Yaşar Hanım’ın Anılarında: İhsan Nuri Paşa(3)
Yaşar Hanım’ın Anılarında: İhsan Nuri Paşa(3)
Aso Zagrosi
Dr. Ali Haydar konuşmasında devamla “sen Türk olduğundan dolayı sana satmıyorum” gibi sözleri Kürdler anlamazlardı ve söylemezlerdi. Devlet, İhsan Nuri’yi çok iyi tanıyor. İhsan Nuri’den korkmak devletin hakkıdır. Bura da baldırı çıplak Kürdler bizlere ve orduya yaşamı haram etmemişler mi? Kürdler tüm geliş ve gidişleri tehlikeye sokmuşlar.
Eğer yarın vicdansız biri devlete bir rapor verir ve İhsan Nuri’nin Kürdler aracılığıyla bizimle ilişki içinde olduğunu söylerse nasıl kendimizi kurtaracağız?” diyor.
İffet Hanım “Vay oğlum Haydar vay” dedi ve Yaşar Hanım’a dönerek “Kızım Yaşar sen kendi isteğinle bu işi yapmıyorsun. İhsan’ında bu gelişmelerden haberi yok. Dinimize göre talâk hakkı İhsan’a aittir, o da seni boşamıyor.
Devlet güçlü ve iktidar sahibidir. Senin elinden ne geliyorsa yap. Madem ki Ali Haydar tehlikedir, bu tehlikeyi atlatmak için gerekeni yap ve razı olsan senin için ne zararı var? Sen hep İhsan’ın eşi olarak kalacaksın. İhsan’ında sana hak vereceğine inanıyorum. Abin zor durumdadır ve eğer birileri ona hakaret ederse yuvamız yıkılır. Sen bu işi gönüllü değil mecburi olarak yapmıyorsun. Kızım kalk, abinle beraber git ve bu felaketin önünü al!!! Kalk kızım!!! Kalk” diyor.
Yaşar Hanım: “Doğru sözün ne önemi var!!! Önemli olan insanın gönlü!!! Sözde de kabul etsem benim için çok zordur, fakat mecburum bunu yapmaya…..” diyor.
Yaşar Hanım abisine dönerek: “ Abi senin için sorun olmasın nasıl istiyorsan öyle yapalım” diyor.
Dr. Ali Haydar bacısını alnından öperek “bacı göz yaşlarını sil ve gidelim “ diyor.
Dr. Ali Haydar önde ve Yaşar Hanım arkasında devlet yetkililerin bulunduğu salona gidiyorlar.
Yaşar Hanım kederli ve hüzünlü bir şekilde salona girdiği zaman ortalığı uzun bir süre bir sessizlik çöküyor. Bir süre sonra Tabur’un İmamı sessizliği bozarak: “Kızım Yaşar, bildiğin gibi eşin İhsan kanunlara sırt çevirmiş ve devlete baş kaldırarak yurt dışına gitti. Nerede olduğu da bilinmiyor. Şeriata göre senin talakını istemenin önünde hiç bir engel yok. Devlet’te senden bunu istiyor.” diyor.
Yaşar Hanım hüzünlü ve ağlamaklı bir sesle: “mezhebimize göre talak erkeğin hakkıdır. Devlet benden talak vermemi istiyor. Siz nasıl münasip görüyorsanız öyle yapınız. Bundan daha fazla söyleyebileceğim bir şeyim yok” diyor ve ağlayarak solunu terk ediyor. Yaşar Hanım annesi ve gelini Yaşar Hanım’ı yatıştırmaya çalışıyorlar. Devlet açısından Yaşar Hanım’ın Talak olayı da böylelikle gerçekleşiyor.
Yaşar Hanım sürekli olarak çevresine İhsan Nuri ile evli olduğunu, devletin yaptığı dine aykırı olduğunu söylüyor. Zaman ile Yaşar Hanım’a gelen evlenme tekliflerine bu cevabı veriyor.
Bu arada devlet Yaşar Hanım’ı da Kürdistan’dan uzaklaştırmak için Dr. Ali Haydar’a “Batı Anadolu’da” görev veriyor. Fakat belirli bir yer hala tespit edilmiş değildi.
