan tarihçi İmad İsfahani’de bazı Gawani emirlerinden dolayı bu aşiretten söz ediyor .
Bilindiği gibi İmad İsfahani(1125-1201) Eyubbi Kürd Hanedanlığı sırasında Selahaddin Eyubi’ye sekreterlik yapmış ve Selahaddin’in resmi biyografisini kaleme alan bir tarihçidir.
İmad İsfahani „Kharidat Al Qasr Wadjaridat Ahl- Al Asr“ adlı eserinde „Kürd Emir Necmi’nin oğlu Emir Ebu Şuca Asim Gawanların büyük şahsiyetlerindendir“ diyor.
Firuz Abadi(1329- 1414) „Al Qamus Al Muhit“ adlı eserinde Gawanlar üzerine duruyor ve şöyle yazıyor: „Gawan bir Kürd aşirettidir ve Irak’ın Mezidiye Hilla’sında yaşıyor. Din alimi Ali Gawani’nin oğlu Muhamed onlardandır.“
Seyid Murteza Zubeydi Qamus’ı tanıtmak için yazdığı giriş bölümünde bu Kürd din aliminin ismine Kurdi Gawani’ye „Hillayi Şafihi“ ekliyor. Yani „Muhamed Kurê Ali Kurdi Gawani, Hillayi Şafihi”…
Subiki de “Tibqat El Sibki” adlı eserinde bu Kürd din adamından “ Ali Abdullah oğlu Muhammed Ebu Saidi Gawani” diye söz ediyor.
Subiki, Gawani din alimi hakkındaki bu bilgileri Hilla Kürdlerinden sözeden İbni El Nicar’dan aldığını Muhammed Ali Gawani Kurdi’nin Hicri takvimiyle 468 yılında (1075/1076) dünyaya geldiğini yazıyor.
Feyruz Abadi dahil bir çok tarihçi Gawani Kürdlerinin bugün Babil Harebelerinin yakınında bulunan Hilla şehrinin kuruluşuna katıldıklarını ve yerleştiklerini yazıyor. Dr. Mustafa Cewad’ın anlatımlarına göre bugün dahi Hilla’de „He Al Akrad“ yada „Mehele El Akrad“ adı altında bir mahale var.. Yani Dr. Mustafa Cewad’ın 1954 yılında Gawaniler üzerine broşürünü yazdığı zaman Hilla’da „Kürd Mahalesi“ adı altında bir mahale vardı. Ve Hilla halkı bu mahalenin neden Kürd mahalesi olarak adlandırıldığını bilmiyorlardı.. Şam’daki „Taxa Kurdan“ı değiştirenler pekala „Hilla“daki „Kürd Mahalesi“nin isminide değiştirirler. Sonuçta aynı Baasçı zihniyet değilmi?
Hilla şehrinin 1101 tarihinde kurulduğu düşünülünce o tarihlerde Gawanilerin etkili bir güç oldukları görülüyor.
Tarihçiler Hilla şehrinin Banu Asad ailesinden olan Seyfdewlu Sedeqe tarafından kurulduğunu yazıyor. Banu Asad şii mezhebine bağlıydılar. Gawaniler ise bir çok tarihçinin söylediklerine göre Şafihi mezhebine bağlıydılar. Bu iki yapılanma dost ve müttefiktiler. Fakat şunun altını çizmek lazım, bazı dönemler Gawaniler Abbasi Halifesine tavır alarak Mısır’daki İsmaililerin himayesine girdikleri de olmuştur. Onun için bu din ve mezheb meselesinde kesin tespitlerden kaçınmak lazım. Bu yazının daha sonraki bölümlerinde bu hususta yer yer gündeme gelecektir.
Devam edecek
Gawan Aşireti ve Gawestilerin Düşündürdükleri(3)
Dr. Mustafa Cewad, Gawani Kürdleri ile Banu Asadilerin Hilla’ya göçetmelerinin tarihini Hicri Takviminin 495 yılının muharem ayı olarak veriyor. Bu tarihi miladi takvimine çevirdiğimiz zaman 1100/1101 yılları olduğu görülüyor. Tamda Selçuklu Sultanı Melikşah’ın oğlu Berkyaruk’un(1094-1105) dönemine denk düşüyor. Abbasi Halifesi’de Mustazhirdi.(1094-1118) O dönemler yapılan saldırılar neticesinden göçedenler meşe ve vahşi hayvanlarla dolu olan Hilla mıntıkasına geçiyorlar. Hilla’yı inşa edenler, saraylar, konaklar, misafirhaneler ve kervan saraylar kuruyorlar. Yâkut el-Hamavî, “Mu‘cem el-büldân” adlı eserinde Hilla için “ Irak’ın diğer şehirlerinden daha güzel ve daha rahat şehir olarak bazırganların ve gezginlerin uğrak yeri olmuştu” diyor.
Dr. Mustafa Cewad Hilla şehrinin eski Babil harebelerinden pek uzak olmadığını, Hilla’yı inşa edenlerin Babil harebelerinden gerekli materyalleri alarak yeni şehrin inşasında kullandıklarından kuşku duymadığını söylüyor. Dr. Mustafa bazı tarihçilere dayanarak Arap Beni Asad aşireti ile Kürd Gawani aşiretlerinin dost ve müttefik olduklarını tekrarlıyor. Hilla şehrinin bu dost aşiret tarafından inşa edildiğini ve “Kürd Mahalesi”nin o dönemde kaldığını tekrarlıyor.
1304-1377 yılları arasında yaşamış Berber asılı Fas doğumlu gezginci İbni Battuta 1326/1327 yıllarında Hilla’dan geçiyor ve “Seyhatnamesi”nde Hilla’da şöyle söz ediyor: “Bu şehrin halkı hepsi 12 İmama bağlılar. Bu şehrin halkı iki bölümden oluşuyor. Bir kesimine Kürd diyorlar, diğer kesim ise Camihin diye biliniyorlar. Sürekli çatışma ve sürtüşmeler içindeler”.
Ayrıca İbni Batuta yabancıların bu çelişki ve sürtüşmeleri kışkırtığını da söylüyor.
Dr. Mustafa Cewad’ın anlatımlarına göre Hilla’daki Kürdler ve “Kürd Mahalesi” meselesi Moğoların kurduğu İlhani devletinin son Sultan olan Ebu Said Bahadır(1316-1335) döneminde bir Seyid’in başından geçen olaylar sırasında da gündeme geliyor.
Bu Seyid’in babası bir dönemler Mekke’nin Emiriydi. Söz konusu olan Seyid, Şehabeddin Ebu Suleyman Ahmed İbni Ramisiye ibni Necmeddin Ebu Nemi Mehemed Alewi Hasani Mekeyidir.
Yukarıda sözünü ettiğim gibi Seyid Irak’a geliyor ve Sultan Ebu Said Bahadır’ı ziyaret ediyor. Sultan Seyid’i çok iyi karşılıyor, kendisine büyük hizmetler sunuyor ve Seyid’i İlhanlı devletinin etkisi altında bulunan topraklardaki Hacca gidenlerin genel sorumluluğuna getiriyor. Seyid hacılarla Haca giderken Arafat’ta Irak Hacılarının önüne geçiriyor, Mekke halkını İlhanlı Sultan’ının sıke paralarını takmaya teşvik yada zorluyor.
