Sayın Alişan Akpınar’ın Ayşe Hür Eleştirisi Üzerine
Sayın Alişan Akpınar’ın Ayşe Hür Eleştirisi Üzerine
Aso Zagrosi
08.08.2013 tarihinde sayın Alişan Akpınar’ın Malpera Mezopotamya’da “Ermeni Katliamlarında Kürdlerin Rolü Üzerine Bir Tartışma” adlı makalesi yayınlandı.
Yazar makalesinin girişinde Ayşe Hür’ün Radikal’de peş peş yayınladığı „Hele kurulsun Ermenistan, Kürtlerden tek kişi kalmaz!“, 1915’te Kürtlerin rolü neydi? Ve İttihat ve Terakki’nin Kürd politikaları” adlı makalelerin yayınlandığı tarihleri vererek eleştirme intibahısını veriyor.
Sayın Alişan Akpınar makalesine başlarken “Ayşe Hür, Kürt-Ermeni ilişkileri üzerine üst üste üç yazı kaleme aldı” diyor. Bir kere bu giriş dahi yanlış ifade edilmiştir. Ayşe Hür’ün derdi “Kürd-Emeni İlişkileri” değildir. Kürd-Ermeni ilişkileri olumlu ve olumsuzluklarıyla binlerce yıla dayanan bir ilişkidir.. Bu ilişkiyi kavramak ve araştırmak Ayşe Hür gibilerini çok çok aşar.. Ayşe Hür’ün amacı Ermeni Soykırımına Kürdleri ortak etmektir. Kürdlerden gelen haklı tepkilerden dolayı Ayşe Hür her zaman olduğu gibi çark eder ve başka şeyler söylemeye çalışır. Ayşe Hür yıllardan beri yazdığı makalelerde sürekli olarak Kürd tarihini çarpıtan, başkalarına mal eden, Kürdleri bölmeye çalışan ve Ermeni katliamlarını Kürdlere mal eden bir insandır.( https://www.newroz.com/tr/politics/352062/say-n-ay-e-h-r-n-malazgirt-sava-ve-k-rd-tarihine-li-kin-arp-tmalar-1 )
Fakat, sayın Akpınar yazının hemen girişinde Ayşe Hür’ün neye hizmet ettiği aşikar olan yazılarını eleştiren Kürdlere “Birkaç karşıt yazı ve sanal alemdeki ölçüsüz bazı tepkiler dışında pek bir şey çıkmadı.” diyor.
Aslında sayın Akpınar’ın “ölçüsüz” dediği Kürdlerin sayesinde Ayşe Hür’ün yazılarını zorla Kürd kitlelerine empoze eden Kürd basını ihtiyatlı davranmaya başladı ve sınır koydular. Bazılarıda onun yazılarını yayınlamadan önce okumaya başladılar.
Sayın Akpınar “Bu katliamları Kürtler, Türkler, Arnavutlar veya Çerkezler yaptı demek, maksatlı ve milliyetçi tarihçileri bir yana bırakırsak en hafif tabiriyle yapılabilecek en kötü tarih okumasıdır. Tehcir ve katliamlar 1914- 1915 koşullarında bizzat dönemin Osmanlı Devleti ve hükümeti tarafından “özenle” planlanmıştır.” diyor.
Sayın Akpınar’ın bu toptancı olmayan ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin planlayıcı rolüne dikkat çekmesi olumludur. Fakat, yazının devamı okunduğu zaman sayın Akpınar’ın pek bu söylediklerinin arkasında olmadığ görülüyor ve Kürdlerin “Rehmet li gora kifindizî” atasözünü akla geliyor.
Sayın Akpınar ne diyor?
