Şeyh Ubeydullah Nehri, 1880 Devrimi ve ilk Kürd siyasal örgütü
Aso Zagrosi
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin “Kürd Milliyetçisi” olduğu ve “Ulusal bilince sahip olduğunu” ileri süren tüm kaynaklar Şeyh Ubeydullah’ın Amerikalı misyoner Dr. Cochran’a yazdığı 5 Ekim 1880 tarihli mektubunu kendilerine kaynak olarak gösteriyorlar.
Şeyh Ubeydullah Nehri Amerikalı Misyoner Dr. Cochran üzerine İngiliz yetkililerine gönderdiği mektup’ta şöyle diyor:
“Buradaki durumu size sözlü ve şeffaf bir şekilde aktarmak için Mela İsmail’i size gizli olarak gönderiyorum. Özellikle sizden rıca ediyorum Kürdistan Meselesini ve oğlumun Sablaxa(Mehabad) gitmesini İngiltere Hükümetine bildirin ve açıklayınız. Kürt halkı 500 binden fazla aileden oluşuyor, ayrı bir milletir, dinleri diğerlerinden farklıdır, yasaları, gelenek ve görenekleri ayrıdır
Bütün milletler arasında Kürtler zararlı, sert ve asi olarak tasvir ediliyor.Böyle Kürdistan’dan söz ediliyor. İçlerinden biri kötü bir bir iş yapsa binlerce iyi insanın adı kötüye çıkıyor. Sizi temin ederim ki bunların hepsi Türk ve İran yönetiminden kaynaklanıyor; onlar tarafından Kürdler için uydurulmuştur.Çünkü Kürdistan bu iki ülke arasında yer almakta ve bu iki hükmet de iyi ile kötüyü ayırt edememektedirler. Bu şekilde kötü insanlar kalıyor , iyi insanlar ise lekeleniyor ve arada gidiyor. Kuşkusuz siz Şikakli Ali Ağa’nın ismini duymuşsunuz. Pratikte kötülük ve haksız şeyler yapanlar ve yabancı vatandaşlara eziyet edenler olarak isimleri çıkmış. Aynı zamanda müslümanlara ve diğer halklara da eziyet ediyorlar. İki devlette yapılan kötülüklerden haberdarlar. Fakat buna göz yümüyor ve iktidarlarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Bu halk uygarlıktan uzak tutuluyor, geri kalmış ve ilkel kalıyor. Türkiye vatandaşı olan Herki aşiretinin kötüleri açık bir şekilde bilinmektedir. Osmanlı hükümeti de İran hükümeti gibi bu halkın ilerlemesi için bir şey yapmıyor ve bu halkı küçük görüyor. Kürdistan’dan her zaman kötü söz ediliyor ve düşük görülüyor. İyi ve kötü insanlar arasında ayırım yapılmıyor.
Kürdistan lider ve önderleri ister Osmanlı ve ister İran vatandaşı olan ve Kürdistan’ın tüm vatandaşları kendilerini tanzim ederek artık bu iki devletin denetimi altında yaşamaya tahamülleri kalmadığı kararına varmışlardır. Avrupa devletleri Kürd meselesini görmeli, anlamalı ve sorşturmalıdır.Biz parçalanmış bir milletiz ve kendi kendi işlerimizi kendimiz yönetmek istiyoruz, böylelikle suçlularımızı cezalandırırken güçlü ve bağımsız oluruz ve diğer milletlerin sahip oldukları haklara sahip olmak istiyoruz; suçlularımız konusunda, diğer uluslara hiçbir zarar gelmeyeceği sözünü üstlenmeye hazırız. Amacımız bu dur. Oğlumun Mehabad’a gitmesinin nedeni Kürdistan’ın durumunu daha yakından görmek ve soruşturmaktır. Hiç bir kötülük olmaz Kürdistan’da baştan başa meseleleri ele aldığımızda. Çünkü milletin artık bu iki devletin kötülüklerine ve insafsızca baskılarına tahamülleri kalmamıştır”. .(Le Tarikewe bo ronaki, sayfa 84-85)
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin Dr. Cochran aracılığı ile İngiltere elçisine gönderdiği bu mektup Kürdler ve Kürd Milliyetçiliği üzerine çalışma yapan yerli ve yabancı araştırmacılarının büyük bir kesimi tarafından “Bağımsız Kürdistan deklerasyonu”, “İlk Kürd milliyetçi girişimi”, “Ulusal içeriği olan bir mektup” ve “Ulusalcı ve milliyetçi” bir girişim olarak değerlendiriliyor.
Şeyh Ubeydullah’ın bu mektubu “Bağımsız ve Birleşik Bir Kürdistan’ın Manifestosu” olarak almak doğrudur. Şeyh Ubeydullah bu mektubunda hem Kürd olmanın tanımını, hem Kürdlerin Farslar ve Türklerle olan farklılıklarına, hem de Kürdlerin Türk ve Fars devletlerinin denetimi altında yaşayamacaklarını , dünyanın diğer milletlerinin sahip oldukları hakları istediklerini ve kendi kendilerini yönetme iradesini ortaya koyuyor. Ayrıca Şeyh Ubeydullah Kürdlerin içinde bulunduğu geri konumunun sorumluluğunu Türk ve Fars devletlerinin politikalarına bağlıyor ve iktidara geldikleri zaman Kürdistan’da asayiş ve güvenliği sağlayacaklarına dair güvence veriyor. Şeyh Ubeydullah’ın Avrupa devletlerinin yardımına başvurması Fars ve Osmanlı din kardeşlerinden tam kopmadır. Şeyh Ubeydullah’ın Bağımsız ve Birleşik Kürdistan için gerçekleştirdiği bu kopuş, 21. Yüzyılda dahi Kürd hareketleri tarafından açık bir şekilde formüle edilemiyor. 21.yüzyılda en çok ileri sürelen savlar “ulusal devletlerin zamanı geçmiştir” , “şairleri rüyası” yada “Kürdlerin hakkıdır, fakat………” diye açıklamalardır. Şeyh Ubeydullah Nehri önderliğinde gerçekleşen 1880 Devrimi hakkında yapılan “ İlk bağımsızlık deklerasyonu”, “ilk ulusal ve milliyetçi” girişim gibi tespitlerden kaçınmak lazım. Çünkü, Kürdlere ilişkin “İlkleri” tespit etmek için Kürdlere ilişkin var olan tüm bilgi ve belgelere sahip olmak lazım. Kürd düşmanı çevreler sürekli olarak kendi işlerine gelen ve Kürdlere ilişkin araştırmaları çıkmaza sokan belgeleri sunuyorlar. Kürdlerin millet olarak taleplerini seslendirdikleri belge ve bilgileri ise gizliyorlar. Çünkü, Kürdlerin ulusal haklarını ve Kürdistan’ın bağımsızlığını hedefleyen her hangi bir belge yada bilgi Kürd milletinin “Ulusal Kollektif Hafızasının” inşasına katkıda bulunuyor ve sömürgeci güçlerden kopuş sürecini hızlandırıyor.
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin bu mektubu “ Bağımsız ve Birleşik Kürdistan Manifestosu” olarak almak doğrudur. Fakat, “ilk” olduğunu ve “Kürd Milliyetçiliğinin ilk ve açık girişimi” olarak ileri sürmek sakıncalıdır.
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin düşüncelerini ve 1880 Devrimi’ni anlatmadan önce kısaca da olsa Şeyh Ubeydullah Nehri’yi ve ailesini tanıtmak istiyorum.
Şeyh Ubeydullah Nehri ve ailesi
Şeyh Ubeydullah Nehri, Mewlana Xalid Şarezori’nin en önemli halifelerinden biri olan Seyyid Taha Hakkari’nin oğludur. Şeyh Ubeydullah 1831 yılında Nehri’de dünyaya gözlerini açıyor. Nehri şeyhleri kendilerini secere olarak Kadiri Tarikatı’nın kurucusu olan Doğu Kürdistanlı büyük din alimi olan Seyyid Abdulkadir Geylani’ye bağlıyorlar. Soz konusu olan secere Seyyid Abdulkadir Geylani’den başlarsak, Seyyid Abdulaziz, Seyyid Muhammed, Seyyid Hac, Seyyid Abdullah, Seyyid İbrahim, Seyyid Muhammed, Seyyid Hac II, Seyyid İbrahim II, Seyyid Salih, Seyyid Ahmed , Seyyid Taha Hakkari ve Şeyh Ubeydullah Nehri diye devam ediyor.( Dr. Saleh Ebrahimi, Raperini, Melik Qazi Hazreti Şêx Ubeydullah Nehri Şahi Şemzin, sayfa 187)
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin babası Seyyid Taha Hakkari, ataları gibi Kadiri Tarikatına bağlıydılar. Fakat, Mewlana Xalid Şarezori(1779-1827), Delhi’ye giderek Xulam Ali Şah’dan Halifelik alarak Nakşibendi tarikatını bölgede yaymaya başladığı zaman Seyyid Taha Hakkari Bağdat’ta giderek belli bir dönem ve bazı kaynaklara göre 6 ay yanında kalarak Hilafetnameyi yazılı olarak kendisinden alıyor ve Nehri’ye dönüyor. Nakşibendi Tarikatının şeyhleri Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinden önemli bir aldıklarından dolayı Mewlana Xalid Şarezori’den başlayarak ciddi bir irdeleme tabi tutulması gerekir. Bu konuda değerli Kürd din alimi Şeyh Mehemede Xal „Yadi Merdan“ adlı eseriyle bize ciddi bir miras bırakmıştır. Bugün „Türkiye“ denilen coğrafya’da nakşibendilerin yüzde yüzü olmasa dahi yüzde doksan dan fazlası Mewlana Xalid Şarezori’ye bağlıdır. Fakat, ne yazık ki Türk ırkçı çevreleri Nakşibenciliğin Kürd tarafını sürekli olarak unuturmaya çalıştılar.
