Keldani Başpiskoposun Anlatımlarıyla Revandiz Mîr´i Paşayê Kore ve Mîr Alî Begê Êzîdî
Aso Zagrosî
Mîrê Kore, Mehemed Paşa yada Mîrê Rewandiz olarak bilinen Kürd şahsiyeti hakkındaki belge büyük bir ihtimal ile Keldani Başpiskoposu Addai Şêr tarafindan kaleme alınmıştır.
Addai Şêr, Kürdlere ilişkin yayınladığı belgelerin giriş bölümünde “ Mîrê Kore’ye ilişkin belgeyi eskide onun hizmetinde bulunan Şaklawa’lı bir ihiyarın anlatımlarından derledik” diyor.
Addai Şêr’in kendisi de bir Şaklawalı olarak Mîrê Kore’nin hizmetinde bulunan ihtiyar bir Şaklawalının anlatımlarına dayanarak Rewandiz’ın Musul’a 42 saatlık uzaklıkta bulunduğunu, dağın tepesinde kurulduğunu ve kenarında Büyük Zab’ın aktığını yazıyor. Rewandiz Pers ve Türk Kürdistan’ı arasında bir düğüm noktasıdır. Rewandiz, merkez kazadır, doğuda Pers, batıda Zebari kazası, kuzeyde Bradost ve güneyde Koy Sancaq ve Erbil ile komşudur. Rewandiz’da hepsi Kürd olan 800 aile yaşıyor ve 282 köyden oluşuyor.
Geçen yüzyılın ilk yarısında Mîrê Kore olarak adlandırılan yiğit Kürd Emirlerinden biri Rewandiz’da nam saldı.
Mîrê Kore ve Paşayê Kore olarak da bilinen Mehemed Paşa(bir gözü kör olduğundan kore olarak biliniyordu) babası Mustafa Paşa’nın ölümünden sonra yerine geçti. Mîrê Kore, hükümdarlığını sağlama almak amacıyla küçük kardeşi Resul hariç tüm kardeşlerini öldürdü. Mîrê Kore başa geçtikten sonra çevresine çok geniş bir Kürd kitlesini topladı ve zor yoluyla Rewandiz çevresindeki bölgeleri denetim altına aldı. Mîrê Kore çevresindeki bölgeleri denetim altına aldıktan sonra Osmanlı devletine karşı bağımsızlığını ilan etti.
Rewandiz’ın önemli sınır bölgeleri Erbil’den Rewandiz’a kadar olan Xoşnaw bölgesi, Büyük Zap’tan Koy Sancaqa kadar olan bölgede 3 büyük aşiret vardı. Mîrê Kore, 1820’ye doğru bu aşiretlere saldırdı, Mir Mahmalli, Mir Essu ve Peşt Galli’yi öldürürerek bölgeyi hakimiyeti altına aldı.
Mîrê Kor, 1831 yılında Erbil’e (Hewlêr) saldırdı ve şehri ele geçirerek adamlarından birini Vali olarak atadı. Küçük Zab’a yakın olan Altın Köprü’yü, Koy Sancağı ve Ranya’yı ele geçirerek Suleymaniye’ye kadar dayandı.
Mîrê Kore, 1832 yılında hemen hemen tüm Asuri köylerini işgal ederek Musul’un kapılarına kadar tahriplerini dayattı. 9 Mart tarihinde Êzîdî köyü olan Htara’yı talan etti, tüm yaşlıları katletti, kadın ve çocukları esir olarak götürdü. 15 Mart’ta Alqoşa yöneldi. Alqoşlular gelecekte Keldani Patriki olacak ve o dönem Amediya Piskoposu olan Joseph Audo ve Rabban Hormizd Manastır’ın büyüğü olan Gabriel Dambo ile birlikte Bet Edri dağına sığındılar. Gabriel Dambo başında bulunduğu kurumu onaylatmak amacıyla Papa Gregoire XVI ile görüşmüş ve Roma’dan Alqoşa yeni dönmüştü. Mîrê Kore’nin Kürdleri onları takip ederek , kadın, çocuk ve yabancılar hariç 172 erkek öldürdüler. Bu arada Manastır’ın yöneticisi Gabriel Dambo’yu de öldürdüler. Öldürmek amacıyla Piskopos Audo’ya da saldırdılar, fakat, dualarına çarptıklarından dolayı üstünde bulunan her şeyi almakla yetindiler.
Mîrê Kore, bundan sonra Şêxan köylerine ve diğer Êzîdî köylerine saldırdı ve oralarda korkunç katliamlar yaptı. Êzîdî Mîr’i Ali Beyi esir olarak Rewandiz’a götürdü. Ali Bey Müslümanlığı kabul etmediğinden dolayı öldürüldü.