Seyid Irak’a geri döndüğü zaman Sultan Ebu Said Bahadır tarafından büyük törenlerle karşılanıyor. Sultan bu defa Seyid’e daha çok hürmet gösteriyor ve Irak işlerini ona devr ediyor. Dr. Mustafa Cewad’ın anlatımlarına göre Seyid bu sefer sınır tanmaz hale geliyor, halka baskı yapıyor, halkı soyuyor ve her türlü kötülükleri yapıyor. Bu arada Seyid adamlarıyla beraber gidip Hilla şehrine yerleşiyor.
Sultan Ebu Said 736 H.(1335-1336) yılında öldüğü zaman meşhur Seyid, Sultan Ebu Said Baladır tarafından yönetici olarak atadığı Seyid Ali İbni Talibi Huseyini Delqendi’yi şehirden kovuyor, halktan zorla topluyor ve halkı soymaya başlıyor. Yine Moğolların bir kolu olan Celayiri devletinin kurucusu Büyük Hasan (1336 – 1356) Irak’ı işgal ettiği zaman bir kaç defa Hilla’da bulunan Seyid, Şehabeddin Ebu Suleyman Ahmed İbni Ramisiye ibni Necmeddin Ebu Nemi Mehemed Alewi Hasani Mekeyi’nin üzerine asker gönderiyor. Seyid sürekli çatışmalardan kaçınıyor. Sonuçta Büyük Hasan’ın kendisi büyük bir ordu ile Seyid’in üzerine yürüyor. Seyid ile Büyük Hasan güçleri arasında çatışma başlayınca Araplar Seyid’i terkediyor ve çatışmadan kaçınıyorlar. Seyid kendi evinin önünde tek başına diyebileceğimiz çok az bir güç ile Büyük Hasan’ın güçlerine karşı kahramanca direniyor. Bu savaşta Filite ve oğlu Ahmed ölüyorlar.
Dr. Mustafa Cewad İbni Enbiye’ye dayanarak “Seyid zora düştüğü ve sıkıştırıldığı zaman Kürd Mahalesine sığındı” diyor.
Dr. Mustafa Cewad, her ne kadar Seyid bir çok defa Kürdlerin mahalelerini talan etmişsede Kürdlere sığındığı zaman Kürdler kendisine yardımcı olmaya karar veriyorlar. Kendilerine sığınan düşmanları da olsa teslim edemiyorlar. Kürdler karanlık basana kadar Hilla’nın dar sokaklarında çatışarak Seyidi korumaya ve karanlık bastıktan nereyi istiyorsa oraya gitsin yönünde karar alıyorlar. Bu kararlarını da pratiğe aktarıyorlar. Fakat, belli bir dönem sonra Kürdlerin kendisine verdiğ söze rağmen Seyid Tawis El Huseyin’in oğlu Quwameddin’e sığınıyor. Büyük Hasan bunu duyunca adamlarını devreye sokuyor ve Seyid’I şehir dışında bulunan karargahına götüryor. Seyid Büyük Hasan’dan kendisini bağışlamasını istiyor. Büyük Hasan’da bir şartla 8 yıl boyunca halktan zorla topladığı servetleri geri verdiği takdirde serbest bırakacağını söylüyor. Fakat, Seyid topladığı servetleri harcadığını söylüyor. Sonuç olarak Seyid’I çok büyük işkenceler neticesinden öldürüyorlar.. Daha doğrusu Seyid tarafından öldürülen birinin oğlu tarafından öldürülüyor. İbni Batuta İse Seyhatnamesinde Seyid meselesi üzerine duruyor. İbni Batuta Seyid’in çok iyi ve adil bir insan olduğunu, Büyük Hasan tarafından öldürüldüğü ve servetlerinin talan edildiğini yazıyor. Yani İbni Batuta Seyid hakkında yukarıda anlatılanların tam tersini anlatıyor. Fakat Hilla Kürdlerine sığındığını yazmıyor.
Seyid meselesi çok uzun oldu. Fakat bu anlatımlarda görülüyor ki, 1340’lı yıllarında Gawan Kürdleri Hilla’da büyük bir güç olarak varlıklarını sürdürüyorlar.
Devam edecek..
Gawan Aşireti ve Gawestilerin Düşündürdükleri(4)
Kürd Şairi Qetrani Tebrizi
Gawani Aşireti Nereden Hilla’ya geliyor?
Tarihçi Mesudi 10.yüzyılda belli başlı Kürd aşiretlerinden söz ederken, yerleşim yerleri olarak „Biladi Cebel“ yada „Iraqi Ecem“ diye bir tespitte bulunuyor. Aslında Mesudi yalnız başına böyle bir belirlemede bulunmuyor, Orta Çağ boyunca Kürd aşiretlerinden söz eden tüm İslami tarihçiler Kürdlerin yerleşim yerlerini bu şekilde tespit ediyorlar.
„Biladi Cebel“ İsfahan, eski Rey, Tahran’dan Kerkük ve Bağdat’ın tüm Kuzey kesimlerini de kapsayan geniş bir çoğrafya’nın ismi olarak biliniyordu.
Bilindiği gibi Hilla şehri 100 km Bağdat’ın güneyinde bulunuyor. Aktüel durumda Babil eyaletinin başkentidir. Gawani Kürdlerinin Hilla’ya gitmeden önce yerleşik olduklar alan konusunda Dr. Mustafa Cewad „ilk olarak bu Kürd aşiretine Diyala vilayetinde Xorasan yolu çevrelerinde rastlanıldığını“ yazıyor.
Bu arada kısmen başka bir kaynağa baş vurmak istiyorum. 2001 yılında Kerkük’te Irak Baas rejimi tarafından şehid edilen değerli Kürd tarihçilerinden Mella M. Cemil Rojbeyani İran’da Kürdçe yayın yapan radiyo’da „Ükemizi Tanıyalım“ adı altında bir program yapıyordı. Şehid Cemil Rojbeyani bir kaç gün peş peşe „Cawani“ olarak adlandırdığı bu Kürd aşiretini programında tanıtıyor. Şehid Cemil Rojbeyani yukarıda alıntısını verdiğim Dr. Mustafa Cewad’ın „Xorasan yolu“ denilen yer hakkında „Xresan yani Baquba, Diyala ve Sirwan kenarlarından Arabistan’a gidiş“ gibi bir tespit yapıyor.( M. Cemil Rojbeyani, Wulateket Baştir Benase, Dezgahi Çap w Belawkirdinewey Aras, Hewler, 2005, sayfa 146)
Başka kaynaklarda Diyala, Baquba ve Mendeli mıntıkasında „Nahr Xhurasan“ adlı bir nehirden söz ediyorlar.
Kuzey Kürdlerinin saflarında yüzyıllara dayanan „Xorasan’dan geldik“, yada başka Kürd çevreleri de „bizim atalarımız eskide Xorasandaymış sonradan buralara göç etmişler“ yönünde bir hayli tespitler var. Xorasan Kürdlerinin durumu kısmen de biliniyor ve çeşitli bölgelere göç edende olmuş.. Acaba Diyala, Baquba ve Mendeli mıntıkasında Xorasan diye adlandırılan bir bölge yada yerleşim yeri varmıydı? Şimdilik bu konu hakkında sadece bir soru işareti bırakarak geçiyorum.