Şeyh Mehemede Xal belgelere dayanarak Mewlana Xalid Şarezori’nin 67 Halifesini yani kendisinden doğrudan hilafetname alanları tespit ediyor. Bunlardan 34 halife Kürd asılıdır.
Mewlana Xalid’ın Kürd halifelerinin isimlerini veriyorum:
1)Seyh Osman Sireceddin,
2) Mela Celal Xurmali’nin oğlu Mela Mustafa,
3)Seyyid Ahmed Sergelu,
4)Şeyh Abdulkadir Berzenci Sergelu,
5) Şeyh Mahmud Sahibi,
6)Şeyh İsmail Berzenci Konekotri,
7)Şeyh İsmail Henarani,
8)Haci Mela Abdullah Celi,
9)Şeyh Mela Abassi Koyi,
10) Şeyh Mela Muhammedi Qizleri,
11)Mela Abdulqafur Kerkuki,
12)Şeyh Mela Hidayetullah Hewleri,
13)Şeyh Mela Xebibi Hewleri,
14)Şeyh Mela Bekri Kurdi Gellali,
15)Şeyh Abdulfetah Aqreyi,
16)Şeyh İsmail Şirwani,
17)Şeyh Muhammed Hafizli Orfeli,
18)Şeyh Mela Abdulrehman Kurdi,
19)Şeyh Mela Muhammed Meczun,
20)Seyyid Taha Nehri,
21)Şeyh Abdulkadir Şemzini,
22)Şeyh Xalid Heriri,
23)Şeyh Muhammed Firaqi,
24)Mela Ahmed Kolesarayi,
25)Seyyid Abdullah Heyderi,
26)Şeyh Tahir Aqreyi,
27)Mela Resul Sablaxi,
28)Şeyh Omer Qeredaxi,
29)Şeyh Mesud Amêdi,
30)Mela Ahmed Hakkari,
31) Omer Susi’nin oğlu Şeyh Mahmud,
32)Şeyh Muhammed Qerkeşli,
33)Şeyh Xalid Kurdi,
34)Şeyh Xalid(Şeyh Mehemede Xal, Yadi Merdan, sayfa 66-68)
Mewlana Xalid ile birlikte Nakşiciliğin Kürd dönemi başlıyor ve hala günümüze kadar bu lekol devam ediyor. Mewlana Xalid’ın sağlığında etkili olan ve ölümünden sonra Nakşiciliğe damgalarını vuran Biyare şeyhlerinden Şeyh Osman Siraceddin ve Nehri şeylerinden Şeyh Taha Hakkaridir.(Burada Nehri şeyhlerine ilişkin bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Nehri şeyhleri, farklı yazarlar tarafında Hakkari, Şemzini, Geylani gibi lakaplarla anılıyorlar. Aslında hepsi aynı aile)
Şeyh Taha Hakkari, Mewlana Xalid Şarezori’den Hilafetnamesini alıp döndükten sonra bölge ciddi bir irşad faaliyetine girişiyor. Bazı kaynaklar Seyyid Taha Hakkari’nin Botan Miri Mir Bedirxan hizmetinden olduğunu Mir Bedirxan’ın Osmanlı devletine karşı yenilgisinden sonra Seyyid Taha’nın Nehri’ye kaçtığını yazıyor.(Martin Van Bruinessen, Ağa, Şeyh ve Devlet, Öz-Ge Yayınları, sayfa 275)
Seyyid Taha Hakkari yaşadığı dönemde Osmanlı devleti tarafından varlıklarına son verilen Kürd Mirliklerinden doğan boşluğu dolduruyor ve alan da en etkili şahsiyet durumuna geliyor. Seyyid Taha oğlu Şeyh Ubeydullah Nehri’ye göre daha çok dinsel faaliyet içindeydi. Bilindiği gibi Şeyh Ubeydullah hem dinsel ve hemde dünyevi görevleri üstlendi. Buna rağmen Seyyid Taha Nehri’nin bölgede sahip olduğu dinsel otorite hem Osmanlı ve hemde İran Şahı Şah Muhammed’i kendisiyle antlaşmaya zorluyordu. Kürdistan’ı işgal eden iki tarafta Seyyid Taha’nın gücünü bildiklerinden dolayı kendisiyle iyi geçiniyor ve hediyeler gönderiyorlardı. Seyyid Taha’nın o dönem Fars devletinin denetimi altında bulunan Doğu Kürdistan bölgesinde de halifeleri ve ciddi bir mürid kitlesi vardı. Rus tarihçisi Xalfin o dönemler için Seyyid Taha’yı “Osmanlı ve İran Kürdlerinin en büyük ve en etkili din adamı olduğunu” yazıyor.(Mucteba Burzuyi, Barudoxi siyasi Kurdistan 1880-1946, Dezgayi Mukriyani, sayfa 60)
Şah Muhammed Qaçari, Seyyid Taha’ya yakın durmaya ve ilişkilerini sıcak tutmaya çalışıyordu. Şah Muhammed Qaçari’nin oğlu Şahzade Abbas Mirza Melik Ara anılarında babasıyla Seyyid Taha’nın ilişkileri konusunda şöyle yazıyor: “Rahmetli Şah Muhammed, Nakşibendilerin büyük şahsiyeti Taha’ya çok saygılıydı. Bir kaç köyü kendisine vermiş ve tekkesinin masraflarını ödüyordu. Her yıl kendisine bazı hediyeler gönderiyordu. Kürdlerin içinde onun sözü bire birdi. Sıkca beni yanına çağırır, onun için benim sağlığım ve güvenliğim önemliydi. Benim annem tarikatta onun müridiydi” (Mucteba Burzuyi, age sayfa 60)
Şahzade Abbas Mirza Melik Ara anılarında babası ve annesiyle Seyyid Taha ilişkilerine dair söyledikleri doğruların bir kısmını içeriyor. Bir de Abbas Mirza’nın açıklamadığı bazı gerçekler vardır. Şah Muhammed Qaçari’nin eşi ve Prens Abbas Mirza’nın annesi Hatice Hanım Kürd asılı bir bayandı. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekiyorsa Yahya Xan Çariq’ın bacısıydı. Abbas Mirza’nın da söylediği gibi annesi Hatice Hanım Seyyid Taha Hakkari’nin müridiydi. Sadece annesi Hatice Hanım değil, Prens Abbas Mirza ve hatta babası Şah Muhammed Qaçari’de Seyyid Taha’nın müridleri içinde olduğu söyleniyor.
Dr. Saleh Ebrahim Seyyid Taha Hakkari ile Şah Muhammed Qaçari ilişkileri konusunda şöyle yazıyor: “Hazreti Seyyid Taha Şemzini’nin Şah Muhammed Qaçari üzerinde etkisi çok büyüktü. Şah Muhammed Seyyid Taha eliyle tövbekar ve müridi olmuştu. Şah Muhammed Seyyid Taha’nın Xaniqasının masraflarını ödemek ve misafirlerinin masraflarını karşılaması için aylık olarak kendisine 500 tümen/tomen ödüyordu. Şah Muhammed Mergewer’ın 10 köyünü de Seyyid Taha Şemzini’ye bağışlamıştı.
Şah Muhammed’in eşlerinden Abbas Mirza’nın annesi Hz. Seyyid Taha Nehri’nin müridi ve tövbekarıydı, Seyyid Taha’ya ve ailesine çok saygı duyuyor ve hizmet etmek için çırpınıyordu.
Abbas Mirza’nın annesi Xatice Xanım, Yahya Xan Çariqi’nin bacısıydı………….
Şah Muhammed ömrünün son günlerinde Nasreddin Şah’ı veliahttan indirim yerine veliahtı Abbas Mirza’yı bırakmak istiyordu. Abbas Mirza’da Hz. Seyyid Taha Nehri’nin müridiydi. Fakat ölüm Şah Muhammed’e bu imkanı vermedi. Nasreddin bir dizi hile ve entrika ile iktidara geldi. Nasreddin’in annesi Abbas Mirza’yı öldürmek istemişti. Abbas Mirza Hz. Seyyid Taha Nehri’yi çok seviyordu ve müridiydi. Hz. Seyyid Taha 1272 (H) yılında öldükten sonra Hz. Şeyh Ubeydullah Nehri Qazi Şemzinan Şahı onun yerine geçti. Çariqi Kürdlerden olan annesi tarafından Kürd olan Abbas Mirza Şeyh Ubeydullah’ın müridi oldu ve onun yolunda gitti. Abbas Mirza, Hz. Şeyh Ubeydullah ile yakın ilişkiler içinde girdi.(Dr. Saleh Ebrahimi, age sayfa 79)
Bir çok kaynak Nehri şeyhleriyle Qaçari hanedanlığı arasındaki ilişkiler üzerine duruyor. Burada bu kaynakların hepsine baş vurma imkanı yok. Ama, yine de bazılarına baş vurmak istiyorum. Nawşirwan Mustafa Emin “Kurd û Ecem” adlı çalışmasında “Şah Muhammed Qaçari ölümünden sonra bir kaç erkek ve kız çocuğu arkasında bırakmıştı. Şah’ın oğulları içinde iki tanesi ön plandaydılar. Bunlardan biri Nasreddin ve diğeri ise Abbas Mirza’ydı. Abbas Mirza’nın annesi Xatice Hanım Yahya Xan Çariq’ın kızıydı. Xatice Hanım’ın ailesi Çariq Kürd mirlerindendi. Xatice Hanım’ın ailesi Şeyh Ubeydullah’ın babasının müridleriydi. Xatice Hanım ile oğlu Abbas Mirza Şah’a çok yakındılar. Söylendiğine göre Şah Muhammed ölmeden önce Nasreddin’i veliahttan alarak onun yerine hala küçük olan Abbas Mirza’yı veliahtı olarak bırakmak niyetindeydi. Onun ölümünden sonra Abbas Mirza şah olacaktı. Şah Muhammed öldükten sonra Nasreddin Şah oldu. Fakat baba tarafından kardeşi Abbas Mirza’nın yerine göz koyduğundan korkuyordu. Şah Nasreddin, Abbas Mirza’nın ve annesi Xatice’nin tüm mal ve mülklerine el koydu. Nasreddin’in annesi Mehd Eliya Abbas Mirza’nın gözlerini kör etmek istiyordu. Şah Nasreddin ise onu öldürmek istedi. Fakat Rus ve İngiltere vezirlerinin baskısı neticesinden Abbas Mirza hayatta kalabildi ve o dönem Osmanlıların denetimi altında bulunan Arap Irak’ındaki Etbati Alyat’ta sürüldü ve 25 yıl sürgün de kaldı.”(Nawşirwan Mustafa Emin, “Kurd û Ecem”, Senteri lêkolinewey Strateji Kurdistan, Silêmani-2005, sayfa 194-195)
Sadece Şeyh Ubeydullah ve Nehri Şeyhlerine sıcak bakan kaynaklar değil, düşman kaynaklarıda iki taraf arasındaki ilişkiler üzerine duruyorlar.