Êzîdî Mîr’i Ali Bey’in esirlik süreci üzerine bir stran vardır. Rewandiz ve Xoşnaw Kürdleri hala severek o stranı söylüyorlar.
Addia Şêr’in Fransızça’ya çevirdiği Ali Bey’e ilişkin stran :
“Paşa diyor: ‘Bana aşiretlerden bir ordu toplayın, Tiyari bölgesine saldıracağım, bölgeyi ele geçirmek çok zordur. Bu bölge halkı File ve dinsizdir, hiç bir Müslüman yoktur. Ben tüm Filelerin kökünü getireceğim, Muhamed’in dinini yayacağım ve orada çok altın ve para toplayacağım’..
Soraw Çawo diyor: ‘ Biz Tiyari bölgesini işgal edemeyiz!!! Yaşasın Paşa!!!!! Rumlar(Addia Şêr Rum kelimesine düştüğü dipnotta Romalılar ilişkin kullanılan terimi Kürdler Osmanlılar içinde kullanıyor diyor)ın kendisi dahi bu bölgeyi ele geçirmediler. Biz Bedinan Zab’ını( Addia Şêr buraya Büyük Zap’ın Behdinan ve Soran mıntıkası arasında sınır olduğuna dair not düşüyor) geçeceğiz ve Musul bölgesini işgal ederiz. Orada File ve Dasni(Êzîdî)ler var. Bu sondakiler Şeytana tapar, biz tüm o iffetsizleri katleder Paşaya çok altın ve para getiririz ve Müslümanların dinini yayarız’…..
Paşa: “Benim savaşlarım Rumların kine benzemez, eğer ben istersem fetihlerimi Erzurum’a kadar götürürüm, Allah hariç kimseden korkmuyorum. Ama senin önerini kabul ediyorum, biz Dasnileri öldürmek için Behdinan Zab’ını geçeriz .’
O akşam Paşa sarayında hazırlıklara başladı. Ertesi günü çadırlarını Behdinan Zab’ın üzerine açtılar. Paşa’nın çadırları, kırmızı, sarı ve beyaz renklerden oluşuyordu. Çadırların direkleri kırmızı renklere boyanmıştı. Bu çadırlar Erbil’in en kabiliyetli ustaları tarafından yapılmıştı.”
Bir derwiş Ali Bey’in Sarayına kadar ulaşıyor ve Ali Bey’in annesine şöyle sesleniyor: ‘Xatun ben Soran mıntıkasından geliyorum. Bir Paşa memlekete peyda oldu. Bir zorba, bir dinsiz ve acımasızdır. İnsanların el ve ayaklarını kesiyor, gözlerini çıkarıyor, boğuyor ve öldürüyor. Bu onun işi’……..
Xatun oğlu Ali Bey’e : “ Rola katırları hazırla, babanın hazinesini aç ve onu Paşa’ya götür’ diyor.
Ali Bey annesine: ‘Oda ne yapacağımı bilmiyorum. Tek başına gitmekten de bir ordu ile birlikte gitmekten de korkuyorum.’
Ali Bey doru atına binerek, beyaz uzun beyaz cüppesinin eteklerini rüzgâra bırakarak, elini yaldızlı mızrakın üzerine koyarak tek başına Musul ovasına inmeye başladı.
Paşayê Kor Ali Bey’in gelişini görünce komutanlarına dönerek : ‘Siz diyorsunuz ki Ali Bey bir Emirdir. Hayır, ben size diyorum ki, o bir Prens, o bir vezirdir’ diyor.
Paşayê Kor Ali Bey’e ‘Ali Bey bana diyorlar ki sen bir kafirsin ve şeytana tapıyorsun. Sen bilmiyormusun tek bir Allah var? Sen bilmiyormusun iki Allah yok? Haydi Ali Bey söyle: ‘ La İlah İlla Allah we Muhammed Resul Allah’
Mîr Alî Begê Êzîdî, Mîrê Kore’ye dönerek: ‘Bu soruyu bir kenara bırak!!!! Beni Musul köprüsüne bırak ben tüm kervanları soyarım, sana çok altın ve para toplayacağım’.
Mîrê Kore, Mîr Alî Begê Êzîdî’ye : ‘İslamı Kabul et sana tüm şerefleri bahş edeceğim. Bedbahtlık o orduya ki sen şefi değilsin!!!!’
Mîr Alî Begê Êzîdî: “Paşa xoş bi(metinde bu Kürdçe cümle var) eğer müslümanlar sayıca çoksa , benden dolayı sayıları azalmaz. Eğer Müslümanlar az ise benim ile sayıları artmaz’ diyor.