Cizreli Kürdlerinden tarihçi İbni el Esiri (1160-1233) „El Kamil fi el Tarikh“ adlı eserinde Hicri takviminin 398 yılında (Miladi 1007/1008) Weram adlı bir Gawani liderinden söz ediyor.
Sözü burada İbni El Esiri’ye dayanan Dr. Mustafa Cewad’a bırakalım: „397(H) yılında bir Gawani Emiri vardı. İsmi Mehemed’in oğlu Weramdı. Weram yakın akrabalarıyla ve başka Kürd emirleriyle, Beni Asad Araplarından Mezid’in oğlu Emir Ebu Hasan Ali ile birlikte Hesnewi Berzikani’nin oğlu Bedir’in komutasında(Bedir bir Kürd Emiriydi) Bağdat’ı kuşatılar. Deylemli Ebu Cafer’in oğlu Ebu Hasan’a karşı savaşıyorlardı.“( İbni El Esiri, El Kamil fi el Tarikh)
Deylemli Ebu Hasan Büveyhili Ezedu Dewli’nin oğlu Bahudewle ile birlikte hareket ediyordu.
Burada Dr. Mustafa Cewad tarihte ilk defa Gawanilerle Beni Asadilerin ittifak halinde birlikte savaştıklarına tanık oluyoruz diyor.
Hicri takviminin 420 yılında (1029/1030) Selçuklu Türkler İran ve Müslüman memleketlerine karşı genel bir saldırıya geçtiler.
Dr. Cewad’i Türklerin saldırılarına karşı Kürdler ve Araplar ittifak halinde toplandıklarını ve karşı koymaya çalıştıklarını yazıyor.
Dr. Cewad’ın verdiği bilgilere göre „ Arap liderlerinden Musul ve çevresinin emiri Muqelidi Eqeli’nin oğlu Qerwaş, Mezidi Asad’ın oğlu Debesi ve Orta Fırat’ın Arap liderleri Araplara kumandanlık yapıyordu.
Kürdler de ise Emir Fethi Gawani ve Şazincani Enazi Kurdi’nin oğlu Mehemed’in oğlu Husam Dewle Ebu El Şok komutanlık ediyordu. Kürd ve Arap ortak güçleriyle Selçuklu Türk güçleri Musul’un kuzeyinde karşı karşıya gelerek çatışmaya başladılar. Bu savaşta Selçuklular yenilgi alarak ve birlikte getirdiklerini servetlerini bırakarak kaçtılar. Nuseybin’e kadar Qerwaş tarafından kovuldular“( İbni El Esiri, El Kamil fi el Tarikh)
431(H) yılında(M. 1039/1040) Büveyhili Ezedu Dewli’nin oğlu Bahudewle’nin oğlu Celalwdewle’nin hizmetinde bulunan Türk askeri kendisine karşı isyan ettiklerinde , Bağdat’ın savunması tehlikeye düşmüştü.
Celalwdewle, Gawani Weram’ın oğlu Ebu Fethi ve Mezidi Ali’nin torunu olan Ebu Fewarsi’den(Beni Asadi) yardıma çağırdığı biliniyor.
432(H) yılında (M.1040/1041) Husamdewle Ebu Şok Duqaq Tawqi’yi kardeşi Mehemed Enazi’nin oğlu Ebu Macid Muhelhel’in elinden çıkardığı zaman Şazincani Kürdlerinden Mehemed Enazi’nin oğlu Surxab(Ebu Macid’in kardeşi) Husam Dewle Ebu Şok’a karşı koydu ve Gawani Weram’ın oğlu Ebu Fetih ile anlaştı. İkisi birlikte Bendinicin yani Mendeli ve Helwan’ın bazı bölgelerine karşı saldırılarda bulundular. O dönem söz konusu bölgeler Husamdewle Ebu Şok’un hükümdarlığı altındaydı. Husamdewle bu gelişmeleri duyduğu zaman Büveyhili Celaldewle’den yardım istedi ve gelen kuvvetlerle düşmanlarını geri püskürtü.( İbni El Esiri, El Kamil fi el Tarikh)
Yukarıda izah ettiklerim çatışma ve sürtüşmeler Şazincani Kürdlerinin kendi aralarındaki iktidar savaşıydı.. Kardeşler ve yeğenler arasındaki çatışmalara Gawani’lerde bir tarafı destekleyerek sahne de yerlerini alıyorlar.
Görüldüğü gibi Gawani Kürdleri bazen Beni Asad Araplarıyla ve bazen de Berzikan Kürdleriyle ve bazende Şazincani Kürdleriyle yaptıkları ittifaklarla gündeme geliyorlar ve tarihçilerin eserlerine konu oluyorlar.
438(H) yılında (M. 1046/1047) Ebu Şok’un oğlu Said Selçuklu Sultanı Ertuğrul Bey’in anadan kardeşi olan İbrahim İnal(Yenal)ın taraftarı oluyor. Said Ebu Şok’un İbrahim Yenal ile girdiği bu ittifak neticesinden Şazincani Kürdlerinden ve Oğuz Türklerinden topladıkları bir ordu ile Irak ve İran arasında bulunan bazı şehir ve yerleşim alanlarına saldırdılar ve ele geçirdiler.(Burada yazarın sözünü ettiği Irak ve İran arası Kürdistandır) Bu saldırılar neticesinde hakim oldukları Bendincin ve Mendeli mıntıkasını Weram Gawani’nin oğlu Ebu Fethi’ye bağışladılar. Sözkonusu bölgeleri Enazi Kurdi’nin oğlu Mehemed’in oğlu Surxab’e karşı savaşma şartıyle Ebu Fethi’ye vermişlerdi. Surxab , Said’in amcasıydı. Yani kısacası Kürdler arasındaki bir kavgaydı. Yapılan savaşta Gawani Weram’ın oğlu Ebu Fethi ile Said esir düştüler. Onlarla birlikte olan Kürd ve Oğuz güçleri dağıldı.( İbni El Esiri, El Kamil fi el Tarikh) Daha sonra Ebu Fethi serbest bırakıldı. Ondan sonra Ebu Fethi Gawani’den bir ara ses çıkmıyor. Ebu Fethi Gawani’nin esir düşmesinden bir yıl sonra 439(H) yılında (M. 1047/1048) başka bir Gawani lideri Mehemed Gawani’nin oğlu Ebu Delef Qasim gündeme geliyor, ismi Ebu Fethi Gawani ile birlikte anılmaya başlıyor.