“Bazı Kürtlerin bu katliamlar sırasında Osmanlı Devleti tarafından kullanıldığı tezine ise kesinlikle katılmıyorum. 1890’lı yıllardan itibaren yeniden kurulmaya başlayan Osmanlı- Kürt ittifakının temel dayanaklarından biri, her iki tarafın da Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmasını istememeleridir. Dolayısıyla da ortada kullanılma ilişkisi değil iradi bir ittifak söz konusudur. 1820’lerden sonra bozulan ve hatta bir iç savaşa dönüşen Osmanlı-Kürt aşiretleri ilişkisi, temelde “Ermeni meselesi” nedeniyle yeniden inşa edilmiş ve 1923 yılına kadar da devam etmiştir. Burada elbette tüm Kürtlerden söz etmiyorum. Bahsedilen Kürtler daha çok Hamidiye Alaylarına bağlı olan Kürtlerdir. Bu Kürt aşiretleri, Ermenilere karşı Osmanlı politikaları doğrultusunda ittifak halinde olmuşlar, katliamlarda yer almışlar ve Ermeni mülklerinin el değiştirilmesi sürecinde aktif rol oynamışlardır. Yani ortada ekonomik ve siyasi çıkarlar doğrultusunda kurulmuş bir ittifak söz konusudur. “
Ayşe Hür’de aynı perspektife sahip. daha önce Ayşe Hür’ün eleştirdiğim bir makalesinde “„1890’lardan beri bütün stratejilerini Ermenileri Anadolu’dan atmak üzerine kurmuş Kürtlerin içinden ‘Ermeni dostu’ bir grubun çıkması PKK’nın Marksist kökeniyle ilgili olmalıydı;”( http://karakocan.info/tr/index.php?option=com_content&task=view&id=6820&Itemid=138 ) Evet sayın Akpınar çok açık bir şekilde “Bazı Kürtlerin bu katliamlar sırasında Osmanlı Devleti tarafından kullanıldığı tezine ise kesinlikle” karşıdır. Çünkü ona göre 1890-1923 yılları arasında Kürdlerle Türk devleti arasında Ermeni meselesi sebebiyle “iradi bir ittifak” sözkonusudur. Eğer Kürdlerin bir siyasal iradesi varsa(buna kargalar güler/HeK’in kargaları değil) ve bu irade İttihat ve Terakki ile Ermenilere karşı İradi bir ittifak içindeyse o zaman Ermeni katliamında iradi bir ortaklık var. Birileri burada sayın Akpınar’ın tüm Kürdleri kastetmediğini ve şu tespitini getirebilir” Burada elbette tüm Kürtlerden söz etmiyorum. Bahsedilen Kürtler daha çok Hamidiye Alaylarına bağlı olan Kürtlerdir.” Şimdi sayın Akpınar’ın Hamidiye Alaylarına bağlı Kürdler dediği kim sorusu gündeme geliyor. Sayın Akpınar daha önce yayınladığı “1890’lardan Bugüne Kürt Hareketi” adlı makalesinde “II. Abdülhamit fark eder ki, Ermenilerin bulunduğu her yerde Kürtler de var. Müslüman olan Kürtler, bölgede Hıristiyan bir Ermeni devleti kurulmasını istemezler. Dolayısıyla Ermeni devleti konusundaki paranoyaları iki gücü birbirine yaklaştırır. Bunun üzerine Abdülhamit Hamidiye Alayları adında bir proje gündeme getirir. Osmanlı Devleti yaklaşık elli iki tane aşireti silahlandırarak onları bir tür paramiliter[2] güç haline getirir. Çünkü bilir ki Bitlis’in bir köyünde isyan çıksa devletin oraya müdahalesi çok zor ama oradaki bir aşiret duruma rahatlıkla müdahale edebilir. Hamidiye Alayları yalnızca Sünni Kürt aşiretlerinden, hatta Şafi Kürt aşiretlerinden kurulur.”( http://www.bukak.boun.edu.tr/?p=736 )