Bilindiği gibi Şeyh Ubeydullah Nehri önderliğinde gelişen 1880 Devrimi sürecini yaşıyan ve yaşanan gelişmeleri düşman gözüyle irdeleyen iki kaynak elimizde bulunuyor. Bunlardan biri Ermeni asılı İskender Xuryanis’in “Qiyam Şêx Ubeydullah Şemzini der Kurdistan, Dunya Daniş Tehran-2537, diğeri ise Azeri asılı Ali Avşar, Şoreşi Şêx Ubeydullah Zimime, Tebriz, 1347 dir. İskender Xuryanis 1880 Devrimi sırasında Urmiye mıntıkasındadır. Ali Avşar ise Mehabad mıntıkasındadır. Her ikisi de yaşanan gelişmeleri çokça düşmanca aktarıyorlar. Ama buna rağmen bu kitaplarda Şeyh Ubeydullah önderliğinde gelişen hareket hakkında yararlanacak bilgiler de vardır.(Nawşirwan Mustafa Emin, age, sayfa 237)
Ali Avşar, Şah Muhammed’in Seyyid Taha Şemzini’ye verdiği önem hakkında şöyle yazıyor: “Seyyid Taha ara sıra Tahran ve Tebriz’e geliyor ve kendisini saray ve Şahin Şah devletinin yöneticilerine yakınlaştırıyordu. Uşaklığı vasıtasıyla Şah’ın kapısında büyümüş, 500 tümen maaşı, Mergewer bölgesinde 5 köyü vardı ve İran devletinin mirasından geçiniyordu. Fakat, hiç bir zaman bahtsızlık yapmadı. İran devletinin ekmeği ve nimetini her zaman göz önünde bulunduruyordu. Bundan dolayı devlet yöneticileri her zaman onu tutuyor ve durumundan haberdardılar.”( Mucteba Burzuyi, Barudoxi siyasi Kurdistan 1880-1946, Dezgayi Mukriyani, sayfa 62)
Nehri şeyhleriyle Qaçari Şahları arasındaki ilişkilere bu yazı serisi içinde daha sonra da geleceğiz. Şah Nasreddin Nehri Şeyhlerinin Mergewer’deki arazilerine el koyuşlarını ve buna karşı Şeyh Ubeydullah’ın tepkisini Şeyh Ubeydullah’ın farklı çevrelere gönderdiği mektuplarda da ortaya koymaya çalışacağız.
Aslında Mewlana Xalid Şarezori’nin yaşadığı dönem Qaçari Şahları ve Osmanlı Sultanlarıyla ilişkiler meselesi gündeme geliyor ve tartışılıyor. Bu gerçekliği Mewlana Xalid’ın Seyyid Taha Hakkari’ye gönderdiği mektuplarda öğreniyoruz. Mewlana Xalid Seyyid Taha’ya gönderdiği bir mektupta “eğer Şah’da görüşmek isterse uzak durmak lazım” ve kendilerine “ biz derweşiz dünya işleriyle ilgilenmiyoruz” yolunda cevaplar verin, diyor. Bu mektubu bir bütün olarak değerlendirdiğimiz zaman öyle anlaşılıyor ki, Seyyid Taha Mewlana Xalid’a bir mektup yazarak Qaçarilerin görüşme teklifini gündeme getirmiş.
Mewlana Xalid, Seyyid Taha’ya gönderdiği ikinci mekupta “devlet yetkilileriyle görüşmeleri doğru bulmuyorum. İster Şii ve ister Sünni olsunlar, eğer niyetleri temiz ve kalpleri pak ise tanrı onları doğru yolla getirsin. Eğer iktidar sahipleri hayırlı ve iyilerse bunu yoksulların ve ezilenlerin mutlu olup olmadıklarından görebilirsiniz” diyor.(Mehemed Heme Baqi, Şoreşi Şêx Ubeydullah Nehrî, 1880, Le Belgenamey Qaçari de sayfa 50-51)
Mewlana Xalid Şarezori yaşadığı dönemde Halifelerinden biri olan Abdulwahab Susiyi Osmanlı Sultan’ıyla ilişkiye geçiyor. Sultan Abdulwahab’ı yanına çekmeye çalışıyor. Nakşibendi Tarikatı içinde bir dizi tartışmalardan sonra Mewlana Xalid Halife ve müritlerine yazdığı bir mektupta Abdulwahab’ı tarikata bir daha geri dönmemek üzere çıkartıklarını bildiriyor.(Şêx Mehemedi Xal, Yadi Merdan, sayfa 361-362)
Mewlana Xalid’ın o dönemler iktidar sahiplerine karşı mesafeli davranması ve daha sonraki süreçte halifeleri Nehri Şeyhleri, Barzan ve Palu Şeyhleri ve Kafkasya’da Şeyh Şamil’in(1798-1871) hareketlerinde de görüldüğü gibi ezilenlerden yana kendilerini bir bütün olarak siyasal ortamın içinde buluyorlar.
Şeyh Şamil ile Şeyh Ubeydullah Nehri’nin babası Seyyid Taha Hakkari arasındaki ilişkiler o dönemde biliniyordu. Seyyid Taha ve Şeyh Şamil, Şeyh Şamil ve Kürd aşiret liderleri arasındaki ilişkiler o dönem Rus devlet yetkililerini korkutuyor. 1850’de Tebriz Rus Konsolosu Khanikov Şeyh Şamil ile Seyyid Taha Hakkari ve Dağıstan Kürdlerinin yakınlaşmasına dikkat çekiyor. Khanikov, Chirnkov’a(Dışişler Bakanı) yazdığı bir mektupta “Şeyh Şamil 1846’dan beri Dağıstan Sünni Kürdlerine ve Seyyid Taha Nehri’ye yakınlaşmaya çalışıyor. Seyyid Taha’nın 10.000 Müridi var ve Şeyh Şamil ile uzun zamandan beri dostlukları var.” Chirinkov’un kendisi de “Şeyh Şamil’in Seyyid Taha Hakkari’ye ve ağalarına(Kerimxan Rewandizi) hediye ve mektuplar gönderdiğini Hasan isminde bir adamını Haci Murteza lakabıyla Hakkariye ve Şino köylerine göndediğinden haberi vardı” (Mehemed Heme Baqi, Şoreşi Şêx Ubeydullah Nehrî, 1880, Le Belgenamey Qaçari de sayfa 52)
Qaçari, Osmanlı ve Rus devletleri Seyyid Taha Hakkari’nin Kürdistan gibi stratejik bir bölgede sahip olduğu prestij ve gücü gördüklerinden dolayı ona yakınlaşmaya ve hakkında gereken bilgileri toplamaya çalışıyorlardı. Çarlık Rusyası Kırım Savaşı gündemde olduğu bir dönemde Şeyh Şamil ile Seyyid Taha’nın ilişkilerini merak ediyor. Şeyh Şamil’in Azerbeycan’da, Seyyid Taha’nın Kafkas Kürdleri arasında ciddi etkileri ve geniş bir mürit çevreleri vardı. Ayrıca Şeyh Şamil ile Seyyid Taha arasında yakın ilişkiler vardı.
Halfin Rus konsolosluklarının belge ve bilgilerine dayanarak “ Şeyh Şamil ile Seyyid Taha Efendinin etkileri ve sahip oldukları güçlerin durumu özellikle Kırım Savaşı ortamında Rus yetkililerini kaygılandırıyordu. Bundan dolayı Rusya Seyyid Taha ve Müridleri hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak istiyordu.( Mucteba Burzuyi, Barudoxi siyasi Kurdistan 1880-1946, Dezgayi Mukriyani, sayfa 61)
Şêx Ubeydullah Nehrî’nin Kürdistan’ın bağımsızlığını hedefleyen mücadelesini anlatmadan önce kısaca da olsa ailesi hakkında bilgi vermek istiyorum.