Devam edecek
Aso Zagrosi
Gawan Aşireti ve Gawestilerin Düşündürdükleri(5)
İbrahim İnal, daha önce sözünü ettiğimiz Surxab/Serxab’ın üzerine Oğuz Türklerinden oluşan askerleri gönderdi. Bu askerlerden bir kesimi de Weram Gawani’nin oğlu Ebu Fetih’in üzerine gitti. Ebu Fetih, üzerine gelen Türklerin karşısında bilinçli bir taktik uygulayarak geri çekildi. „Bilinçli taktik“ derken Ebu Fetih kendisine ait ne kadar mal ve mülk varsa hepsini bırakarak geri çekildi. Burada amaçladığı Türkler kendisini takip etme yerine talana girişirler, bu arada o onlara karşı ansızın saldırıda bulunmayı planlamıştı. Fakat, Ebu Fetih’ in planı boşa çıktı. Çünkü, Türkler talana girişmeden onu takip etmeye başladılar. Bu arada Ebu Fetih Türklerin eline düşmemek korkusuyla da olsa geri dönerek bir ölüm kalım savaşına girdi. Ebu Fetih, Oğuz Türkleriyle cesur bir savaş yürüterek onları yenilgiye uğratarak bir çoklarını öldürdü ve bir çoklarını da esir aldı. Ebu Fetih Türklerin beraberlerinden getirdiği tüm mal ve mülklerine de el koydu.( İbni El Esiri, El Kamil fi el Tarikh)
Fakat, Ebu Fetih Türklere karşı elde ettiği zafere rağmen onların daha geniş bir saldırısından korkuyordu. Bundan dolayı adamlarını Bağdat’ta göndererek Büveyhilerden yardım istedi. Fakat, onlarda kendi iç çelişkilerinden dolayı perişan durumdaydılar ve Ebu Fetih’e yardım edecek halleri yoktu.
Ebu Fetih Oğuz Türklerinin yeni bir saldırısına hedef olmamak amacıyla, düşmanın zorlukla ulaşabileceği kendisine bağlı Gawani güçleriyle Firat’ın batı yakasına geçti. Bazı Türk güçleri onları takip ederek Berazruz(Beledruz)a kadar geldiler. Oradan da Selil Irmağına kadar geldiler. Mehemed Gawani’nin oğlu Ebu Delef Qasim onların üzerine gitti, sıcak ve kanlı bir çatışma neticesinden onları yenilgiye uğratarak sahip oldukları her şeye el koydu.( İbni El Esiri, El Kamil fi el Tarikh)
Bu da Gawanilerin ikinci lideriydi Xorasan yolu mıntıkasında yerleşerek rahat, huzurlu ve korkudan uzak bir yaşam hedeflemişti.
Fakat, bencil ve kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen Kürdlerin bazıları bu yolu kapatılar. Ebu Şok(Şewk) Kurdi Şazincani’in oğlu Said, Sultan Tuğrul Bey’in hizmetine girmiş ve 444 yılında(1052/1053 Miladi) Oğuz Türk askeri birlikleriyle Ebu Delef Gawani’ye yönelik bir saldırıda bulunarak yenilgiye uğratılar ve büyük bir talan yaptılar. Ebu Delef Gawani’nin kendisi şans eseri ellerinden kurtuldu. .( İbni El Esiri, El Kamil fi el Tarikh)
Gawaniler tüm bu çatışma ve savaşlardan sonra denetimleri altında bulunan bölgelerde Cuma hutbesini Abbasi halifesi adına değil, Mısır’da bulunan Fatimi Halifesi Müstensir (1036-1094) adına okumaya karar veriyorlar.
Zaten Gawanilerin müttefikleri olan Beni Asadiler de Fatimi Halifesi Müstensir’e bağlıydılar. Gawaniler, Selçukluların kendilerine ait bölgeleri işgaletmesini engellemek ve hakimiyetlerini sürdürmek için bu yolla başvurdular.
Fatimi Halifesi Müstensir, bu arada Mısır’dan Mezidi Asadi’nin oğlu Emir Nurwdewle Debis’e, Werami Kurdi Gawani’nin oğlu Ebu Fetih’e Bedran Oqeyli’nin oğlu Emir Kureyşe , Bedran Oqeyli’nin oğlu Muqbili’ye ve daha bir çok emire hediyeler gönderdi. Ayrıca Fatimi halifesi geçmişte Büveyhilerin kölesi olan, sonrada azad edilen ve bir çok üst görevlere gelen ve daha sonrada Abbasilere tavır alan Fatimilerin yandaşı olan Arslan Besasiri’ye de hediyeler gönderdi.
Fakat Fatimi yandaşlığı fazla sürmüyor. 449 yılında (1057/1058) Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ile Fatimi yandaşları arasında Kürdistan’da bir savaş oluyor ve bu savaşta Fatimi yandaşları yenilgi alıyorlar… Bu arada bir dizi katliam oluyor. Bu savaşta Selçuklu ordularının komutanlarından biri de İyazi Kurdi’nin oğlu Benkir’in oğlu Emir Hezarhesp ti.
Tuğrul Bey gösterdiği cesaret ve başarılardan dolayı Hezarhesp’e Musul şehrini hediye olarak veriyor. Ayrıca Alpaslan bacısı “Safiye Hatun’u Kürd Mîrlerinden Hezarhesp Kurê Benkîr’e eş olarak” verildiğini( İbni El Esir, El Kamil, birinci bölüm sayfa 61) daha önceki bir yazımda sözetmiştim.( https://newroz.com/tr/politics/345284/nazl-il-cak-mustafa-arma-ve-malazgirt-sava )
Bu arada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Mamoste Hejar Mukriyani, Dr. Mustafa Cewad’ın bröşürünü Kürdçeye çevirirken Hezarhesp’ın babası „Benkir“ için „Bengin“ olmalıdır diye bir not düşmüştür.
Ondan önce zaten Musul Selçuklular tarafından talan edilmiş ve harebeye çevrilmişti. Dr. Mustafa Cewad’ın anlatımlarına göre Hezarhesp Musul’da yersiz ve yurtsuz kalan aileleri toplayarak yardım etmiştir diye yazıyor.
Bu yenilgiden sonra Beni Asadi, Oqeli gibi Arap yapılanmaları ve Gawani adlı Kürd aşireti Abbasi Halifesi adına Cuma Hutbesini okumaya karar veriyorlar. Bu amaçla Weram Gawani’nin oğlu Emir Ebu Fethi’yi temsilci olarak Sultan ile görüşmek için Bağdat’ta gönderiyorlar. Sultan kendisini iyi karşılıyor ve hediyeler veriyor.( Miraza El Zeman’dan akt. Dr. Mustafa Cewad) Sultan Tuğrul Bey ile savaşa girenler içinden Arslan Besasiri hariç diğerleri anlaşma yoluna gidiyorlar. Arslan Besasiri kendilerini uyarıyor. Sultan’ın amacı bizimle anlaşmak değil, bizi bölmek ve bizimle alay etmektir diyor. Diğer yandan ben Mısır Halifesine bağlıyım. Onunla konuşmadan hiç bir adım atmam diyor.
Fatimi İsmaili Halifesinin bölgede komutanlığını yapan Arslan Besasiri bir çok bölgeyi ele geçiriyor ve Bağdat’ı tehdit etmeye başlıyor.
449 yılının (1057/1058) ortalarına doğru Ebu Fethi Werami Gawani ve Bedran Nuredewle Mezidi Bağdat’ta geliyor ve Tuğrul Bey tarafından karşılanıyorlar. Turgut Bey kendilerine büyük bir hürmet gösteriyor. Sultan Tuğrul Bey ile görüşmeden bir gün sonrasında ise o dönem Bağdat’ta baş vezir olan Muslim’in oğlu Ebu Qasim kendileriyle görüşüyor. Ebu Qasim , Ebu Fethi Werami Gawani’yi suçlayarak niçin Arslan Besasiri ile dost olduğunu? sorar.