Dr. Ali Haydar ve tüm ailesi Bazid’ten Qerekose’ye doğru askerler koruması altında yolla düşüyorlar. Qerekose’ye varmadan önce AGIRÎ tüm muhteşemliğiyle görünmeye başlıyor.
Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a dönerek “Bu dağ hangi dağdır? diye sorar.
Yaşar Hanım: “Agirî Dağı” diyor.
Dr. Ali Haydar Agirî’ya dönerek bir şiir okumaya başlıyor:
“Ey sabah rüzgârı,
bir sesi ,
ya benden götür, ya ondan getir “ diyor.
Yaşar Hanım bu şiiri dinlediği zaman hüzünleniyor ve Dr. Ali Haydar’a dönerek “abi bu şiirle ne demek istedin? Bu şiiri ne için okudun?” diyor.
Dr. Ali Haydar: “ Hiç bacım son bir defa Ağrı ile vedalaşmak istedim” diyor.
Yaşar Hanım ve ailesi Qerekose’den Tahir Kıriki’ye doğru yola çıktıkları zaman önden giden askerler hemen geri dönerek isyancıların yol üzerinde olduğunu ve hemen Qerekose’ye dönmek gerektiğini söylüyorlar.
Dr. Ali Haydar hemen öne atılıyor ve bakıyor ki askerler bir Kürd kadını ve erkeği sorguluyor ve “isyancıların nerede olduğunu?” soruyorlar.
Kürd kadın ve erkek “Kürd isyancılarını görmediklerine dair yemin ediyorlardı” ……
Askerler onlara “ siz silahlarınızı ne yaptınız?” diye soruyorlardı. Onlarda “silahları olmadığını” söylüyorlardı.
Yaşar Hanım ve annesi askerlerin kan içinde kalan bu Kürdleri öldürmelerinden korkuyorlardı. Dr. Ali Haydar ileri giderek iki Kürdü askerlerin elinden kurtarıyor ve askerlere : “ Bunları beraberimden götüreceğim” diyor.
Dr. Haydar araba içindeki yerini onlara bırakıyor ve kendisi Yaşar Hanım’ın yanına geçiyor.
Bu arada askerlerin nöbet süreleri bitiyor. Yaşar Hanım abisine: “Bu fakirleri ne yapacaksın başlarına bir şey mi getireceksin?” diye soruyor.
Dr. Ali Haydar: “ Sen delirdin mi, ben onları askerlerin elinden kurtardım, biraz uzaklaşalım serbest bırakacağım. Kendilerini tanımıyorum. Eğer bunları orada bıraksaydım askerler onları orada öldürürlerdi. Biraz uzaklaşalım bunları bırakacağız evlerine gitsinler” diyor.
Belli bir süre yol aldıktan sonra doktor iki Kürdü serbest bırakıyor. Doktorun annesi kendilerine yol parasını veriyor.
Bu arada Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanıma: “ Eğer şimdi İhsan savaşçılarıyla yolumuza çıkarsa onunla mı gidersin yoksa bizim ile gelirsin? Eğer onunla gidersen devlet bana inanmaz, bana diyecekler ki senin İhsan ile ilişkin vardı ve sen kendin bacını götürdün. Devlet beni tutuklar ve işkenceye tabi tutar. Senin annem, beni ve çocukları düşünmen lazım, eğer İhsan önümüze çıkarsa onunla gitme” diyor.
Yaşar Hanım abisinin bu söyledikleri karşısında şaşırıp kalmıştı. Abisine “ abi sen ne anlatıyorsun? İhsan nerede biz nerede? diye sorar..
Yaşar Hanım abisinin İhsan Nuri’nin Ararat bölgesinde olduğunu bildiğini ve kendisine hiç bir şey söylemediğini yazıyor. Kısacası Yaşar Hanım İhsan’ın bölgede olduğundan habersiz.
Yaşar Hanım abisine hak veriyordu, ama eğer İhsan ile karşılaşırsa nasıl onunla gitmezdi? Nasıl ondan ayrılırdı?