Şêx Ubeydullah Nehrî’nin bilebildiğimiz kadarıyla iki oğlu vardı. Bunlardan biri 1911 yılında vefat eden Seyyid Muhammed Sıdıq ve diğeri ise 1925 Devriminin yenilgisinden sonra Şeyh Said ve arkadaşlarıyla ile birlikte idam edilen Seyyid Abdulkadir Geylanidir.
Şehid Seyyid Abdulkadir Geylani’nin bildiğim kadarıyla iki oğlu vardı. Bunlardan biri 1925 yılında Amed’te babası Seyyid Abdulkadir ile birlikte idam edilen Seyyid Muhammed, diğeri ise 1925 Devrimi sırasında Şemzinan ayaklanmasını gerçekleştiren Seyyid Abdullahdır. Seyyid Abdullah ayaklanmanın yenilgisinden sonra Güney Kürdistan’a geçti. Orada Kürd hareketine katıldı. Daha sonra ikinci Dünya savaşı sırasında Doğu Kürdleri Kürdistan Demokratik Cumhuriyetini (Mehabad) örgütlemeye çalıştıkları bir dönemde Seyyid Abdullah Doğu Kürdistan’a geçti ve Kürdistan Cumhuriyetini destekledi.
Seyyid Abdulkadir ile birlikte idam edilen oğlu Muhammed’in bazı çocukları Türkiye’de kaldı.. Bunlardan biri bir dönemler Sümerbank Genel Müdürlüğünü yapan Seyyid Ahmet Hızır Geylandır. Seyyid Muhammed’in bir diğer oğlu Musa ise amcası Seyyid Abdullah ile birlikte Şemzinan olayından sonra Güney Kürdistan’a geçti.
Seyyid Abdullah’ın ailesi
Seyyid Abdullah’ın iki oğlu vardı:
1)Dr. Seyyid Aziz Geylani/Şemzini( daha fazla bilgi için daha önce üzerine yazdığım Şeyh Ubeydullah’ın Komünist Torunu: Dr. Aziz Şemzînî(1) adlı yazı serisine bakınız)
2)Seyyid Abdulkadir Sani (ikinci)
Seyyid Abdulkadir Sani’nin erkek çocukları:
1)Seyyid Faruk Geylanizade,
2)Seyyid Taha(Muhendis)
3)Seyyid İbrahim,
4) Seyyid Salih,
5)Seyyid Mahmud,
6)Seyyid Ubeydullah,
Şêx Ubeydullah Nehrî’nin büyük oğlu
Seyyid Muhammed Sıdık’ın oğulları:
1)Seyyid Taha Sani(İkinci)
2)Seyyid Reşid,
3)Seyyid Şemseddin,
4)Seyyid Musehaldin,
Seyyid Taha Sani(ikinci)nin erkek çocukları:
1)Seyyid Muhammed Sıdık Sani-ikinci-(Puşo)
2)Seyyid Ubeydullah Sani(Tero)
3)Seyyid Salih Darucan,
4)Seyyid İzzedin(Çeto)
5)Seyyid Ahmed,
6)Seyyid Haci Sani,
7)Seyyid Mazhar(Kerkes)
Seyyid Muhammed Sıdık Sani’nin erkek çocukları:
1)Seyyid Kamuran,
2)Seyyid Xusrew,
3)Seyyid Perawez Teroş
4)Seyyid Faruqi
Seyyid Darucan’ın erkek çocukları:
1)Seyyid İmadedin
2)Seyyid Sami,
3)Seyyid Egid,
Seyyid İzzeddin (Çeto)in erkek çocukları:
1)Seyyid Birzo,
2)Seyyid Feramerz,
3)Seyyid Aras,
Seyyid Ahmed’in çocukları:
1)Seyyid Taha(Çeko)
2)Seyyid Hoşeng,
3)Seyyid Ferheng,
4)Seyyid Said
Seyyid Haci Sani’nin erkek çocukları:
1)Seyyid İsmail,
2)Seyyid Abdulnasır,
3)Seyyid Suleyman(Muhendis)
Seyyid Mazhar(Kerkes)ın erkek çocukları:
1)Seyyid Nureddin,
2)Seyyid Gazi,
3)Seyyid Geylani,
4)Seyyid Abdullah
Seyyid Şemseddin’in ise erkek çocuğu:
1)Seyyid Reşid,
Seyyid Muslehddin’in ise çocukları:
1)Seyyid Kazım Jajabadi,
2)Seyyid Enwer,
3)Seyyid Wahdeddin,
4)Seyyid Reşid (Dr. Saleh Ebrahimi, age sayfa 81-82)
Bazı kaynaklar Seyyid Taha Hakkari’nin Mehemed Sıddıq ve Seyyid Abdulkadir Şemzini dışında 2 yada 3 oğlu daha olduğunu yazıyorlar. Fakat, Şeyh Ubeydullah Nehri önderliğinde gelişen 1880 Devrimi sırasında ve daha sonra Nakşibendi Tarikatı ve Kürd Ulusal Hareketi içinde önemli rol oynayan Seyyid Mehemmed Sıddıq ve Seyyid Abdulkadirdir. Bu iki Kürd şahsiyetinin aileleri hakkında kısmi bilgileri arşiv olsun diye vermeye çalıştım.
Seyyid Taha Şemzini, 1853 yılında vefat ettikten sonra yerine kardeşi Seyyid Muhammed Salih Nakşibendi tarikatının başına geçti ve postnişi oldu. Bazı kaynaklar Şeyh Ubeydullah Nehri’nin “babasının ölümünden sonra yerine geçtiğini” söylüyor. Fakat bu bilgi doğru değil. Şeyh Mehemmed Salih Şeyh Ubeydullah Nehri’nin dinsel eğitimi konusunda önemli rol alan bir Kürd şahsiyettidir. 1853 ve 1856 yılları arasında Osmanlı devleti ile Rusya arasında baş gösteren Kırım Savaşı olarak bilinen savaşta Cihat çağrısını yapan Şeyh Mehemmed Salihtir. Şeyh Mehemmed Salih’in 1865 yılında vefat etmesiyle birlikte yeğeni Şeyh Ubeydullah Nehri tarikatın başına geçiyor.
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin babasında kalan çok güçlü bir mirası vardı. Daha önce Rus belgelerinden aktardığımız bilgiye göre Seyyid Taha Hakkari’nin “10.000 Müridi” vardı. Şeyh Ubeydullah’ın Nakşibendi Tarikatının postnişinini devralmasından sonra bu ilişki ağı ve müridleri daha da çoğalmaya başladı.
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin bölgedeki etkisi o dönemler hem bölgesel güçlerin ve hem de uluslararası büyük Batılı güçlerin dikkatinden kaçmıyor. Bundan dolayı Şeyh Ubeydullah ve ilişkileri sürekli olarak mercek altına alınıyor. O dönemler Şeyh Ubeydullah Nehri’nin katibi olan büyük Kürd şairi Vefayi anılarında, yine aynı dönemde İngiltere’nin Tebriz Konsolosu William G Abbott , Lord Curzon ve yine aynı Times gazetesinin muhabirinin anlatımlarına göre “her gün Şeyh Ubeydullah’ın 500 ile 1000 arasında misafiri” vardı.(Mehemed Heme Baqi, Şoreşi Şêx Ubeydullah Nehrî, 1880, Le Belgenamey Qaçari de sayfa 45) Kürdistan’ın tüm bölgelerinden ve bölgenin diğer ülkelerinden farklı etnik yapılanmalar ve sınıflardan insanlar Nehri’ye giderek Şeyh Ubeydullah’ı ziyaret ediyorlardı. İngiliz belgelerine baktığımız zaman Binbaşı Trotter’ın gönderiği raporda “Doğu Kürdistan’da tartışma götürmez en etkili şahsiyet Şeyh Ubeydullahdır. Şeyh Ubeydullah’ın kendisi ve gücü sınırdaki Kürdler için Sultandan daha kutsaldır. Kuşku yok ki bu adamın amacı ülkesini Sultan’ın adamlarından kurtarmaktır.”(Le tarikewe bo Ronaki, sayfa 29)
Amir Nizam Gerusi: “ Bu Şeyh’in öyle müridleri var ki bir iki demeden emirlerini yerine getiriyorlar. Şeyh’in müridleri Beyazid’tan Musul’a Suleymaniye, Kerkük ve Diyarbekir’a kadar geniş bir alana yayınmışlardır.(Mehemed Heme Baqi, age, sayfa 55)
Osmanlı yetkililerinin de Şeyh Ubeydullah’ın gücü konusunda benzer düşünceleri vardır. Mesela o dönemler Osmanlı devletinin büyük elçisi Fahri Bey “ Şeyh Ubeydulah’ın Beyazid’tan Bağdat’a kadar yayılan büyük bir gücü var. “ Lord Curzon “Şeyh Ubeydullah’ın alimliği, ünü ve kutsallığı her tarafa yayılmıştı. Kürdler ona Ulusal Önder gözü ile bakıyordu”( Mehemed Heme Baqi, age sayfa 55)
Şeyh Ubeydullah Nehri Kürdler tarafından “Hazreti Şeyh” ve “Bavê Kurdan” diye anılıyor ve hitap ediliyordu. Şeyh Ubeydullah Nehri’nin Kürdler içindeki etkisi ve ünü Osmanlı devleti ile Rusya arasında baş gösteren “93 savaşı” olarak bilinen 1877-78 savaşından sonra daha da artmaya başladı. Bilindiği gibi Şeyh Ubeydullah Nehri, bu savaş için Rusya’ya karşı cihat çağrısı yaparak
ve kendisi doğrudan Kürd birliklerinin komutanlığını üstlendi. Bu savaş esnasında Şeyh Ubeydullah ile Osmanlı devleti arasındaki ilişkiler bozuldu. Biraz bu şavaşı açmak gerekiyor.