Mîrê Kore: ‘ Tutuklayın onu, üzerinde olan her şeyi alın ve onu başkent Rewandiz’a götürün. Şimdi size izin veriyorum, önünüze çıkan herkesi öldürün’ diyor.
Addaî Şêr stranı burada kesiyor ve şöyle yazıyor: ‘Stran’nın devamında Ali Bey’in eşi Mîrê Kor’ın Kampına geliyor ve eşinin sağlık durumunu soruyor. Ali Bey’in eşi Mîrê Kor’e Ali Bey’in sağlığı karşılığında tüm hazineyi vereceğine dair söz veriyor. Mîrê Kor 16 adamını Ali Bey’in eşiyle birlikte hazineyi getirmek amacıyla gönderiyor. Yol boyunca Mîrê Kor’ın adamlarından biri Ali Bey’in güzel eşine aşık oluyor ve onu kendisine kazanmaya çalışıyor. Bu arada Ali Bey’in eşine kocasının çoktan öldürüldüğünü söylüyor. Ali Bey’in eşi cesaretini topluyor ve kendisine aşık olan adama istediğini yerine getireceğini söylüyor. Hazinenin bulunduğu alana vardıkları zaman Mîr Alî Begê Êzîdî’nin eşi Mîrê Kor’un tüm adamlarını öldürtüyor ve hazineyi Sigar(Şengar olması lazım) şehrine taşıyor”
Mîrê Kor, Alqoş’dan ayrıldıktan sonra kardeşi Resul Bey, kardeşi Mele Yahya(Mele Yahya Muziri olacak-Aso)nın teşvikiyle bölgeye dönüyor, sığınakları bulmak amacıyla halka eziyet veriyor.
1833 yılında Mîrê Kor, Akrê şefi Suleyman Ağa’ya karşı savaş açıyor ve onu yendikten sonra Zibar ve Akrê’yi ele geçiriyor. Paşayê Kor, daha sonra Amediye’ye saldırıyor, şehri ele geçirdikten sonra kardeşi Resul’u vali olarak görevlendiriyor.
Addaî Şêr’in anlatımlarına göre Mîrê Soran saldırılarını Zaxo’ya ve hatta Cizire’ye kadar sürdürüyor. Mîrê Soran bu saldırı esnasında durumu kritik olan meşhur Bedirxan Bey’e yardım etmiştir. Siirt geleneği ve Botan köylülerinin anlatımlarına göre Bedirxan Bey iktidarının ilk yıllarında otoritesinin gün geçtikçe zayıfladığını görüyor ve yeğeni Seyfeddini(Kürdler Sewdîn diyor) Paşayê Kor’den yardım almaya gönderiyor. Mîrê Kor, Botan’a geliyor, Bedirxan’ın düşmanları olan ağaları yenerek müşterisinin iktidarını sağlamlaştırıyor. Bu çatışmalarda Mîrê Kor, başkalarının yanında meşhur Mustafa Paşa Mîrî’nın babasını da öldürüyor .
Bu arada Êzîdîler Mîrê Kor’e karşı ayaklandılar ve oradaki yetkili adamını öldürdüler. Mîrê Kor, Said Hasan ve Reşwan’ı bölgeye gönderiyor. Êzîdîler Musul’a sığınmaya çalıştılar, fakat Musullular onları şehire bırakmadılar. Bu sefer Êzîdîler, Dicle’nin sol yakasında bulunan Nebi Yunus’a çekilmeye çalıştılar ve oradan da geri püskürtüldüler. Bunun ardından Êzîdîler eski Sennaşerib sarayının bulunduğu Qoyençak tepesine sığınmaya çalıştılar, fakat orada hunharca katledildiler.
Bu Kürd Emiri’nin bağımsızlığı Bab-i Ali’nin dikkatını Kürdistan üzerine çekti.
Osmanlı devleti biri Bağdat’tan Ali Paşa’nın komutasında ve diğer ise İstanbul’dan Reşid Paşa’nın komutasında iki orduyu Rewandiz üzerine gönderdi. İki ordu Rewandiz’ı kuşatılar, bir savaş oyunu sayesinde onu yakaladılar ve esir olarak İstanbul’a götürdüler.(1836)
Anlatılanlara göre Sultan 2. Mahmud Reşid Paşa’nın ricası üzerine Paşayê Kor’u af ediyor ve bir Ferman ile memleketine geri gönderiyor. Bağdat’ta bulunan ve Paşayê Kor’den nefret eden Ali Paşa bu haber alır almaz, İstanbul’a ders alınacak bir masalı içeren bir mektup yazıyor.