Yaşar Hanım yol boyunca hayallere dalmıştı. Dr. Ali Haydar Bazid’ten ayrılmadan önce bazı arkadaşlarına telgraf ile yolda olduğunu bildirmişti. Bizim yolcularımız Hasankale’ye vardıkları zaman Nuri Bey, eşi ve daha başka doktorlar onları karşılamaya gelmişlerdi.
Bu arada Dr. Nuri bey ve Minewer Yaşar Hanım’ı gördükleri zaman şaşırmışlardı. Aniden “Yaşar Hanım!!! Yaşar Hanım!!!” diyerek şaşkınlıklarını ifade ediyorlar.
Dr. Nuri Bey’in eşi Yaşar Hanım’a: “Biz İhsan Nuri’nin gelip seni alıp götürdüğünü duymuştuk” diyerek sevincinden ağlamaya başlıyor.
Yaşar, Minewer’in bu sözlerinden sonra Rabiha Hanım’ın annesinin Bazid’te söyledikleri sözleri ve abisinin Agirî’ye bakarak okuduğu şiiri düşündü. Bu arada Minewer Hanım Yaşar Hanım’a İhsan Nuri Paşa’nın Agirî civarında olduğuna dair bilgiyi veriyor.
Kimse Yaşar Hanım’a İhsan Nuri’nin Agirî çevresinde olduğunu söylememişti. Herkes onun bölgede olduğunu biliyordu. Yaşar Hanım bölgeden ayrıldığına üzülmeye başlıyor. Çevresiyle ilişkilerini “İhsan Nuri’nin bölge de olduğunu, bilmelerine rağmen söylememelerinden dolayı” kesmişti. Kendisine karşı samimi olmadıklarına inanmıştı.
Yaşar Hanım ve ailesi 3 ay Erzurum’da kalıyor. Hala Dr. Ali Haydar’ın görev yeri belli olmamıştı.
Erzurum çevresindeki Kürdler silahlı faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardı. Erzurum çevresindeki devlet memurlarının aileleri hepsi Erzurum’a yığılmıştı. Hatta Bazid Jandarma Komutan’ının eşi ve çocuklarıda Erzurum’a gelmişlerdi. Jandarma Komutanın eşi Yaşar Hanım’a: “ siz gittikten sonra Kürdler Bazid’e saldırdılar. Sizin içinde olduğunuz evi de kurşunlamışlardı ve az kaldı Bazidi ele geçiriyorlardı”diyor.
Yaşar Hanım’ın Bazid’ten ayrılması İhsan Nuri ile yeniden buluşma umutlarını zayıflatmıştı. Bu arada Dr. Ali Haydar’ın tayini Denizli’ye çıkıyor ve oradaki Hastane’nin baş hekimi olarak atanıyor.
Bu sefer Yaşar Hanım ve ailesi Denizli için yola düşüyorlar. Denizli’ye gitmeden önce İstanbul’a gidiyorlar. İstanbul, Yaşar Hanım’ın çocukluk ve gençlik şehriydi. Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri’de İstanbul’da okuyordu. Bir kaç gün İstanbul’da kaldıktan sonra Denizli’ye gidiyorlar.
Denizli küçük, güzel, bağ ve bahçeleri olan bir şehirdi. Her tarafta çeşmeler vardı. Yaşar Hanım Kürdistan’dan ve İhsan Nuri’nin faaliyet içinde olduğu bölgeden ayrıldığından dolayı çok kederli ve hüzünlü bir ruh haletine giriyor. Abisi Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın müziğe olan ilgisini bildiğinden dolayı onu bir müzik okuluna kaydediyor.
Yaşar Hanım’ın müzik hocası kendisine “ daha önce hiç müzik ile ilgilendin mi?” diye bir soru sorar.
Yaşar Hanım ise: “Hayır, sıfırdan başlamak istiyorum” diyor.
Müzik hocası dersleri notaları öğrenmekle başlıyor. Bu arada Yaşar Hanım’ın Denizli’de tanıdığı başka bayanlarda okula geliyordu. Bunlardan biri Albay Şevket Beyin eşi Nesime’ydi. Bir gün Yaşar Hanım ile Nesime Hanım erken saatlerde okula gidiyorlar. Hala okul hocası gelmemiş, Nesime Hanım Yaşar Hanım’dan biraz ut çalmasını istiyor. Yaşar Hanım ut çalarken müzik hocası uzaktan duyuyor ve bu işin uzman biri tarafından yapıldığını düşünüyor. Müzik hocası ut çalanın kim olduğunu görmek için yaklaştığında “yeni öğrencisi” olduğunu görüyor. Uzun bir sohbetten sonra Yaşar Hanım Müzik öğretmeni tarafından konser grubuna entegre ediliyor.