1877-78 Savaşı ve Şeyh Ubeydullah Nehri
Türk kaynakları Osmanlı devletinin Rusya’ya karşı bu savaştan aldığı yenilginin faturasını Kürdlere ve özellikle Şeyh Ubeydullah’a çıkarmaya çalışıyorlar. Bu konuda da en yaygın şekliyle Bilal N. Şimşir’in İngiltere belgelerinde “Kürtçülük -1787-1923” adlı eserindeki tespitleri ve belgeleri kullanıyorlar.
Bilal N. Şimşir şöyle yazıyor:
“Türk hükümeti savaş öncesinde ABD’den 250.000 piyade tüfeği aldı. Bunların çoğu “Henry Martini”nin, bir bölümü de “Winchester” marka olan tüfekler dönemine göre modern silahlardı.
“Türk Hükümeti Şeyh Ubeydullah’a güvendi ve bu yepyeni tüfeklerden 20.000 kadarını ona verdi. Şeyh’in (Ubeydullah) askerleri bu tüfeklerle Ruslara karşı “cihad”a gidecek, canla başla savaşacak ve savaş sonunda silahları hükümete geri verecekleri umuluyordu. Bu umutlar büyük ölçüde boşa çıktı. Biraz başarı da gösterdiler. Ama savaşa giderken de dönerken de disiplinli asker gibi davranmadılar, başıbozuk silahlı çeteler gibi hareket ettiler. Bu silahlı atlılar savaşa giderken Ermeni köylerini de vurdular; bazıları Ermeni köylerine dalınca Ruslarla savaşmayı hepten unuttular, yağma ve talan yoluna saptılar. Yepyeni “Martini” silahları Ruslardan önce yerli sivil halka çevrildiler.”( Bilal N. Şimşir, age sayfa 179-180)
Bilal N. Şimşir, bu tezini, 29 Haziran 1877 tarihli İran Azerbeycan Vali yardımcısının İran Dışişler Bakanlığına, 30 Haziran 1877 tarihli İran Dışişleri Bakanından İngiltere’nin Tahran Büyükelçisi Taylor Thomson’a, 4 Temmuz 1877 tarihli İngiltere’nin Tahran Büyükelçisi Taylor Thomson’dan Dışişler Bakanı Lord Derby’ye, 11 Temmuz 1877 tarihli Bitlis’de Amerikan misyonerlerinden Erzurum İngiliz Konoslosu Zohrab’a , 31 Temmuz 1877’de Layard’ın Lord Derby’ye ve yine Temmuz 1877 tarihli Van’daki bir Ermeniden Bitlis Ermeni Papazına gönderilen mektuba dayandırıyor.
Rusya Osmanlı devletine karşı savaş ilan etmeden önce 93 savaşı olarak bilenen savaş yıllar önce hazırlanmış bir savaştı. Hem Rusya ve hem de Osmanlı devleti savaşa hazırlanıyordu. Bu hazırlıklar esnasında Osmanlılar ve Rusya çeşitli Kürd ileri gelenleriyle ilişkiye geçerek Kürdlerin desteğini kazanmaya çalışmışlardır. Sonuçta savaşın bir cephesi Kürdlerin üzerinde yaşadığı topraklarda olacaktı. Osmanlı ve Rus savaş uzmanları Kürdlerin bu savaşta oynayabilecekleri rolün bilincinde hareket ediyorlardı. Rusya gelişen bir güç olarak büyük hesaplarla Osmanlı devletine karşı 24 Nisan 1877 tarihinde savaş ilan etti. Osmanlı Sultanı ise Rusya’ya karşı savaş için tüm Müslümanlara savaşa katılmaları için cihad çağrısını yaptı.
Böyle bir ortamda Nakşibendi gibi çok güçlü ve yaygın olan bir tarikatın başında bulunan Şeyh Ubeydullah Nehri tarafsız kalamazdı. Sonuçta savaş Kürdlerin yaşadığı topraklar üzerinde olacak ve Kürdler kendilerini savaş ortamında bulacaklardı. Osmanlı Sultanı cihad ilan ettiği zaman Şeyh Ubeydullah Nehri Osmanlıların safında savaşa katılacağına dair söz veriyor. Şeyh Ubeydullah Nehri Osmanlı devletine karşı daha öncede bir dizi çelişkisi vardı. Ona bağlı bazı çevrelerin cihata katılacağını da bildiğinden dolayı bu sözü veriyor. Ama, Kürdlerin safında savaşa katılıp katılmama konusunda farklı tavırlar vardı. Kürdler daha önce yaşanan savaşlarda kendi pratik tecrübeleriyle büyük felaketlerle karşı karşıya kalmışlardı. Kırım Savaşı sırasında Kürdler hem Rusya ve hem de Osmanlı devletinin saflarında savaşa katılmış ve büyük kayıplar vermişlerdi. Bundan dolayı bir dizi Kürd çevresi savaşa katılmak istemiyordu. Bilindiği gibi bu savaş yaklaşık olarak 11 ay sürüyor. O dönemler var olan savaşlar içinde en kısa süren savaşlardan biriydi. Şeyh Ubeydullah Nehri savaşın başlamasından bir kaç ay sonra savaş alanına gitti. Savaşın başlamasından sonra Faik Paşa 2 Mayis 1877 tarihinde Ahmed Muhtar Paşa’ya yazdığı bir mektupta “Şeyh Ubeydullah’a bağlı güçlerden tek bir kişinin savaş alanına gelmediğini” yazıyor.(Halfin’den aktaran Mehemmed Heme, age sayfa 61) Nawşirwan Mustafa “Kürd ve Acem” adlı eserinde Şeyh Ubeydullah önderliğinde savaşa katılan Kürdlerin 5000 kişi olduğunu yazıyor.
Ali Ekber Feyiz anılarında “Şeyh Ubeydullah önderliğinde Beyazid savaşına Bilbas ve diğer Kürd aşiretlerinden oluşan 5000 kişi katılmıştı.” diye yazıyor.( Mehemmed Hemebaqi, Raperini Hemzaaxa Mengur, Aras Yayınları, Hewler, 2003, sayfa 51)
1877-1878 Osmanlı Rus savaşına katılan Kürdlerin sayısını tespit etmek kendi başına başına özel bir araştırma konusu olması gerekir. Aynı durum Şeyh Ubeydullah önderliğinde savaşa katılan Kürdler içinde geçirlidir. 1293 savaşı denilen bu savaş da dahil olmak üzerine Kürdleri katıldığı tüm savaşlar ve tarihi olaylarda Kürdlerin rolü ve sayısı sürekli olarak çarpıtılmış ve Kürdler sürekli olarak negatif gösterilmiştir. Mesela bir Fransız kaynağı 1877-78 savaşını ve Beyazid olaylarını irdelerken “ Faik Paşa’nın 8000 Haydaranlı Kürdü savaş cephesinden uzaklaştırdığını” yazıyor.(Les Russes et Les Turcs, Manceaux Editeur 1877 Paris, sayfa 323)
Yine Kürdlerin çok yoğun bir şekilde Türklerle sorunlar yaşadığı ve savaş cephesini terk ettikleri bir ortamda 12 Temmuz 1877 tarihinde Faik Paşa, Ahmed Muhtar Paşa’ya yazdığı bir telgrafta 3000 Kürd askerinin kaldığını, bunlardan 1443 kişi Şeyh Ubeydullah’a bağlı, 700 kişi Celâlettin Efendiye bağlı(Kamuran İnan’ın atalarından ve aynı zamanda Seyyid Taha Hakkari’nin halifelerindendir) ve 450 kişi Hamza Ağa’ya bağlıdır.(Halfin’den aktaran Hemebaqi, age sayfa 62)
Ayrıca 1877-1878 savaşı sırasında geçmişte Rusya’nın devlet sınırları içinde yer alan Kürdlerde saf değiştirerek Osmanlı devletinin safında Ruslara karşı savaşmışlardır. Örneğin Zilanlı Cafer Bey’in ailesi…. Bilindiği gibi Zilan aşireti lideri Cafer Bey Rus ordusunda generalliğe kadar yükselmiş bir Kürdtür. 1877-78 savaşı sırasında kendisi de Rus ordusunda subay olan oğlu Eyüb 300 hane halkıyla Osmanlıların bölgesine geçiyor. Bu konuda bir hayli belge var. Bunlardan biri İsmail Hakkı’nın 5 Kanunievvel 1293 tarihinde Ahmed Muhtar Paşa’ya şöyle yazıyor: Rusya’nın Zilanlı aşiret Reisi, müteveffa Rusya generali Cafer’in oğlu Eyüb Ağa üç yüz hane halkıyla Osmanlı Salsanatının mübarek mülküne iltica ettiğinden, kendisi İsmail Paşa nezdinde istihdam oldundu”( Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Anadolu’da Rus Muharebesi, 1876-1877, Cilt 1, Petek Yayınları İstanbul, 1985, sayfa 267)
Türklerin burada sözünü ettiği Rus Generali Cafer Ağa 1877 yılında vefat ediyor. Kürdler tarafından Guli Cafer Ağa diye biliniyor. Ünlü Kürd dengbêji Evdalê Zeynikê’nin bir stranında da Guli Cafer Ağa şöyle geçiyor.
Lo Mîro
…
Hayde bavo…
Axayo de siyar be
Mîrê min siyar be
Ji siyara siyarekî rindî karîbar be.