Yazarın burada perspektifi “tüm Kürdler değil” dediği Alevi Kürdleri katliamların dışında tutmasıdır. Yazarın mantığı 1890-1923 yılları arasında Sünni Kürdlerle Osmanlı devletinin Ermenilere karşı iradi ittifakıdır. Fakat bunun doğru olmadığı biliniyor. Alevi Kürdlerin Kürdistan meselesinde Ermenilere karşı geliştirdiği tutum “Şafi” Kürdlerden nitel olarak farklı değildir.(bu konuyu belgelerle Erzincan Hükümeti adlı yazı serisinde ortaya koydum)
Sayın Akpınar’ın Ayşe Hür’e ilişkin en ciddi eleştirisi Ayşe Hür’ün “ olgularla anlatı arasında denge tuturmamasıdır” demesidir. Ama Ayşe Hür’ün “olguları” araştırma diye bir derdi ve zamanı da yoktur.(Twitter’e bakınız) Ayşe Hür her makalesinin altına bir dizi kaynağı okumadan peş peşe dizerek “Çaldıran savaşından beri………… yada 1890’dan beri …… diye başlayan cümlelerle Kürdleri suçlayan hazırlop düşünceleri empoze ediyor…. Bir bakıyorsun Sason’da “300, 000 kişi ölmüş”, bir bakıyorsun Alevileri Türk yapmış ve bir bakıyorsun Kürdistan Ermenistan olmuş….. Bu kadının yaptığı genelleştirmeden öte…. Sayın Akpınar’ın Sünni Kürdlerle Osmanlı devleti arasında 1890-1923 yılları arasında “uyuşma” ve Emenilere karşı “İradi ittifak “tezi doğru değil. Çünkü, 1908-1914 yılları arası Ermenilerle İttihat ve Terakki Cemiyetinin ittifak dönemidir. Ermeni örgütleri Enver, Talat ve Cemal Paşalarla kol kola yürümeye başlıyorlar. Yani gelecekte Ermeni jenosidinin mimarlarıyla.. 1907-1912 ve hatta 1914 yılına kadar( son süreçte bir dizi soruna rağmen)Taşnaksutyun ile İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ortak hareket ettikleri tarihsel bir süreçtir. Tam bir balayi süreci… 1908 2.Meşruitiyet ile birlikte, geçmişte kırsal alanlara çekilen Taşnaksutyun yöneticilerinin hepsi şehirlere iniyor ve Aram Manukian gibi kadrolar cezaevlerinden çıkıyorlar. Tam bir „kardeşlik, eşitlik ve özgürlük“!!!!!!!!!!!!! dönemi başlıyor.
Ortada bir Anayasa var. Seçimler var. Hem İttihat ve Terakki ve hemde Taşnaksutyun cephesinde süreci Fransız Devrimi ve 1905 devrimi kiyaslayan çok şeyler söyleniyor. Tabi ki o dönemler Taşnaksutyun içinde de İchkhan, Ghevont Meloyan, Roupen ve Antranig gibi farklı düşünen, „ordu tarafından yönlendirilen bir devrimin anlamı yok“ diyen insanlarda vardı. Fakat, Taşnaksutyun’un esas beyin takımı İttihat ve Terakki çevresiyle sonu bilinmeyenlerle dolu tarihsel bir yolculuğa çıkmıştı. İki partinin ittifakı süresinde bir dizi olaylar gelişiyor. Örneğin „31 Mart olayı“ olarak bilinen (1909) Ordunun İstanbul’un stratejik noktalarını tutması esnasında İttihatçılar Taşnaklara sığınıyorlar. Daha sonraki süreçte Ermeni soykırımında örgütleyici rol alacak olan Talat Paşa Krikor Zohrab’a, Dr. Nazım Taşnak militanı Azarig’e sığınıyor. O dönemler Taşnak Partisinin