O günden sonra Yaşar Hanım konser grubunda yer alıyor. Ut’ tan başka piyano dersleri alıyor ve Fransızca öğreniyordu.
Yaşar Hanım kendisini tümden müzik derslerine verdiği bir dönem de bir gün tanıdığı bayanlar kendisine geliyor ve “eşinin genel af kapsamına girdiğini” söyleyerek kutluyorlar.
O günlerde devlet Kürdistan’da genel af ilan etmiş, gelip teslim olanları af ediyor, hediyeler veriyor ve silahlarını da almıyordu.
Yaşar Hanım “af olayına” hiç memnun olmamıştı. Eşinin bunlara inanması durumundan tuzağa düşebileceğinden korkuyordu.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre kendisi fazla siyasi olmadığından dolayı, İhsan Nuri’nin devletin çıkardığı af yasasını ciddiye alamayacağını kestirmemişti. İhsan Nuri milletinin kurtuluşu için harekete geçmiş ve amaçlarına ulaşana kadar devam edeceğini düşünmemişti.
O dönemler basında Kürdlerin gruplar halinde teslim olduklarına dair geniş haberler çıkıyordu. Bir gün Yaşar Hanım evde olduğu bir sırada kapı çalınıyor ve Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman karşısında postacıyı buluyor. Postacı “ Dr. Ali Haydar Beyin bacısı için mektup getirdim” diyor.
Yaşar Hanım “benim” diyor ve hemen mektubu alıyor ve İhsan Nuri’nin el yazısını tanıyor.
Postacı mektubun Bazid’ten geldiğini söylüyor. Yaşar Hanım ‘ı bir korku sarmış ve İhsan Nuri’nin teslim olabileceğinden korkuyordu.
Mektubu bağrına basıp ve açıp okuduktan sonra teslim olmanın hiç bir belirtisi yoktu. İhsan Nuri mektubunda : “Agirî’ de olduğunu bu mektubu bir Kürd liderine verip Bazid’te postaya attığını, eğer imkanı olursa Halep’e gitmesini ve orada Fransız hoteline yerleşip Ali Hocayı sormasını ve Ali Hoca kendisiyle gereken irtibatı sağlayacağını” yazıyor.
Yaşar Hanım hala tedirgin bir durumdadır. Akşam abisi Dr. Ali Haydar eve geldiği zaman mektubu kendisine gösteriyor.
Dr. Ali Haydar: “ Eğer İhsan Nuri teslim olmamışsa nasıl bu mektubu kendi ismiyle Bazid’ten postaya veriyor? Ve mektup bizim elimize geçebiliyor…? Eğer teslim olmuşsa Ağrı’da ne yapıyor? Ayrıca Suriye’ye gel diyor ve onlar seni bana ulaştırırlar diyor. Acaba bu devletin benim düşüncelerimi oğrenmek için bir planı olmasın mı ? “ diye sorar.
Yaşar Hanım: “Abi bu İhsan’ın el yazısıdır ve çok iyi tanıyorum” diyor.
Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a “ona bir cevap yaz ve gelmesinin doğru olmadığını ve ayrıca doktorun bu mektuptan haberi olmadığını söyle” diyor.
Yaşar Hanım İhsan Nuri’ye bir mektup yazarak affa inanmamasını ve teslim olmamasını istiyor. El yazısını tanıdığını ve sağlığının iyi oluşuna memnun olduğunu vurguluyor ve mektubu postaya veriyor.
Belli bir dönem sonra Kürdlerle devlet güçleri arasında Agirî civarında çatışmalar yeniden başlıyor. Gönderdiği mektubun ulaşıp ulaşmadığını da bilmiyordu. Fakat, Yaşar Hanım Halep’e nasıl gideceğine dair düşünmeye başlıyor.