Di ser dilbijûyê Erebî hûr de xar be
Di wêrana Deveboynê de xar be
Şayol li milê teyî rastê ye, nêzîk e
Lêxe, di Sînega Êzdiya re
Di Çemçê re, di warê Huseyîn Axa de xar be
Li ber derê Gulî Cewar Axa
Axayê Torina Kose û Huseyîn Axayê Çok-Deve peya be
Fîncanek qawe vexwe
Bira can û bedena te belav be
Bira ji bona kekê min zewk û şîfa be…[87] Sayın Rohat Alakom, Kars Kürdleri adlı çalışmasında Ali Eşref Bey“in babası Guli Cafer Ağa gibi Rusya’nın saflarında kalıp generalliğe kadar yükseldiğini yazıyor. Diğer oğlu Eyüp ise Osmanlıların saflarına geçiyor.(Rohat Alakom, Rengên Kurdên Qersê, http://www.netkurd.com/?mod=news&option=view&id=885 ) Farklı bölgelerden bir dizi Kürd aşiretinin dışında bir Osmanlı ordusunda görevli olan Kürdler bu savaşa katıldılar. Konumuz Şeyh Ubeydullah olduğundan dolayı gelişmeleri onunla sınırlamak istiyorum. Osmanlı devletinin Şeyh Ubeydullah Nehri’den büyük bir beklentisi vardı. Osmanlı Ordularının Başkomutanı Mustafa’nın 12 Teşrinisani 1293 tarihinde Gazi Ahmed Muhtar Paşa’ya gönderdiği mektupta bu beklenti hakkında geniş bir bilgi vermektedir. Mektubun tümünü aktarıyorum: “Anadolu ordusunun her taraftan takviye edilerek düşman taaruzununun önlenmesi mecburidir. Şeyh Abdullah Efendi(Şeyh Ubeydullah olacak Aso)nin ta Süleymaniye havalisinden Bayezid’e kadar manevi nüfuzu tesirlidir. Az bir müddet zarfında en az altı bin kadar yardımcı süvari askeri tertipleyerek, sizinle kararlaştırılacak mahalle sevkine gayret etmesi için kendisine telgraf çekildi. Sizin tarafınızdan dahi Şeyh Abdullah Efendi’ye münasip bir şekilde tebliğat yapılmasını ve kendisinin taltif edilmesini istiyoruz. Toplayacağı yardımcı askerlerin celp edilmesine, gerek sair cihetlerden gelecek yardımcı askerlerin haklarında devamlı muamele yapılmasına ve nizami asker gibi idare emirlerine dahi layıkıyla itina gösterilerek istihdamlarına ve istifade edilmesine himmet buyurulması bilhassa temenni ve tavsiye olunur efendim”( Gazi Ahmed Muhtar Paşa, age, cilt 2, sayfa 140-141)
Osmanlı Ordularının Başkomutanı Mustafa’nın göndermiş olduğu bu mektupta Osmanlı devletinin Şeyh Ubeydullah Nehri’den büyük beklentileri var. Şeyh Ubeydullah Nehri, savaş cephesine vardığı zaman Osmanlı devleti hem Balkan cephesinde ve hem de Kürdistan cephesinde büyük kayıplar vererek geri çekiliyordu. Yukarıda da belirtiğim gibi savaşa katılan Kürdlerin sayısını tespit etmek çok zor. Fakat, Ermenilerle Kürdler arasında yapılan çatışmalarda Şeyh Celaleddin ile birlikte “Ermeni köylülerin canına ve malına zarar veren Kürtlerin diğer elebaşlıları da sayılmaktadır: Alihan, Fahim Efendi, Haci Hasan Paşa, Musa Bey, Osman, Şeyh Peykar ve Şeyh Ubeydullah’ın” isimleri verilmektedir.( Arsen Yarman, Palu-Harput, Cilt 1 Derlem Yayınları, Nisan 2010, İstanbul sayfa 146)
Ahmet Muhtar Paşa anılarında “Bekir bey refakatinde dördüncü alayın bir kaç bölük süvarisiyle Hesananlı, Sepki ve Mirza Bey ve takımları dünkü gün o cihete doğru sevkolunmuştu.(Ahmet Muhtar Paşa age, sayfa 255) deniliyor.
Osmanlı-Rus savaşı sırasında daha öne Diyarbekir valiliğini yapan Türklerin “Kurt İsmail Paşa” yada “Kurt İsmail Hakkı Paşa” dedikleri “Kürd İsmail Hakkı Paşa” Kars’ın Şüregel Hatunoğulları Kürdlerindendi.(Rohat Alakom, Kars Kürdleri, Avesta Yayınları, 2009, sayfa 140) Kürd İsmail Paşa’nın Kürdlüğü üzerine hem Ermeni ve hem de yabancı basın ve yayın organlarında bir hayli yazı var. İsmail Paşa’da bu savaşa aktif katılıyor. Zaten kendisi Erzurum gibi büyük bir vilayetin ve aynı zamanda savaş cephesi olan bir alanda valilik yapıyordu. Tüm bu Kürdlerin yanında Kafkasya’da kırımlara uğramış ciddi bir Kürd kitlesi Osmanlılara sığınmıştı.. Ayrıca Kars ve Ardahan’ın düşmesiyle yoğun bir Kürd kitlesi iç taraflara geçti ve savaşta yer aldılar.
Çeşitli kaynakların Şeyh Celaleddin dedikleri şaysiyet Bitlis Şeyhlerinden Seyyid Sıbgatullah’ın oğullarından biridir. Bugün bu aile Avrasi Şeyhleri diye biliniyor. Seyyid Sibgatullah Seyyid Taha Hakkari’nin halifelerinden biriydi. 1913 yılında Bitlis’te Mela Selim önderliğinde başlıyan hareketin örgütlenmesine bu aile aktif bir şekilde katıldı. Şeyh Celaleddin öğlu Seyyid Ali bu hareketin en aktif önderlerinden biriydi. Mela Selim, Şeyh Şehabeddin ve Mehemed Şirin ile birlikte Bitlis idam edildiler. Ermeni kaynakları Şeyh Celaleddin’in Ermenilere karşı giriştiği saldırılara bir hayli yer veriyorlar. Arsen Yarman Ermeni roman yazarlarının babası olan Raffi’nin 1884 yılında Moskova’da yayınladığı “ Jalaleddin” adlı romanının Şeyh Celaleddin’in Ermenilere karşı “yaptığı saldırı ve talanları konu aldığını” yazıyor.(Arsen Yarman, age sayfa 222)
Musa bey denilen de yıllar sonra Ermeni bir bayan olan Gulizar Meselesinde dünya basının gündemine oturmuş ve kitaplara konu olmuş Mutki aşiretinin reisiydi. Alixan denilen şahısta o dönemler hem Doğu ve hemde Kuzey Kürdistan’da bulunan Şikak aşiret reisiydi. Bu küçük tabloya gözönüne getirdiğimiz zaman savaşa katılan Kürdlerin sayısı pekte az değildir. Savaş Kürdistan toprakları üzerinde oluyor ve Kürdler kendilerini savaş ortasında buluyorlar.
Yukarıda da vurguladığım gibi Şeyh Ubeydullah Nehri Beyazid’e yani savaş alanıne vardığı zaman Osmanlı ordusu Beyazidi Ruslara bırakmıştı.
Osmanlı ve Rus İmparatorlukları arasından yapılan 1877-78 savaşından sonra yapılan Ayastenfanos ve Berlin antlaşmalarının hayatta geçirmesi meselesinde İstanbul Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan 3 Ermeni rahibini, Bağos Natanyan, Vahan Minasyan( Bardizaktsi) ve Karekin Sirvandsyants’ı bölgeye gönderiyor. Bu 3 Ermeni rahibi bölgedeki gözlemlerini kaleme alıyorlar.
Bu 3 rahip pek tarafsız değiller. Zaten o dönemlerde savaşların din savaşına dönüştüğü bir ortamda iki taraftada tarafsızlığı beklemek saflık olur.
Bilinidiği gibi Beyazid savaşı sırasında Kürdlerin esirlere ve bölgedeki Ermenilere karşı yaptıkları katliamlar meselesi bir çok yabancı konsolosun Türk, Rus ve Ermeni çevrelerinin raporlarına konu olmuştur.
Ermeni din adamı Vahan Minasyan( Bardizaktsi) sınır boylarında bulunan Kürdlerle Ermeniler arasında yaşanan antlaşmalara ilişkin dikkat çekici bilgiler veriyor. Sınır boylarında yaşıyan arkadaşlar kendi büyüklerinden buna benzer şeyler duymuşlardır.
