NEWŞİRWAN MUSTAFA’NIN BİR SÖYLEŞİSİNDEN BAZI BÖLÜMLER !!!
1999 yılının sonlarına doğru YNK basınında çalışan gazeteciler, Newşirwan Mustafa ile geçen yüzyılın yani 20.yüzyılın üzerine bir söyleşi yapıyorlar. Söyleşi çok uzun ve hepsini tercüme etme imkanım yok. Newşirwan Mustafa ve düşüncelerini tanımak açısında bazı bölümlerini özetleyerek vereceğim.
Kurdistan Nwe gazetecilerinin Kürd Ulusal Hareketinin gelişimi üzerine sordukları bir soru üzerine Newşirwan Mustafa: “ Şêx Ubeydullah Nehrî öncesi Kürd hareketi vardı. Fakat, Şêx Ubeydullah Nehrî önderliğindeki hareketi Kürdistan geneline yayılan kurtuluş hareketinin başlangıcı olarak değerlendirebiliriz. Yani hareket çok yönlüydü ve Kürdistan’ın tüm parçalarını kapsamıştı.Şêx Ubeydullah Nehrî önderliğindeki hareket, bağımsız Kürd devletini kurmak için Uluslar arası dost ve destek elde etmek çabalar içine girdi. Şêx Ubeydullah Nehrî önderliğindeki hareket İran’da amansız bir şekilde bastırıldı. Onlarca yıl boyunca bölge de bir hareket görülmedi. Çünkü İran devleti 1000’e yakın Kürd köyünü yerle bir etti.
Siz kendiniz de bir hesap yapabilirsiniz. 1000 köy yerle bir edildiği zaman kaç bin aile öldürüldü, imha oldu ve derbeder oldu? Bu arada bir boşluk meydana geldi. Bazı aşiretlerin direnişini ayrı tutarsak 20. yüzyılın başına kadar silahlı Kürd direniş hareketi olmadı.” diyor.( Newşirwan Mustafa Şêx Ubeydullah Nehrî hareketi üzerine ciddi araştırmalar yapan bir Kürd tarihçisidir. Kürd ve Acem adlı eserinde bir bölümünün tümünde bu hareket üzerine duruyor. Ayrıca Newşirwan Fars ve İngiliz belgelerinde Şeyh Ubeydullah Hareketi adlı eseri hazırlayıp yayınladı. ASO)
Newşirwan söyleşinin devamında 20. yüzyılın başlarında Osmanlı devletinin başkentinde ortaya çıkan Kürd gazete, dergi ve siyasal örgütlenmeleri üzerine geniş bir şekilde duruyor.( Newşirwan Mustafa Kürd Gazeteciliği üzerine yazdığı 3.ciltlik eserinde İstanbul’daki Kürd gazeteciliği üzerine geniş bir şekilde duruyor. Aso)
Bu arada Birinci Dünya savaşı üzerine duruyor: “Savaş başladığı zaman Kürdistan savaş meydanlarından biri oldu. Her ne kadar ne Kürdler savaşı başlattı ve ne de Kürdlerin bir kazanımı vardı. Fakat ülkeleri savaş meydanı oldu. Bu savaşta Kürd şehirleri ve yerleşim birimlerinin bir çoğu harabeye çevrildi. Kürdistan ekonomisi çöktü ve yeraltı kaynakları yerle bir edildi. Özellikle Osmanlının denetimi altındaki bölgelerde erkekler zorla savaşa götürüldü ve hayvanlarına el konuldu. Bu da açlığa ve hastalıklara yol açtı. Suleymaniye gibi bir şehirde 4 kişiden 3’ü öldü. Siz kendiniz artık yaşanan trajediyi tahmin edebilirsiniz” diyor.
Newşirwan söyleşinin devamında Birinci Dünya savaşı sonrası Sevres ve Lozan gibi antlaşmalara, Şeyh Mahmud önderliğindeki Kürdistan Hükümetine, Qazi Muhamed önderliğindeki Demokratik Kürdistan Cumhuriyetine ve 1991 Raperinden sonra ortaya çıkan Güney Kürdistan hükumeti üzerine duruyor.