yönetimi toplanıyor ve bir dizi karar alıyor. Bun kararlardan biri de isyancılar tarafından aranan Talat, Halil ve diğer İttihatçıların korunması için Zohrab, Vartkes ve Armen Garo’ya verilen talimattır. Bu „Kutsal İttifak“ boyunca Taşnaksutyun „Osmanlı devletinin sınırları dahilinde sorunların çözülmesini“ ön plana çıkarıyor, hatta yurtdışında çıkardığı Pro Armenie adlı dergiyi dahi eski biçimde sürdürmüyor. Yabancı devletlere çağrı yapmıyor. Ademi Merkezi bir yönetim, dil ve din hakları gibi istemleri ileri sürüyor. İttihat ve Terakki’de hep yeşil ışık yakıyor, güçlenmeye bakıyor ve merkezi bir devleti hedefliyor. Bu arada İttihat ve Terakki önüne çıkan ve çıkabilecek engelleri birer birer ortadan kaldırıyor. İttihat ve Terakki şurekası İbrahim Paşayê Milli’yi tasfiye etme sürecinde Ermenilerden birlikler oluşturmalarını istiyor. Ermenilerle iyi ilişkiler içinde olan İbrahim Paşa’ya karşı her hangi bir tutum geliştirme Taşnak Partisini zora sokacaktı. Bu arada Vartkes Seringulian müdahale ediyor, İTC geri adım attıyor. Fakat, bu arada İbrahim Paşa öldürülüyor(zehirlenerek) Ermenilerin bir kesimi Ziya Gökalp ile birlikte İbrahim Paşaya karşı kin kusuyorlar. Ama, Taşnak Partisi İttihat ve Terakki ile ilgileri bozulmaya doğru hızlı bir şekilde yürüdüğü 1914 tarihinde Mela Selim öderliğindeki Bitlis Ayaklanmasını İttihat ve Terakki ile birlikte bastırıyor. Aslında ayaklanma öncesi Taşnak yöneticileri, Ermeni din adamları, Kürd din adamları ve Bedirxanilerden bir kaç şahsiyet bir Ermeni kilisesinde toplanıyorlar ve İttihat ve Terakki’ye karşı ayaklanma kararını alıyorlar. Aralarında bir antlaşma var. Fakat, Mela Selim önderliğinde hareket başladığı zaman Taşnaksutyun karşı cepheye geçiyor.(Detaylı bilgi için Kamil Bedirxan’ın raporuna bakınız) Ayaklanma yenilgi ile sonuçlanınca Mela Selim Rus Konsolosluğuna sığınıyor ve Birinci Dünya savaşı başladığı zaman Türkler, konsolosluğu basıyor ve idam ediyorlar.
İşin ilginç yanı 1907-1914 kadar Taşnaksutyun’un İttihat ve Terakki ile girdiği ilişkiler, Osmanlı devletinin işgalı altında bulunan hiç bir halkta görülmüyor. Kürdler, Araplar, Yunanlar, Bulgarlar ve diğer halklar farklı nedenlerle, ama İttihat ve Terakki’ye soğuk bakıyorlar. İttihat ve Terakki girilen ilişkilerden rahatsız olan bir dizi Taşnaksutyun kadrosu farklı tutumlar sergiliyorlar.Antranig 1912’de Bulgaristan’da askeri birlik oluşturarak Osmanlı devletine karşı savaşıyor. Savaş yaklaştığı zaman Taşnaksutyun kendi içinde ciddi bir çıkmaz ile karşı karşıya kalıyor. Savaş hazırlıklarını yapan Rusya Kafkasya Ermenileriyle ilişkilerini düzeltmiş, bazı vaadlerde bulunmuş ve askeri birlikleri oluşturmaya başlamıştı.
Taşnaksutyun’un Kafkasya kadroları Ruslarla birlikte hareket etme kararı almış pratik adımlar içine girmişti. Birde Ruslar onların önüne Osmanlı Ermenileri etkileme görevi koymuştu.