Ebu Fethi Werami Gawani, Başvezir Ebu Qasim’a verdiği cevapta „ Sultan Tuğrul Bey bu memlekete geldiği zaman siz herkesin kalbini kırdınız ve herkesi kendinizden uzaklaştırtınız. Sultan’ın askerleri halkın mal ve mülkünü talan ediyordu. Kadın ve erkeklerimizi esir olarak götürüyorlardı. Bize huzurlu bir yaşam sürmek için sığınacak bir yer bırakmamışlardı. Namus ve şerefimizi korumak için sizden uzaklaştık ve onlara gittik.“ diyor.
Baş Vezir Ebu Qasim , Abbasi Halifesi Kaim adına kendilerine adına kendilerine her türlü yardımı yapacağına dair söz verdi.(…El Zeman’dan akt. Dr. Mustafa Cewad)
Devam edecek
Gawan Aşireti ve Gawestilerin Düşündürdükleri(6)
Şehid Mela Cemil Rojbeyani
Arslan Besasiri 451 yılında (1059/1060) Bağdat’ın batı yakasını işgal ederek Mansur Camisinde Cuma Hutbesini Mısırlı Fatimiler adına okutu.
Dr. Mustafa Cewad’ın verdiği bilgilere göre Arslan Besasiri’nin bu saldırıları düzenlemeden önce Gawaniler ve Beni Asadilerle yeniden anlaştığı görülüyor.
Arslan Besasiri Bağdatı aldıktan sonra Wasit’in üzerine yürüdü, amacı Ahwaz’ı almaktı. Yol üzeri Arslan Besasiri Basra’yı aldı. Şehir yönetimini kendi adamlarına devr etti. Bu saldırılar esnasında Ebu Fetih Werami Gawani ve Nurdewle Debis ve Debis’in kardeşi Sedeqe( Beni Asadiler) Arslan Besasiri ile birlikteydiler.
Bu arada Arslan Besasiri, Sultan Tuğrul’un Irak’a geri döndüğünü duyunca Ahwaz seferini bırakarak geri döndü.
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ile yapılan savaşta Arslan Besasiri öldürüldü, Mansur’un oğlu Debis kaçarak kurtuldu. Ebu Fethi Werami Gawani ise Selçuklara esir düştü. Sultan’ın askeri komutanı Ebu Fetih’i serbest bıraktı. Dr. Cewad’ın anlatımlarına göre Sultan Tuğrul bu serbest bırakma girişiminden rahatsız olmuştu. Ebu Fetih ile birlikte Beni Asadi liderlerinden Mansur ve Hemadi Mezidilerde esir alınmıştı. Sultan Tuğrul kaçan Debis’i kazanmak amacıyla diğer Beni Asadi liderlerini de serbest bıraktı.(Mirat El Zeman ve El Kamil’den akt. Dr. Mustafa Cewad)
Sultan Tuğrul Bağdat’ta giderken Ebu Fethi Werami Gawani, Mezidi Mansur’un oğlu Ebu Exer Debis, Mezidi Mansur’un oğlu Sedeqe, Eyazi Kürdlerinden Bengin’in oğlu Hezarhesp’in oğlu Ebu Kalicar da onunla birliktelerdi. Abbasi Halifesi Kaim bu gelişmelerden memnundu. Herkesi büyük bir hürmetle karşılıyor ve verilen yemekte yukarıda isimlerini verdiğim Kürd ve Arap ileri gelenleri Sultana ve Abbasi Halifesine bağlı kalacaklarına dair yemin ediyorlar.
Mela Cemil Rojbeyani sözünü ettiğimiz eserinde Sibti Bin Cewzi’ye dayanarak Gawaniler Sultan Tuğrul ile anlaştıktan sonra en azından bir kesimi Sirwan nehrinin yani Bağdat’ın yukarı kısımlarına yerleştiklerini ve bu alanda tarım ile uğraşmaya başladıklarını görüyoruz.(Cemil Rojbeyani, age, sayfa 154)
Sultan Tuğrul Bey 455 yılında(1063) Rey’de vefat etti. Tuğrul’un çocuğu olmadığından kardeşinin oğlu Alparslan’ı veliaht tayin etmişti. Abbasi Halifesi Kaim Biemrillah Tuğrul’un ölümünden sonra verdiği bir emir ile ismini hutbelerden çıkarmıştı ve hiç bir hükümdarın ismini de yerine koymamıştı.
Tam da bu esnada Bağdat’ta karışıklıklar ortaya çıkmaya başladı. Bağdat’ın çevresindeki Araplar ve özellikle Mısırdaki Fatimilere bağlı güçler Bağdat’taki iktidara göz koymaya başladılar. Bu yönde bazı ciddi saldırılarda oldu.
Abbasi Halifesi Kaim Biemrillah Kürd ve Arap ileri gelenlerine yeni siyasal durumu ve iktidar ilişkilerini değerlendirmek amacıyla haber gönderdi ve Bağdat’ta çağırdı.
Bağdat’ta çağrılan Kürd emirleri : Ebu Fethi Werami Gawani, kardeşi Ebu Necib, Hezarhesp’ın oğlu Kalicar ve Muhelhel’in oğlu Bedirdi.
Arap Emirleri ise Oqeyli Kureş’in oğlu Muslim ve Ali Mezidi’nin oğlu Debisi gibi tanınan şahsiyetlerdi. Aslında bunların her biri ülkenin farklı bölgelerine hükmeden Abbasi yandaşlarıydılar. Ortaya çıkan siyasal krizi çözmek ve gelecek saldırıları bertaraf etmek amacıyla çağrılmışlardı. Zatan o süreçte Abbasi Halifesiyle Selçuklular arasında da ciddi sorunlar yaşanıyordu. Abbasi halifesi Tuğrul’un ölümünde sonra ismini hutbeden çıkarmış ve Alparslan’ın ismini koymamıştı. Bir anlamda Selçukluların hakimiyetine son vermek istemişti.
Gawani Werami oğullarından Ebu Fethi ve Ebu Necmi büyük bir askeri güçle Bağdat’ta geldiler . Gawani güçleri Bağdat’ın doğu yakasında Abbasi Halifesinin konağının arka kısmına yerleşmeye başladılar.
Ali Mezidi’nin oğlu Debisi geçikmişti. Bağdat’ta yayılan söylentilere göre Oqeyli Kureş’in oğlu Muslim Bağdat’ta el koymak ve talan etmek istiyor. Muslim’in güçleri Bağdat’ın çevresine gelmiş ve yayılan söylentileri doğrular duruma gelmişti.
Bağdat halkı Halifenin askerleri ve Gawani Kürdleriyle beraber şehrin talan edilmesine karşı hazırlıklara giriştiler.. Halkın saflarında büyük bir korku vardı.
Oqeyli Kureş’in oğlu Muslim Halife’ye gönderdiği bir mektupta yayılan söylentilerin doğru olmadığı ve böyle bir niyette sahip olmadığını söylüyor. Fakat hiç kimse ona güvenmiyordu.
Bu arada Ebu Fethi Werami Gawani Kurdi Bağdat’ta vefat etti. Ölümünden sonra Ebu Fethi’nin cenazesi Irak’ın güneyinde bulunan Kut şehrine yakın Gergeriya(Cemil Rojbeyani) yada Cerceriya (Dr. Mustafa) gönderildi ve orada toprağa verildi.( İbni El Esiri, El Kamil fi el Tarikh’den akt. Dr. Mustafa Cewad) Dr. Mustafa Cewad , Ebu Fethi Werami Gawani Kurdi’nin ölümüyle birlikte Gawaniler isimlerini bölgede yayan büyük bir komutan ve siyaset adamını yitirdiler diyor.