Kürd hareketinin bağımsız Kürdistan stratejisinden otonomiye kayması meselesinde ise Newşirwan şöyle diyor: “ Birinci Dünya savaşından sonra Sykes-Picot Antlaşmasına göre bölge bölüştürüldü. Bizim ülkemizde Türk, Arap ve Farslar arasında bölüştürüldü. Birinci Dünya savaşı sonrası kurulan devletler, ikinci dünya savaşı sürecinde sağlamlaştı ve sınırları kabul gördü. Eski de Kürd hareketleri bağımsızlığı savunuyordu. Bu sınırlardan dolayı Kürd siyasileri artık bu sınırları değiştiremeyiz düşüncesinden hareketle bağımsız Kürdistan stratejisinden devletlerin sınırları içinde Kürd halkının haklarını elde etme stratejisine gittiler. Bana göre bu gerçekten de geri adım atmaktı. Çünkü, eğer Kürdler Irak’ta bağımsız Kürdistan mücadele etseydi , otonomi için verdikleri bedeller kadar ölü verirdi”…
Newşirwan Mustafa bir soru üzerine Şeyh Mahmud ile Simko’nun Kemalistlerle olan ilişkilerini şöyle değerlendiriyor: “Bana göre bu ilişkinin bir kısmı bilgisizlikten kaynaklanıyordu. Yani o hareketin ulusal tabiatını iyi tanımıyorlardı. Örneğin Şeyh Mahmud Mustafa Kemal den yardım almak umuduyla onunla ilişkilere girdi. Simko’da ayni şekilde Kemalistlerden yardım almak için ilişkiye girdi. Onlar bu hareketin ulusal doğasını tanımıyorlardı. Eğer Kemalistlerin tabiatını tanısaydılar, kuşkusuz girdikleri ilişkilere girmeyeceklerdi. “
Kürdlerin iç kavgaları üzerine sorulan bir soru üzerine Newşirwan Mustafa: “Bu felsefi ve sosyolojik bir sorudur ve cevap vermekte çok zordur. Fakat, bana göre bu büyük oranda geri kalmışlıktan kaynaklanıyor. Ne yazık ki şimdiye kadar Ulusal kazanç nedir?Ulusal güvenlik nedir? Gibi meseleleri bilmek için Kürdlerin saflarında ulusal bilinç o kadar yüksek değil.. Şimdiye kadar aileye, aşirette, şehre ve köye bağlılık halk ve millete bağlılıktan daha güçlüdür. Bana göre bu esas sebeptir. Ne yazık ki Kürdlerin çok kötü bir tabiatı var. Düşmanlarına karşı çok zayıflar, bazen çok kolay bir şekilde yabancılara ve düşmanlarına boyun eğerler. Fakat, kendi içlerinde birbirlerine karşı en küçük adımı geri atmazlar. Bana göre bu da ulusal bilincin zayıflığından kaynaklanıyor. Çünkü, eğer insanların ulusal bilinci güçlü ise halka ve vatana bağlılığı her şeyin üzerinde tutar. Ulusal bilincin güçlü olduğu ileri ülkelerde hırsızlar, kötü alışkanlıkları olan ve yolsuzluğa bulaşan insanlar vatanları tehlikeye düştüğü zaman ulusal meselelerine ve ulusal güvenliklerini savunurlar. Devletlerine, milletlerine ve ulusal güvenliklerine zarar verecek girişimlerden bulunmazlar. Bu ülkelerde halk parkları kendi parkı, caddeleri kendi caddesi, ağaç ve fidanları kendi malı, vahşi hayvanları kendi malı vs. vs. olarak bilir. Halk bunları kendi malı ve ulusal zenginlikleri olarak görür. Bizim ülke de ne yazık ki hala bu ulusal bilinç oluşmamıştır” ……………
Yine Kürd iç savaşı konusunda gelen bir soruya Newşirwan Mustafa: “Bana göre eğer bu konuda ciddi sosyolojik bir araştırma yapılırsa, Kürdistan’da merkezi bir devlet olmadı ve büyük şehirlerde olmadı. Kürdistan’da binlerce çeşme ve su kaynağı var. Kürd toplumsal yapısında aşiretsel ve köy de ikamet edenler yoğunluktadır. Bu durum Kürdler arasında küçük küçük birimlerin oluşmasına neden oldu. Örneğin, bir grup insan gidip bir çeşme başında bir köy kuruyor. Bu köyü savunabilecek bir hükumet, asker ve polis yoktu. Bu küçük birim mecburiyet karşısında işlerini yürütmek için kendi içinde bir idare oluşturmak zorunda kalıyor. Hatta evlenmek için komşu köylere gitmek gerekmiyordu ve kendi içlerinde evleniyorlardı. Ekonomileri çok zayıftı ve başkalarına muhtaç olmamak ancak kendilerine yetiyordu. Baş vuracakları başka mercilerde yoktu. Aşiretler yarım hükumetler gibi bir şeydi. Aşiret reisleri kendi bölgelerini yönetiyorlardı. Kendi içlerinde öldürülme olaylarını dahi hükumetlere götürmüyorlardı ve kendileri çözüm yollarını buluyorlardı. Bu küçük birimler kendi içinde ihtiyaçlarını karşılamak için ticaret ve işleri de yapıyordu. Bu küçük birimler büyük şehirlerin oluşumunu da engelledi. Büyük şehirlerde başkalarının savunmasına ihtiyaç var. Aşiretlerini savunacak ve gerektiğinde baş vuracakları bir merkez de yoktu. Çünkü bizim devletimiz yoktu. Devletimiz olmadığından dolayı bu küçük birimler bazen birbirlerine saldırırlardı. Biri diğerini alt ederdi. Toprak üzerine, hayvanlar üzerine sorunlar çıkar ve kavgaya tutuşurlardı. Bu geri gelenekler kalıyor. Kendi köyü ve kabilesinin çıkarlarını merkeze alma ulusal taleplerin önüne geçiyor. Yani kuşaktan kuşağa geç irsi bir olay değildir.“
Gazetecilerden biri Amerika iç savaşında 300.000 insan öldü ve başka ülkelerde de iç savaşlar oldu. Sonuçta birliğini sağladılar. Kürdlerde niye olmadı? diye bir soru soruyor.
Newşirwan Mustafa cevaben: “Bölgesel koşullar hiç bir zaman Irak Kürdistan bölgesi üzerine bir tarafın tek başına hakim olmasına izin vermiyor” diyor.
Gazeteciler Kürdistan bölgesinde basın ve yayının 4. kuvvet olması için ne yapılması gerektiğini soruyorlar.
Newşirwan Mustafa cevaben: “Bana göre bizim bölgede basının bu yakınlarda 4. kuvvet olma imkanı yok. Çünkü hepsi partilere bağlıdır” diyor.
Not: Bu söyleş 1999 yılının sonuna doğru yapılmış ve sadece bazı bölümlerini çevirdim. Keşke zamanım olsaydı hepsini okuyucuya aktarabilseydim.
Aso Zagrosi
02.07.2017