İstanbul’daki Müzik Okulu yetenekli öğrenciler alıyordu. Bu arada Yaşar Hanım’ın Denizli’deki müzik hocası Yaşar Hanım’ı İstanbul’daki okula öneriyor ve Yaşar Hanım ile de konuşuyor. Yaşar Hanım kardeşi Dr. Ali Haydar ile konuşmadan yapılan öneriyi kabul ediyor. Daha sonra durumu öğrenen Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın İstanbul’a gitmesine karşı çıkıyor.
Yaşar Hanım İstanbul’a giderek daha kolay bir şekilde İhsan Nuri Paşa ile ilişki kurabileceğini hesaplıyordu. Bundan dolayı sürekli olarak abisini bu işe ikna etmeye çalışıyordu. Sonuçta babası öldükten sonra abisi babasının yerini almıştı. Evlendikten sonra İhsan’ın gitmesinden sonra yine Yaşar Hanım’ın tüm sorumluluğunu üstlenmişti.
Yaşar Hanım bu hayallerle yaşarken bir gün hizmetçileri Emine Yaşar Hanım’a gelerek: “kapıya bir polis gelmiş seninle konuşmak istiyor” diyor.
Yaşar Hanım: “ Polis’in benimle ne işi olacak?” diye sorar ve kapıya gider.
Yaşar Hanım: “Ben Dr. Ali Haydar’ın bacısı Yaşarım. Benim ile görüşmek istemişsiniz?” diye sorar.
Polis’in elinde bir kağıt var ve Yaşar Hanım’a: “ Eşiniz Ağrı’dadır, sizin onun yanına gitmenizi istiyor. Eğer istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız” diyor.
Yaşar Hanım kağıda bir göz geçirdikten sonra hiç düşünmeden kâğıttı imzalıyor ve geri polise veriyor. Yaşar yeniden eve girerken sevincinden yerinden oynuyor ve kendi kendisine “İhsan’nın yanına gidiyorum!!!” cümlesini bir kaç defa tekrarlıyor.
Bu arada annesi, gelini ve Emine çevresini sarıyorlar, annesi “Kızım delirdin mi nereye gidiyorsun?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “Biraz önce bir polis geldi, bana ‘eşin Ağrı’dadır, sizi yanına çağırıyor. Eğer gitmek istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız’ dedi ve bende imzaladım” diyor.
Annesi “kızım delirdin mi? Sen nasıl kendi başına bu işi yapabilirsin? Nasıl gideceksin?” diyor.
Yaşar Hanım’ın gelini: “ Eğer Haydar gitmene izin vermese?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “bir kaç yıldan beri eşime kavuşma umuduyla yaşıyorum. Sürekli bu iş için çare arıyorum. Şimdi devletin kendisi bana eşimin yanına gitmemi öneriyor. Ben eğer bu imkanı kullanmasam bir daha benim böyle bir olanağım olmayacak. Haydar benim psikolojik durumumu biliyor ve benim yolumu kesmez. Eğer Haydar istemese yine de giderim” diyor.
Akşam Dr. Ali Haydar eve geldiği zaman Yaşar hemen onun yanına giderek tüm gelişmeleri anlatıyor.
Dr. Ali Haydar: “ Kâğıttı imzaladın mı?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “evet imzaladım” diyor .
Dr. Ali Haydar: “Sen delirdin mi? Nereye gidiyorsun? Hiç kimseye danışmadan bu işi nasıl yapıyorsun? Polis’te İhsan’ın Ağrı Dağı’nda olduğunu söylüyor. Sen bir hafta orada yaşayabilirmişsin? “ diyor.
Ali Haydar konuşmasında devamla “öyle görünüyor ki İhsan Ağrı’dadır, teslim olmamış ve savaşta devam ediyor. Top ateşi alındaki Ağrı’ya nasıl gidersen?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “Eğer savaş başlamışsa devlet benim Ağrı’ya gitmeme izin vermez mi? diye bir soru soruyor ve yine konuşmasına devam ederek: “ Savaşta olsa eşimin yanına giderek, onun başına ne gelirse benimde başıma gelsin. Benim kanım onunkinden daha mı kırmızıdır” diyor.