Ebu Fethi’nin ölümünden sonra kardeşi Ebu Necmi Gawanilerin başına geçiyor.
Melikşah’da 1092 yılında öldüğünden dolayı Melikşah’ın oğulları Berkyaruk, Sencer, Mahmud ve Muhammed arasında iktidar kavgası vardı. Bağdat Halifesi kardeşler arası kavgada dengelere göre birilerin adına Cuma Hutbesini okutuyordu.
488 yılında (1095) Abbasi Halifesi Mustazhir iktidarda bulunuyordu. 1072 yılında bir Kürd’ün eliyle öldürülen Selçuklu Sultanı Alparslan’ın (https://newroz.com/tr/kurdistan/350571/alparslan-dan-sonra-celaleddin-harzem-ah-da-m-k-rdler-ld-rd-1 ) oğlu Tutuş o dönemler Suriye ve Cizre’ye hükm ediyordu. O dönem Halife Berkyaruk adına hutbe okuyordu. Tutuş Abaqa’nın oğlu Yusuf’u Bağdat üzerine gönderdi ve o dönem Bağdat’ta vezirlik yapan Cahiri Texlebi’nin oğlu Emiddewle Ebu Mansur’u şehirden çıkarmak istedi. Vezir Emiddewle Ebu Firaz Gawani’nin oğlu Weram’dan yardım istedi. Weram Ebu Firaz Gawani büyük bir askeri güçle Bağdat’ta gelerek şehrin savunmasını üstlendi.. Tamda bu sürtüşme, çekişme ve çatışmalar esnasında Tutuş’un ölüm haberi geldi ve ortalık sakinleşmeye başladı.
Daha önce de vurguladığım gibi Gawaniler Weram’ın önderliğinde Arap Beni Asadilerler birlikte 1101 yılında Irak’ın Hilla şehrini kurdular ve Hilla’nın „Mehelet El Akrad“ adı altında bir mahalesinin ismi „Kürd Mahalesi“ olarak günümüze kadar gelebildi.
Dr. Mustafa Cewad, Mela Cemil Rojbeyani ve diğer bir çok klasik Arap, Kürd , Fars ve kısacası İslam tarihçileri Gawanilerin Şafihi Arap Beni Asadilerin Şii olduklarından ısrarla vurguluyorlar. Gawanilerle Beni Asadlar arasında çok sıkı bir dostluk ilişkisi var. Bazen birlikte İsmaili olan Mısır Fatimilerle ve bazen Sünni Abbasi halifesinin saflarında yer alıyorlar. Bu dinsel ve mezhepsel ayrışmayı günümüzün „standart“ ölçekleklerin ötesinde tarihsel gelişim süreci içinde irdelemek lazım. Daha önceki bir yazımda gündeme getirdiğim gibi Şah İsmail bir kızılbaş olarak tarihe geçerken onun kurduğu devlete adını verdiği Safedin Erdebili „Şafi bir Kürd“tü.
Melikşah’ın oğullarının kendi aralarındaki iktidar kavgası sırasında Beni Asadi ve Gawanilerde bölgede iktidarlarını ve etki alanlarını genişletiyorlar.
Asadilerden Sedeqe’nin oğlu Seyfdewle 500 yılında(1106/1107) Gawanilerle beraber Deylemli Hezarhesp’in oğlu Keyqubad’ın elinde bulunan Tikrit şehrini işgal etti ve şehri Weram Gawani’nin yönetimine verdi.
Devam edecek
Gawan Aşireti ve Gawestilerin Düşündürdükleri(7)
Mela Cemil Rojbeyani
Ebu Firaz Gawani’nin oğlu Weram’ın Tikrit’in başına gelmesinden sonra alanda Kürdlerin Wasit ve diğer bazı alanları da denetimleri altına aldıkları görülüyor. Mesela Wasit mıntıkasında hala varlıklarını sürdüren iki köy isimlerinin farklı iki Gawani mirlerinden aldıklarını biliyoruz.
Cemil Rojbeyani ve Dr. Mustafa Cewad bu iki köyün isimlerini „Necimiye“ ve „Asimiye“ olarak veriyorlar. Necimiye köyüne ismini veren Ebu Fethi’nin kardeşi olan Ebu Necmidir. Yukarıdada geniş bir şekilde kendisinden sözetmiştik. „Asimiye“ köyünede ismini veren Ebu Necmi’nin oğlu Şucah Asimdir.( Cemil Robeyani, age, sayfa 155, Dr Cewad , age sayfa 43)
Asimiye köyüne ismini veren Mir Şucah Asim hakkında fazla bilgi yok. Dr. Mustafa Cewad „Xeridet El Qesri“ye dayanarak „Emir Asim’in cesur ve kahraman diyebileceğimiz bir kişiliğe sahip olduğunu ve gençliği döneminde ise tek başına 50 aslanı öldürdüğünü“ yazıyor.(Dr. Mustafa, age, sayfa 43)
Dr. Mustafa Cewad ve Mela Cemil Rojbeyani’nin verdikleri bilgilere göre Mir Asim aynı zaman da şairdi. Mir Asim’ın bazı şiirleri günümüze kadar gelebilmiştir. Bu şiirler Arapça yazılmıştır.
Mir Asim’ın birileriyle bir arazi meselesi oluyor. Bu sorunu çözmek için bir din adamına gidiyorlar. Fakat, Mir Asim’ın arazilerine göz koyan adam Kadı’nın yanında Kuran üzerine yalan yemin ediyor.
Mir Asim Mansur Sedeqe’nin oğlu Emir Seyfdewle şiirsel bir mektup yazarak yakınıyor. Mamoste Hejar Mukriyani Mir Asim’ın bu şiirini Arapçadan Kürdçeye şöyle akarıyor:
“Mezinê min dujminê min gunehkar e, nerewaxwaz e li encamê sonda bi derew natirs e bi rastî da birin û dagirkirina malî musluman bi neheq, bi sondxwarina bi derew tawanbar e“
Mir Asim’in yine aynı olaya ilişkin bir başka şiirini Mamoste Hejar’ın çevirisiyle olduğu gibi veriyorum:
Dujminekem dewlemend e, Min hejar im karim kend e, Hejar hezar hunerî bê, kes nalê kerit be çend e
Xawen diraw ba xwêrîş bê, dilên zana û merd û rend e Kureyşî u Curhumî bwen Le ber destî debine bend e
Mir Asim bu şiirinde zenginlik ve yoksulluk , fakir birinin binlerce hüneri varsa kimse bir değer vermiyor zenginin parasına kul ve köle olma meselesini gündeme getiriyor ve hatta Hz. Muhammed’in aşireti olan Kureyşlerinde parası olana kul olacağını söylüyor. Mir Asim’ın 11.yüzyılda kaleme aldığı bu şiirin daha başka şairleride etkilediği ve hatta başkaları tarafından kopya edildiği duygusuna kapıldım. Çünkü bu şiiri sanki daha önce bir yerlerde duymuştum.. Ama, Mir Asim’ın şiiri olarak değil.