Vahan Minasyan( Bardizaktsi) şöyle yazıyor: “İşte sadece Eçmiyadzin’in duyarsızlığından meydana gelmiş bulunan ikinci dalgası da bu şekilde son buldu. Göçün sebebi Kürdlerin Ermenileri keseceği yolundaki deli saçması bir korku ile Rusya’nın göç edenlere toprak ve para vereceği yolundaki yalan söylentiydi. İlk göçün sebebi ise şuydu: Osmanlı Rus harbinin başlangıcında Rahip Hovhannes Üç Kilise Manastırı’nın korunmasını Kürdlere teslim etmiş. Karşılıklı söz vermişler. Ruslar geldiğinde Ermeniler Kürdleri koruyacak, Türkler geldiğinde Kürdler Manastırın talan edilmesine engel olacaklarmış. Bu esnada Der Ğugasof(Ermeni asılı Rus Subayı- Aso)un akıncı bölüğü manastıra vardığında burasını Türk karargahı zannederek saldırmış. Manastırı bombalayarak kilise hariç her şeyi yakıp yıkmış, Kürdlerde de koyun misali tek tek kurban olmuşlar. Rahip ise Türk taraftarı ve Rus karşıtı olduğu için haç ve künlükle karşılama yapmadığı için Der Ğugasof tarafından azarlanmış. Kürdlerin Ermeni manastırında öldürülmesi de doğal olarak cıvar Kürdlere Ermenilerin sadakati ve samimiyeti konusunda kötü etki yapmış. Kısa süre sonra Rus Ordusu Osmanlı Ordusu önünden geri çekilmek zorunda kalınca Ermeniler, Kürdlerin Van tarafından gelip intikam için Ermenileri keseceğinden korkarak öküz arabalarına doluşup göç etmeye kalkmışlar. Bu kalabalık göçmen grup, geri çekilmekten olan Rus ordusuna engel olduğundan Der Ğugasof top atışlarıyla yol açılmasını emretmiş…. Göç yazın en sıcak günlerinde gerçekleştiğinden, halk Yerevan Ovası ve Eçmiyadzin yakınlarında korkunç bir kırım yaşadı. Acaba Kürdlerin Ermenileri kıracağı doğrumuydu? Hayır. Zira göçetmemekle direnen bazı Ermeniler özellikle Katolikler böyle bir kırıma uğramadılar. Sadece bazı köylerde Kürd ve Türk kaçaklar tarafından bir kaç Ermeni öldürülmüştür. Aynı şekilde İsmail Hakkı Paşa(Kürd-Aso) kuvvetleri Bayezid’I kuşattığında Ruslar içerden, Osmanlılar dışardan 22 gün boyunca karşılıklı top atışında bulundukları esnada, Der Ğugasof gelene kadar, 90’dan fazla Ermeni ölmüştür. Türkler tarafından soyulan Bayezidli Ermeniler korku içinde İran Ermenilerine Maku şehrine sığınmışlar”( Arsen Yarman, age Cilt II, sayfa 70-71))
Arsen Yarman, Vahan Minasyan( Bardizaktsi)ın ve diğer rahiplerin Kürdlere ilişkin bir dizi ipe sapa gelmez söylemlerine karşı hiç bir kuşkusu yok. Sanki hepsi tarihsel gerçeklermiş gibi sunuyor. Fakat yukarıda aktardığım Vahan Minasyan( Bardizaktsi)ın alıntısına kuşkuyla yaklaşıyor.
Kürdlerle Ermenilerin, Türkler ve Rusların gelmeleri durumunda birbirlerini koruma girişimleri Kürdler arasındada yaygın bir şekilde anlatılır.
Ermenilerde Kürdler gibi İran, Osmanlı ve Rus imparatorlukları arasında parçalanmışlardı. Fakat bu parçalanmalara rağmen Ermeniler arasında hem dinsel ve hemde etniksel dayanışma vardı. 1877-1878 yılında Rusya ve Osmanlılar arasında yapılan savaşta Rus ordusunun Kars ve Beyazid cephe komutanları Loris Melikov, Lazarev ve Der Ğugasov gibi Ermeni asılı subaylardı. Her ne kadar bazı Ermeni çevreleri zorlama tezler geliştirselerde Rus ordusunun ilerlemesi Osmanlı Ermenilerin saflarında sempatiyle karşılanıyordu. Rusya’nın denetimi altında ve işgal ettikleri bölgelerde katliamlara maruz kalan, mal ve mülklerine el konulan ve göç eden Kürdlerin tavrıda tam tersiydi. Fakat ne yazık ki bugüne kadar Osmanlı ve Rus savaşları sırasında Kürdlere karşı yapılan katliamlar, mal ve mülklerine el koyma ve zorunlu göçleri hakkında hiç bir araştırma yok.
Son yıllarda ve özellikle Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra Ermeni kökenli “yazar” ve “araştırmacılar” dan Kürdlere ilişkin olumlu bir şey bulmak çok zordur. Hatta Kürdlere ilişkin klasik ve vicdanlı Ermeni yazarlarının yazdıklarını dahi sorgulama ve inkar etme girişimleri bir hayli ilerlemiş durumdadır. Bir dizi Ermeni çevresi Kürdlerden farklı milletler ortaya çıkarma çabaları içindeler. Aslında önce Kürdlere “asimile olmuş Ermeniler” tezi dayatılır. Bu tez tutmayınca “siz Kürd değil farklı milletsiniz” tezi ortaya atılır. Yani anlayacağınız hepsi başımıza “dil ve Kürd uzmanları” kesilmiş durumdalar!!! Son Karabağ savaşında binlerce Kürd öldürüldü, yerinde ve yurdundan edildi, evlerine, mal ve mülklerine Ermeniler tarafından el konuldu. Fakat ne yazık ki bir kaç Kürd çevresi dışında kimse 20.yüzyılın son günlerinde Ermeniler tarafından yapılan kıyıma ses çıkarmadı. Ermenilerde ise tek bir kişi Kürdlere karşı yapılan insanlık dışı teröre ses çıkarmadı. Kürdlerde ulusal bilinç ve kollektif hafıza olmayınca tuzaklara düşmeleri de daha kolay oluyor.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonrası bölgeye giden 3 Ermeni rahibi de taraflı bir gözle gelişmeleri okumuşlar. Osmanlı ve Rus savaşının dinsel bir savaşa dönüştüğü bir ortamda bu din adamlarından farklı bir şey beklemek doğru değil. O savaş esnasında Müslüman Kürd din adamlarıda durum değerlendirmesi yapsaydılar, pek farklı bir sonuç çıkmazdı.
İşte tam burada farklılık arz eden Kürdistani bir perspektifle ortaya çıkan Kürd, Ermeni ve Asurileri tek bir bayrak altında İran ve Osmanlı devletlerine karşı bağımsız ve birleşik bir Kürdistan için harekete geçirmeye çalışan Şeyh Ubeydullah Nehri olayı vardır.
Şeyh Ubeydulah savaş alanına vardığında Osmanlılar Kars, Ardahan ve Beyazid gibi şehirlerde yenilgi almış ve geri çekilmeye başlamışlardı.
Daha önce de vurguladığım gibi Şeyh Ubeydullah Osmanlı Rus savaşına katılmaya pek gönülü değildi. Fakat, bir çok alanda Kürdler kendilerini savaşın ortasında buldular. Sonuçta savaş Kürdlerin kapısına gelmişti. Şeyh Ubeydullah’a bağlı, yani Nakşibendi tarikatına bağlı bir çok Kürd farklı amaçlarla da olsa savaşa gitmeye başladılar. Şeyh Ubeydullah savaşın başlamasından aylar sonra savaş alanına gitti.
Şeyh Ubeydullah Nehri önderliğinde savaşa katılan Kürdler bağımsız bir güç olarak katıldılar. Yani savaşa katılan Kürdler teorik olarak cephe komutanlığına bağlı olmalarına rağmen emir ve direktiflerini Şeyh Ubeydullah ve diğer Kürd liderlerinden alıyorlardı. Kürd birliklerine Kürdler komuta ediyordu.. Osmanlı Kürd ilişkilerinde bu gelişme yeniydi.
Rus araştırmacısı Aviryanov’da Kürdlerin “kutsal Şeyhlerinin” komutasında savaşa katılmalarını bir ilk olarak görüyor. Kürd Şeyhlerinin başlarına bir Türk ‘ü getirmelerini Kabul etmediklerini, Osmanlı devletinin de Kürdlerin katılımı sağlamak için onlara insiyafı bıraktığını söylüyor. (Aviryanov, Kurd, Le Cengi Legel İran U Turkiya da, Silemani, 2004, sayfa 233- 236)
Kürdlerin savaştığı Beyazid cephesinde Ruslar yenilgi alıyor.
Halfin’in anlatımlarına göre Beyazid kuşatmasında 7 bin cıvarında Kürd yer aldı: “Ayrıca , Rus işgali altından bulunan Beyazid, yönetiminde on bin asker bulunan ve bunların ortalama olarak yedi bini düzensiz Kürd askerlerinden oluşan oluşan Faik Paşa kuvvetleri tarafından kuşatıldı. 22 gün Beyazid kalesinde mahsur kalan Rus askerleri, sonuçta burayı terketmek zorunda kaldılar.”(Halfin, XIX. Yüzyılda Kürdistan Üzerinde Mücadeleler, Komal Yayınları, İstanbul 1992, sayfa 74-75)
Garo Sasuni ise “bundan önceki her iki Rus-Osmanlı savaşında Kürdler açık olarak Rus taraftar idiler ve Rus ilerlemesiyle Kürdistan’ın bağımsızlığı umudu içindeydiler. Halbuki 1877 savaşı esnasında Kürdlerin siyasetleri tamamen değişmiş olduğundan büyük bir ordu ile Ruslara karşı Osmanlıların yanında savaşa katıldılar. Kürd ordusunun kumandanları Şeyh Ubeydullah, Şeyh Celalettin ve Ubeydullah’ın küçük oğlu Şeyh Abdulkadirdi. Bunların emrindeki 50.000 Kürd, Beyazid kesiminde savaşa girmelerine rağmen kesin olarak perişan oldular. Dağılan Kürdlerle birlikte Şeyh Ubeydullah ve Cemaleddin Van’a vardıklarında Van’ın yeni valise Şeyh Celaleddin’I zehirleterek öldürttü.”( Garo Sasuni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. YY’dan Günümüze Ermeni Kürd İlişkileri, Med Yayınları, İstanbul, 1992, sayfa 100)
Hatta Garo Sasuni, Şeyh Celaleddin’nin “Sultan Abdulhamid’in talimatı öldürüldüğüne dair söylentilerden” söz ediyor.