Taşnaksutyun’un Osmanlı kanadı ise kendi içinde 3 farklı eğilim taşıyordu. Bunlardan biri savaşta Ruslarla hareket etmek istiyordu. Bir kanat ise hem Osmanlıya ve hemde Rusya’ya tavır alan bağımsız birliklerin oluşumundan yanaydı. 3. kanat ise Osmanlılarla birlikte hareket etme eğilimini taşıyordu. Osmanlılar birlikte hareket etme eğilimini taşıyan grup azınlıktaydı. Bu eğilimleri içinde barındıran Taşnak Partisi Temmuz 1914 yılında Erzurum’da yaptığı 8.Kongresinde ara bir yol buldu. Kongre sonrası Ermenilere yapılan çağrıda „herkes bulunduğu ülkede kendi vatandaşlık görevini yerine getirmeli“ diyordu. Bu şu anlama geliyordu. Rusya’daki Ermeniler Rusya ile Osmanlı Ermenileri Osmanlı devletinin saflarında savaşa gireceklerdi. Kongre öncesi Talat Paşa Kongre delegeleriyle ilişkiye geçmiş ve Ruslara karşı bir karar almasını istemişti. Hatta Rusya Ermenilerinide kazanmak amacıyla Ermeni hakları için bazı vaatlerde de bulunmuştu. İttihat ve Terakkiciler Taşnak Partisinin aldığı karardan memnun değillerdi. Taşnaksutyun kongresinden bir ay önce, yani Haziran 1914 tarihinde Talat Paşa ile Armen Garo arasında sert bir tartışma geçiyor. Armen Garo Talat Paşa ve İttihatistlerin Pantürkist pozisyonlarına saldırıyor ve şöyle diyor: „Siz yanlış yoldasınız. Osmanlı İmparatorluğunu kaosa götürüyorsunuz. Zaferlerinizle siz kendinizi Napoleon ve Bismarck sanıyorsunuz. Siz inatçılık yapıyorsunuz ve ülkeyi nereye götürdüğünüzü dahi bilmiyorsunuz. Delil mi? Kısa bir süre önce sen Vramian’a demedin mi siz Kürdleri Türkleştireceksiniz. Neyle Yapacaksınız? Hangi kültürle? Eğer siz kendi tarihinizi bilmiş olsaydınız böyle zırvalamazdınız. Unutmayız ki sizler 500 yada 600 yıldan beri bizlerin toprakları üzerindesiniz. Sizden başka milletler geldi geçti: Persler, Romalılar, Araplar ve Bizanslar…… Onlar dahi Kürdleri asimile edemediler, siz nasıl başaracaksınız? Armen Garo’nun Kürdlere ilişkin Talat Paşa’nın yüzüne söylediği bu tarihsel sözlerin üzerinde tam 97 yıl geçti. Talatçılar hâlâ Kürdleri Türkleştirmeye çalışıyorlar. Armen Garo Osmanlı Bankası Baskının baş mimarı olarak „vatan hainliğinden“ Osmanlı mebusanlığına terfi etti. 1908 ve 1914 yılları arasında Osmanlı seçim oyunlarını birlikte oynadı. ( Gaidz F. Minassian’ın Les Relations entre Le Comite Union et Progres et la Federation Revolutionnaire Armenienne a la veille de la Premiere Guerre Mondiale d‘ apres les sources armeniennes adlı çalışmasına bakınız)
Ayşe Hür’ün Kürdleri karalayan, rencide eden , bölen ve Türk devletini aklamaya çalışan yazılarına karşı bir çok makale yazdım. Tabi ki benim dışımda sayın Şakir Epözdemir, Kherzi Kherzan, Ali Haydar Koç, Ahmet Kahraman ve daha bir çok Kürd yazılar yazdılar. Benim açımda sorun birileri Türk devletinin işlediği suçlara Kürdleri ortak etmek istiyor. Bugün dahi Türkiye’de varlığı anayasal olarak Kabul edilmeyen Kürdler, siyasal tüm iradeden yoksun olan Kürdler, 1890-1923 yıllarında iradi ittifaka girebiliyorlar!!!!!!! Hala varlığı dahi tanınmayan Kürdler, irade gösterip Türk devletinin işlediği suçları üstlenmeleri isteniyor. Dr. Nuri Dersimi savaş boyunca 1,5 milyon Kürd’ün öldürüldüğünü ve bunların bir çoğu Ermeniler tarafından katledildi diyor. Burada abartma da olsa katliamların yapıldığı gerçekliği var. O dönemler Osmanlı ordusunda subay olan Aziz Yamulki 700 bin Kürdün öldürüldüğünü söylüyor. Talat Paşa 700,000 Kürdün sürgününden söz ediyor. Kürd ve Kürdistan tarihi çalışmaları Kürd ulusal kurumları tarafından yapılmıyor. Böyle kurumlarımız yok. Çeşitli bireylerin fedakarlığı sayesinde kısmen çalışmalar var. Kürdlerin devleti yok, ulusal kurumları yok ve Birinci Dünya Savaşı döneminde Kürdlere yönelik yapılan katliamları konu alan doğru dürüst bir çalışma yok ve birileri böyle bir ortam da “etik” adı altında Kürdleri kendi “irade”(sizlikleriyle)leriyle gönülü olarak altında kalkamayacağı suçlara ortak etmek istiyor.
Aso Zagrosi