Yine eski tarihçiler Bağdat ile Wasit arasında Dicle’nin doğu yakasında bulunan Tisfunc adlı büyük bir köyde oturan Emir Seyfudewle Ebu Necim Bedir Kurê Weramê Kurdî Gawanî adından bir Gawani mirinden sözediyorlar. Emir Seyfudewle 472 yılında(1079/1080) vefat etmiştir.( İbni El Esiri, El Kamil fi el Tarikh’den akt. Dr. Mustafa Cewad)
Emir Seyfudewle’nin kardeşi Şerefdewle Wasit şehrinde Şafihi mezhebine bağlı bir medreseyi kuruyor. Ebu Ali ibni Hasan ibni Ahmed ibni Abdullah Wasiti, Şerefdewle Werami ‘nin kurduğu bu dini medresede yıllarca ders veriyor.
Tacudin Sebuki’ye dayanarak Dr. Mustafa Cewad “ Ebu Ali ibni Hasan ibni Ahmed ibni Abdullah Wasiti’nin Wasit şehrinde Weram’ın oğlunun medresinde ders verdiğini 476 yılında (1083/1084) Wasit’te vefat ettiğini” yazıyor.
Yine Dr. Mustafa Cewad Wasit tarihine dayanarak Ebu Talib Muhammed İbni Ali ibni Ahmedi Ketani Şafihi Doraxa 472 yılında (1079/1080) yılında Şerefdewle Gawani’nin medresesinde ders verdiğini bir yazısında Şerefdewle Gawani için “ Allah mezarına nur yağdırsın” dediğini yazıyor. Dr. Mustafa buna dayanarak Şerefdewle Gawani’nin o tarihte önce öldüğünü tespit ediyor.
501 yılında(1107/1108) Rey ve Hamadan arasında bulunan Aweç ve Sawa sahibi(Mela Cemil Rojbeyani bu iki yerleşim biriminin Tahran’a yakın olduğunu yazıyor) Ebu Delef Surxab Kurê Keyxusrew, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın oğlu Muhammed ile yaşadığı sorunlardan dolayı Irak’a Mansur Esadi Mezidi’nin oğlu Emir Seyfdewle Sedeqe’ye sığındı.Emir Seyfdewle Sedeqe Ebu Delef Surxab’a sahip çıktı ve kendisini koruma altına aldı. Ebu Delef Surxab Kurê Keyxusrew hakkında fazla bilgi vermiyor. Şehid Mela Cemil Rojbeyani onun için Deylemi olduğunu yazıyor.
Melikşah’ın oğlu Sultan Muhammed Ebu Delef Surxab’ın Emir Seyfdewle Sedeqe’ye sığındığını duyunca kendisinden sığınanı Bağdat’taki yetkililerine teslim etmesini istiyor. Emir Seyfdewle Sedeqe Sultan Muhammed’in bu talebini kabul etmiyor ve kendisine yazdığı cevabı mektubunda : „Bu adam bana sığındı ve kendisine sığınma verdim. Onu tutuklayıp teslim edemem ve elimden geldiği kadar kendisini savunacağım“
Emir Seyfdewle Sedeqe’ nin Melikşah’ın oğlu Sultan Muhammed’e verdiği cevaptan sonra Sultan Muhammed bir ordu toplayarak Emir’in üzerine yürüdü. Bu arada iki taraf arasında bir yazışma ve elçi geliş gidişi var. Fakat bir antlaşmaya varamıyorlar.
Sonuçta Gawani Kürdleriyle Beni Esadilerin Emir Seyfdewle Sedeqe komutasındaki güçlerle Selçuklu Sultanı Muhammmed’in güçleri „Qusan“ da karşı karşıya geldiler. Bilindiği gibi bu „Qusan“ aynı zamanda büyük Kürd alimi Ebu Wefa Kurdî’ nin doğum yeridir.(Bu yazı serisinde Ebu Wefa’ya değineceğim. Çünkü konu ile doğrudan ilişkisi vardır)
Savaş çok kanlı oldu. Gawani ve Esadi güçlerine komuta eden Emir Seyfdewle Sedeqe öldürüldü. Emir’in öldürülmesinden sonra Gawani ve Esadi güçleri yenilgi aldılar. Emir Sedeqe’nin oğlu Debis ve Surxabi Deylemi Türklere esir düştüler. Emir Sedeqe’nin diğer oğlu Bedran sağ kurtuldu ve Haleb’e kaçtı. Daha sonra Mısır’a geçerek 530 yılında (1135/1136) Mısır’da vefat etti.
Dr. Mustafa Cewad „Qusan“ yenilgisinden sonra „Gawani ve Beni Esad cephesinin kara günü başladığını“ söylüyor. (Dr. Mustafa Cewad, age sayfa 48) Aynı görüşü Mela Cemil Rojbeyani de paylaşıyor.
Selçuklu Sultanı Muhammed Gawani ve Esadi cephesine karşı savaşı kazanmasından sonra yeni bir taktike başvurdu. Dr. Mustafa Cewadi ve Mela Cemil Rojbeyan’in vurguladıkları gibi bugünde Kürdistan işgal eden güçlerin Kürdlere uyguladıkları taktikti. Bu taktik, Kürdü Kürde, Esadi’yi Esadiye, Kürdü Esadiye ve Esadiyi Kürde düşman etme taktiğiydi. Ancak böyle bu cepheyi dağatabilirlerdi. “Kürdler aracılığıyla Kürdlerin başını yumuşatmaya” karar vermişlerdi.(Dr. Mustafa Cewad, age sayfa 48)
“Qusan yenilgisi” nin ardından Esadi ve Gawanilerin denetimi altında bulunan bazı bölgeleri ve arazileri Selçukluların yandaşı olan Gawanilerin fazla önemli olmayan iki küçük alt koluna yani “Beşiri” ve “Nergisi” lere verdiler. O dönem “Siakêl” isminden bir Kürdü ön plana çıkardılar. Hilla’nın yönetimini “Beşiri” ve “Nergisi” lere verilmesiyle birlikte Selçuklular böylelikle Gawanilerin saflarında ikilik yaratılar ve Gawanileri bir birine düşürdüler.
Gawani Emirlerinden ve şair Sucah Asim yeni durumu şiirleriyle şöyle değerlendiriyor:
Gutim bew kije: waz bêne be guret bim Bo çi netzani ke zeman gorawe? Gundekani Nil Siakêl be seryanra dega, Bedran dûr xrawe bo Haleb.
Beşînewe zewiyi terxan ewen de zor bû lam waye Segî Cizirîsh û pişekanî zewîyan bo terxan dikrê, sî hezar her tenha bo beşîrî, waz le waneş bêne ke naşe bas bikrêt, bîst hezarîş weber Nergîsyan kewtûye hezar le wan ziyade eger pişkelîş bê Eger wa neba Siakêl swar nedibû le dwaşiyewe Yedekî le hespî Beşîrî surxun rakêşîn
Salarî brayşî be şikohêke swar dibê Le dwayewe piling û le pêşeyewe seqre“(Dr. Mustafa Cewad, age, sayfa 48-49)
Bu şiirde açık bir şekilde görüldüğü gibi bir çok şeyin „Nergis“ ve „Beşiri“ler arasında paylaştırıldığını ve dönemin Siakêl’in dönemi olduğundan yakınıyor.
Devam edecek.