Sultan’a yazdığı bu mektupta Ali Paşa:
“Zamanında İstanbul’da yaşlı bir çift vardı. Bu çiftin kendilerini sürekli olarak rahatsız eden bir kedileri vardı. Çift kediden kurtulma kararı alıyorlar. Fakat, kedi evde büyüdüğünden dolayı kendi elleriyle kediyi öldürmek istemiyorlar. Çift bir kaç defa kediyi şehrin dışına bıraktı, fakat her seferinde kedi geri döndü. Sonuçta söz konusu olan yaşlı çift kedinin ayakları ziftleyerek denize atıyorlar. Sultan bir gün Bosfor’un kenarında gezerken deniz üzerine yüzen kediyi görüyor. Sultan hemen adamlarına kediyi kurtarmak amacıyla emir veriyor ve kurtulan kediyi kendi himayesine alıyor. Sultan hemen bir Ferman yazarak kedinin boynuna bağlıyor ve kediyi sahiplerine gitmesi için serbest bırakıyor. Kedi sahiplerine vardığı zaman, sahipleri kedinin boynunda bulunan kutuyu açtıklarında gördükleri Sultan’ın Ferman’ı karşısında hayrette düşüyorlar. Kedi sahipleri kendi kendilerine “biz ne bahtsız insanlarız, bizim kedimizin eskide Fermanı yoktu biz onunla başa çıkmadık, şimdi ise Fermanı var kim ona karşı bir şey söyleyebilir? diyorlar”
Sultan verilen mesajı anlıyor ve Mîrê Kor’u öldürtüyor.
Rewandiz Miri , zeki, cesur, fakat acımasız biriydi.
Küçük bir hata onun tarafından çok acımasız bir şekilde cezalandırılıyordu.
Onun hakkında şu anekdot anlatılıyor:
“Erbil bölgesinde bir köylü Rewandiz’a gidiyor. Bir bağdan geçerken şansızlığından olacak bir narı koparıyor. Bahçeci narı koparan köylüyü Paşayê Kor’e şikayet ediyor. Mîrê Soran hemen adamlarını gönderiyor, narı koparan köylünün sağ kolunu kestiriyor. Fakat, Mîr aynı zaman da küçük bir hatadan dolayı köylüyü şikayet eden bahçecininde dilini kestiriyor.
Kürdlerinde çok ihtiyaç duydukları bu sert cezalandırmalardan dolayı Mîr’in hanedanlık alanında hırsızlara rastlanmazdı.
Bir ihtiyar adam bana şu olayı anlatmıştı: ‘Bir gün ben Şaklawa’dan Rewanduz’a gittim. Ben yolda para dolu bir kutu gördüm. Mîr’in korkusunda kutuya dokunamadım. Ben beraberimde Rewanduz’da bulunan arkadaşlarıma ve akrabalarına bir torba hurma götürmüştüm. Yolda hurma torbasını kaybettim/unutum. Rewanduz’dan geri dönerken para kutusu ve benim hurma torbam yerinde duruyor. Kimse korkusunda onlara dokunmamıştı.
Ben yaşlı adama : ‘sen parayı kimse seni görmeden alabilirdin’ diye sordum.
Yaşlı adam: ‘ Hayir Mîr’in adamları pusu kurabilirlerdi. Eğer ben paraya dokunmuş olsaydım, hemen beni Mîr’e götürürlerdi ve Mîr beni orada öldürürdü.
Mîrê Kor, hanedanlığının sınırları içinde hiç kimsenin zengin olmasını istemiyordu. O herkesin eşit olmasını istiyordu. Mîr’in bölgesinde birilerin zenginliğinden söz edildiği zaman, hemen Mîr harekete geçer sefalete düşürmeksizin var olan servete el koyardı. Mîr bahtsız zenginleri tutuklatır, işkenceye tabi tutar ve gereken parayı alır ve fakirlere dağıtırdı.
Mîrê Kor’ın iktidarı döneminde Erbil’den bir saat uzaklıkta kuzeyde bulunan Einkawa köyünde iki Keldani şehidlik nişanını aldı.
Bir kaç yıl önce bölgede kıtlık baş gösterdi. Çok zaruri ihtiyaçlardan dolayı bazı Keldaniler islamı kabul ettiler. Fakat, sonradan bu yaptıklarından pişman oldular. Mîrê Kor, 1831 Eylül’ünde Einkawa’dan geçerken bunlardan biri olan Elia Abdoka’yı tutuklattı ve yeniden İslam’a dönmesi için işkenceye tabi tutu. Fakat, Elia yeniden Müslüman olmak etmediğinden dolayı öldürüldü.
İki yıl sonra 1833’un Ekim ayında Mîr’in Erbil sorumlusu Bekir Beg Buya Soura’yı yeniden din değiştirdiğinden dolayı öldürtü.
Aso Zagrosi