Osmanlıların safında savaşa katılan Kars, Ardahan, Beyazid ve Erzurum cephelerinde savaşa katılan Kürdlerin sayılarını tespit etmek çok zordur..Bir dizi farklı rakamlar verilmektedir. Ayrıca Balkan Cephesinde savaşa katılan Kürdler var. Türkler ise yüzyıl boyunca Kürdlerin ulusal varlığını inkarı temelinde belgelerle oynayarak yada bir dizi belgeyi yok ederek uyduruk bir tarih ortaya çıkardılar. Ahmed Muhtar Paşa’nın anıları Kürdlerin inkarı temelinde kaleme alınmıştır. Bir de 1877-78 savaşı sırasında Osmanlı subaylarıyla Şeyh Ubeydullah ve Şeyh Celaleddin arasında yaşanan sorunlar, çatışmaya varan ortam ve 1880 tarihinde Şeyh Ubeydullah önderliğinde gelişen hareketle birlikte bir dizi tarihi gerçekler alt üst edildi. Bundan dolayı savaşa katılan Kürdlerin sayısı ve savaşta oynadıkları gerçek rollerini Türk kaynaklarında tespit etmek zor.
Şeyh Ubeydullah Nehri’nin önderliğinde gelişen 1880 Kürdistan Devrimi döneminde yaşamış Qaçar Şahı Nasreddin’in yanlısı İskender Xuryanis’in Farsça yazdığı “Nasreddin Şah Döneminde Şeyh Ubeydullah Şemzini Devrimi” adlı eserinde “Osmanlı Rus savaşı sırasında Şeyh Ubeydullah bir avcı gibi sisli/dumanlı bir ortamda bir dizi av elde etti. Şeyh Ubeydullah oğlu Şeyh Sıddık ve diğer Şeyhlerle Beyazid’ta savaşa girerek başarı elde ettiler ve Osmanlıların sempatisini kazandılar” .( Mucteba Burzuyi, Barudoxi siyasi Kurdistan 1880-1946, Dezgayi Mukriyani, sayfa 66)
Yine İskender Xuryanis sözünü ettiğimiz eserinde Şeyh Ubeydullah ve yandaşlarını düşman olarak görmesine rağmen Osmanlı Sultanına bağlılık göstermediklerini şöyle ifade ediyor: “ Şeyh Ubeydullah ve müridleri hiç bir zaman Osmanlı devletinin taraftarı olmadılar ve Osmanlı devletine bağlılık göstermediler”( .( Mucteba Burzuyi, age, sayfa 66)
Aviryanov’da “Şeyh Ubeydullah’ın 1877-78 savaşında Kürd savaşçılarının örgütlenmesinde Türk devletine az hizmet yapmadı” diyor.(Aviryanov, age, sayfa 239)
Ahmet Muhtar Paşa’da Anılarında Beyazid savaşını gündeme getiriyor ve Kürdleri suçluyor. Bilindiği gibi Osmanlı orduları savaşın başından itibaren Kars, Ardahan ve Beyazid gibi alanlarda yenilgi almış ve yoğun bir şekilde Ruslara teslim olmuşlardı. “Doğu Cephesi”nin başında ise Ahmet Muhtar vardı. Balkan bölgesinde de yoğun bir şekilde yenilgi alıyor ve savaş cephesini terkediyorlardı.. Ruslar ise İstanbul’u almayı hesap ediyordu. Ahmed Muhtar Paşa kendi beceriksizliğini gizlemek için savaş sırasında kendisiyle çelişkiye düşen, savaş alanını terkeden ve Osmanlı devletine karşı bağımsız Kürdistan için direnişi örgütleyen Şeyh Ubeydullah Nehri ve arkadaşlarını suçlamayı tercih ediyor. Yani anlayacağınız kendine göre bir tarih yazmaya çalışıyor. Ahmet Muhtar’ın anlatımlarına göre Erzurum Valisi aracılığı ile bazı şeyhler İstanbul’a savaşa katılacaklarına dair söz vermişlerdi. Fakat, kendisi bu işe rıza göstermediğini iddia ediyor.
Ahmet Muhtar Paşa’nın verdiği bilgilere göre “Şeyhlerden halife Fehmi efendi ise 550 başı bozuk asker ile 14 Mayıs’da Bargiri’ye geldi…………….. Şeyh Abdullah Efendi(Şeyh Ubeydullah olacak-Aso)nin 3800, Şeyh Hamza Efendi’nin 800 kadar getirdiği askeri silahlandırmış…………….. 30 Mayıs 1293 günü Şeyh Celaleddin namında bir zatın müridlerinden tertip ettiği ve iki tabur şekline koyduğu 1440 kişilik bir kuvvetin Şeyhleriyle beraber Bargiri’ye geldikleri öğrenildi.”(Ahmed Muhtar Paşa, age, cild 1, sayfa 152)
Daha öncede aktardığım bazı alıntılarda Kürdler, işgal altında bulunan Beyazid’ı dört bir yandan kuşatıyor. Rus askerleri uzun bir süre Beyazid Kalesini savunmaya çalışıyor. Bu esnada “teslim olmaya çalışan askerler” Kürdler tarafından öldürülüyor.
Ahmet Muhtar Paşa öldürülen esirler meselesini şöyle anlatıyor: “ Harbin ilk başlangıcında Beyazid’de mahzur kalan düşman askerleri teslim olmaya kalkıştılar. Fakat, sağ cenahım olan Van fırkası refakatındaki başı bozuklar ilk çıkıp esareti kabul edenleri kesmek rezaletini gösterdiler. Buna karşı dahilde olup henüz çıkmayan mahzurlular içerde kapanıp yeniden ateşe başladılar. Otuz kadar askeri katletmeleri mucizatı kafiyye addedilerek, ancak etrafa yeniden günlük emirler verilmekle iktifa edildi………………………… Özellikle Beyazid Kolordusu refakatinde olan Hemawend Kürd atlılarının gerek bizim, gerek düşman köylüleri hakkında reva gördükleri mezalim ayyuka çıkmışsa da hep anonim kaldığından şahsi tayin ile faili cezaya çarptırmak mümkün olmazdı”(Ahmet Muhtar Paşa, age, Cilt II, sayfa 213)
Ahmet Muhtar Paşa’nın “Hemawend Kürdleri” dedikleri Güney Kürdistan’da Şarezor ve Suleymaniye bölgesinde yaşıyan yıllarca Osmanlı ve Fars sömürgecilerine karşı mücadele eden ünlü bir Kürd aşiretidir. Büyük sürgünlere maruz kaldılar. Osmanlı devleti tarafından tutsak edilen Hemawend aşiret mensupları Afrika, Filistin, Balkan ve Anadolu’nun bir çok bölgelerine sürüldüler. Bugün Ankara Kürdlerin bir kesimi ve Bedrettin Dalan gibi şahsiyetler sürgün edilen Hemawendlilerdir. (Kısmen Hemawendleri merak eden arkadaşlar için ekte Prof. Dr. Kemal Mazhar ile Baron Nolke’nin Hemawendlere ilişkin yazdıklarının linklerini yayınlıyorum. Yıllar önce bu iki yazıyı çevirerek Newroz.Com okuyucularına sunmuştum. https://newroz.com/tr/politics/344600/baron-nolke-ve-hemawendler
https://newroz.com/tr/forum/339624/ajan-hain-edebiyat-ve-mu-r-heme-suleyman-hemawend-olay )
Bilindiği gibi Hemawend Kürdleri Kadiri Tarikatına Berzenci Şeyhlerine bağlılar. Beyazid savaşına “Kürdistan Kralı” Şeyh Mahmud Berzenci’nin babası, İttihat ve Terakki yöneticileri tarafından Musul’da alçakça katledilen Şeyh Said’de katılmıştı.
Ahmet Muhtar Paşa suçların “anonim” oluşundan dolayı “cezalandırma mümkün olmadı” diyor. Tabi ki bu söyledikleri doğru değildir. Ahmet Muhtar Paşa ve diğer Osmanlı generallerinin Kürdleri cezalandıracak güçleri yoktu. Kürdleri cezalandırma girişimleri oldu karşılarında Şeyh Ubeydullah gibi Kürdlerin “Bavê Kurdan” dedikleri bir lider vardı.. Çünkü, Kürdler kendi Kürd komutanlarının dışında başka bir komutanlık tanımıyorlardı. Eski de Osmanlılar Kürdleri savaşın ön cephelerine gönderip kırdırtıyorlar ve Kürdlerin sırtında savaşların nimetleri üzerine oturuyorlardı. Bu savaşta onlara karşı çıkan, bağımsız hareket eden, Kürd askerlerin haklarını savunan ve gerektiğinde savaş alanını terkeden Şeyh Ubeydullah gibi bir lider vardı.
Ahmet Muhtar Paşa gibi Osmanlı komutanların bu savaşta hazmetmedikleri Şeyh Ubeydullah’ın bu tutumuydu.
Beyazid kuşatması olayı Kürdler olmadan gerçekleşmezdi. Bazı kaynaklar sadece bölgede 20.000 Kürdün savaşa katıldığını yazıyor. Mesela “Les Russes et Les Turcs, Manceaux Editeur 1877 Paris” adlı eserde “ Faik Paşa Şeyh Celaleddin’den kendisine gönülü asker göndermesini rıca ediyor. Şeyh Celaleddin kendisine Haydaranlıların içinde olduğu 20.000 kişi gönderiyor.(age, sayfa 322)
Yine aynı eserde Beyazid şehrinin Rus birlikleri tarafından işgal edilmesinden s