Büyük Filosof ve Din Alimi Ebu Wefa Kurdî Gawani Aşiretindendi.(8)
Ebu Wefa Kurdî Kürd halkının yetiştirdiği en büyük din alimlerinden biridir. O, yaşadığı döneme damgasını vurmuş ve kendisinden sonra asırlar boyunca bir dizi dinsel ve mezhepsel grupları ve düşünce akımlarını etkilemiş bir şahıstır. Ebu Wefa Kurdî’nin düşünceleri ve dinsel etkisi günümüzde devam etmektedir.
Ebu Wefa Kurdî , Kadirilerden Nakşibendilere, Bektaşilerden Alevilere, Êzidîlerden Yarsanlara kadar bir dizi dinsel ve mezhepsel yapıları etkilemiş ve adeta paylaşılmayan tarihi bir kişiliktir.
Ben Gawaniler üzerine yaptığım bu kısa araştırmada Ebu Wefa Kurdî’nin dinsel düşünceleri üzerine durmayacağım. Zaten böyle bir girişim bu yazı serisinin çerçevesine aşar.
Benim üzerine durmak istediğim Ebu Wefa Kurdî’nin etnik yada günümüzde moda olan şekliyle onun ulusal kimliğidir.
Aslında Ebu Wefa Kurdî’nin dinsel duruşu ve felsefesini inceleme görevi Kürd teologlarına düşüyor. Fakat ne yazık ki bugüne kadar Kürd teologları ona gereken önemi vermemişler.
Bilindiği gibi Türk devleti bir yüzyıldan beri Kürdlerin ulusal varlıklarını inkar ederek ve Kürdleri soykırıma tabi tutarak tarih sahnesinde silmek istiyordu. Türk devleti yaptığı tüm jenosidlere rağmen Kürdleri millet olarak ortadan kaldıramadı. Kürdler millet olarak ayakta ve ulusal haklarını talep ediyorlar.
Yıllardan beri Türk devletinin yoğunlaştığı alan Kürdlerin kendi aralarındaki dinsel farklılıklarını kullanmak, Kürdleri birbirlerinden uzaklaştırmak, etkileyebildikleri Kürdleri Türkleştirmek ve etkileyemedikleri Kürdlere karşı da tarihi gerçekleri çarpıtarak etkisizleştirme çabaları içine girmiştir.
Mesela son yıllarda Türk devleti kiralık kalemleri aracılığıyla yoğun bir şekilde „Alevi Kürd“ün olmayacağını, „Alevi ve Bektaşiliğin Türk Manşeli“ olduğunu propaganda ediyor. Bu iş içinde bir dizi çevreyi finanse ediyor ve sesleri de bir hayli gür çıkıyor.
Aslında yüzyıldan beri Türkiye dışında bir dizi araştırmacı yaşadığımız bölgeye ilişkin var olan dinsel ve mezhepsel yapılanmalara ve dinsel-toplumsal ayaklanmalara kafa yormuşlardır.
Türkler yüzyıl boyunca ellerinde bulunan belgelere rağmen , Selçuklar döneminde bazılarınca „Baba İshaq“ ve bazılarının ca da „Baba İlyas“ isyanı (1240) olarak adlandırdırılan hareketleri „Türk“, yönlendirici dinsel düşünceyi de „Türk düşüncesi“ diye lanse edip herkese empoze ettiler.
Her ne kadar bazı eserlerde „Baba İlyas“ile Ebu Wefa Kurdî arasında bir bağlantı kurulmaya çalışılsada var olan genel propaganda ortamında pek ses vermiyordu.
Alya Krupp Baba İlyas’ın ailesinden olan Aşık Paşazade’nin 1332/1913 tarihinde İstanbul’da yayınlanan „Tarih“ adlı eserine dayanarak Baba İlyas ile Ebu Wefa Kurdî arasında bağlantı kuruyor.
„Ben ki fakir derweş Ahmed aşıqım İbni Şêx Yahya İbni Şêx Sileman ve İbni Bali Sileman Al Ali Aşıqım ve ibni Murşid ul afaq Muxlis Paşayım ve İbni ve ibni Qutb ud dewran Baba İlyas halifet El Seyid Abu El Wefa Tac’l Arifin……“(Alya Krupp Studien zum Menaqybname des Abu l-Wafa Tağ Al- Arifin Teil 1 Das historische Leben des Abu L-Wafa Tağ al- Arifin , 1976 München , sayfa 6)
Aslında Ebu Wefa Kurdî (1026-1107) öldüğü zaman Baba İlyas hala doğmamıştı. Fakat, Baba İlyas Başkaldırısı döneminde Wefaiyi Tarikatı bölgede geniş bir şekilde yayılmıştı. Zaten Baba İlyas Xorasani, Xorasan’dan geliyor. Geyikli Baba , Doğu Kürdistan’ın Xoy şehrinden geliyor. Abdal Baba Geyikli Baba ve aynı zamanda arkadaşı yine Xoy’dan geliyor.
Bilindiği Xoy tipik bir Kürd şehridir.
Yine Alya Krupp, Taşköprüzade’nin 1852 tarihinde İstanbul’da çıkan „as- saqaik an-numaniya fi ulama ad daula utmaniya(übers. v. Meğdi Ef)“ „Baba İlyas’ın Geyikli Baba adlı öğrencisine hangi Şeyh’e bağlı olduğu sorulduğu zaman ‚ Ebu Wefa al Bağdati’nin tarikatına bağlı Baba İlyas’ın öğrencisiyim diyordu’(Alya Krupp, age sayfa)
Her ne hikmetse Kuzey Kürdistan ve Anatolia geçen tüm Ebu Wefa Kurdi’nin tüm müritleri, halifeleri ve Wefaiyi Tarikatına bağlı kesimler Türk yada Türkmen oluyor. Bir dizi tarihi olayda olduğu gibi bu hususta ciddi bir şekilde irdelenmeye değer. Türklerin „tarihi gerçekler“ diye sağa sola empoze ettikleri „sahte ve uydurma tarih“tir. Bundan en çok zarar görenlerde Kürdlerdir.
Ebu Wefa Kurdî olayını alalım.
Ebu Wefa Kurdî’yi babası aracılığıyla Hz. Ali’ye götürüp bağlama girişimlerine fazla bir şey söylemiyorum. O dönemler dinsel otoriteleri olan aileleri ve bireyler Şerif adı altında Hz. Hasan’a, Seyyid adı altında Hz. Hüseyin’e ve oradan Hz. Ali’ye ve Hz. Muhammed’e bağlamak bir gelenekti. Bu tip değerlendirmelere fazla kızılacak bir şey yok. Kürdistan’ın geneline baktığımız zaman tüm Kürd Mirleri, Şeyh ve Dede aileleri kendilerini bir biçimde Hz. Ali’ye bağlamaya çalışıyorlar.. Hatta bu konuda türlü türlü şecereleri de var.
Ebu Wefa Kurdî’yi babası Muhammed Abu Wefa El Kebir El Arizi , Zeynel Abidin üzerine Hz. Hüseyin’e ve oradan da Hz. Ali’ye „Menakibname“de de bağlanıyor.
Fakat ilginç olan Ebu Wefa Kurdî’nin yandaşları tarafından kaleme alınan Yaşamı ve Tasavvufi görüşlerini konu