Dr. Ali Haydar: “ iyi düşün sen çok konforlu ortamda büyüdün. Kadınsın sen o zor koşulları kaldıramazsın. İstanbul’daki müzik okuluna gitmek istiyordun, engellemeyeceğim, git. Git okulunu tamamla ve diplomanı al. O zamana kadar da İhsan’ın durumu da netleşir. Ben şimdi Polis karakoluna durumu öğrenmeye gideceğim. Eğer İhsan Nuri affa uğramışsa niye gelmiyor? Eğer İhsan affa uğramamışsa devlet seni nasıl onun yanına gönderiyor? diyor.
Dr. Ali Haydar polise gidiyor ve Yaşar Hanım’ın imzasını geri almak istiyor. Polis adres olarak Valiliği gösteriyor. Ali Haydar hükümet konağına giderek Vali yardımcısıyla görüşüyor. Vali yardımcısı Ali Haydar’ın istemini reddediyor ve hiç bir şey yapamayacağını, emrin bakanlıktan geldiğini, Yaşar Hanım rızasıyla gitmek istiyor ve Fransa hükümeti de aracıdır, diyor. Ayrıca Yaşar Hanım’a gereken yardımı yapacaklarını söylüyor.
Yaşar Hanım’ın anlatımına göre İhsan Nuri af olayını reddediyor ve mücadelesine devam ediyor. Devlet tüm yolları kullanarak sorunu çözmek istiyordu. Devlet bir delegasyonu Ankara’dan İhsan Nuri Paşa’nın yanına gönderiyor. Yapılan görüşmeler bir sonuç vermiyor ve anlaşamıyorlar. Türk delegasyonu geri dönerken subaylardan bazıları İhsan Nuri’den bir isteğinin olup olmadığını soruyorlar. İhsan Nuri “Eşimi Halep’e gönderin” diyor.
Bir kaç gün sonra Denizli Valisi Yaşar Hanım’ı görüşmeye çağırıyor. Bu görüşmede Yaşar Hanım annesi İffet Hanım’ı da beraberinden götürmek istediğini ve iki kişi için pasaport hazırlamasını istiyor.
Dr. Ali Haydar’ın oğlu oğuz o günlerde çok hastaydı. Bir yandan çocuğun hastalanması ve diğer yandan annesi ve bacısının yolculuk hazırlığı Dr. Ali Haydar’ı perişan etmişti.
Dr. Ali Haydar, Yaşar’a: “ İhsan devlete başkaldırdı. Bu devletin topraklarının bir kısmını ayırarak Kürdistan diye bir devlet kurmak istiyor. Bir kaç yıldan beri devlet ile savaş içindedir. Sen ise nazik bir şekilde büyüdün. Eğer gidersen perişan olursun. Gitmekten vaz geç!! Bak biz kaç kişiyiz ve bizi bir İhsan’a kurban etme!! Biz biliyoruz, devlet hangi siyaseti güdüyor. Devlet benim bir bacım olduğunu unutmaz.” diyor.
Yaşar Hanım tam bir duvar gibi kıpırdamadan abisini dinliyor ve konuşması bittikten sonra odasına gidiyor. Abisine cevaben bazı şeyleri yazıyor ve masaya bırakıyor.
Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın cevabını okuduktan sonra yüksek sesle “ Divane Leyla gel buraya” diye sesleniyor. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “Leyla” İhsan Nuri Paşa’ya da “Mecnun” diyormuş.
Dr. Ali Haydar yeniden Yaşar Hanım’a öğütler vermeye ve ikna etmeye çalıyor. Bu arada Yaşar Hanım hiç bir cevap vermeden ağlamaya başlıyor. Dr. Ali Haydar’ın 6 yaşlarındaki oğlu Oğuz teyzesinin ağladığını duyunca o da ağlamaya başlıyor. Oğuz bir yandan Yaşar’a niye ağladığını soruyor ve diğer yandan kendisi ağlıyordu.
Evde tam bir matem havası hakimdi.
Bu arada Polis’ten bir yetkili Dr. Ali Haydar’ın evine geliyor ve Yaşar Hanım’ı karakola davet ediyor. Yaşar Hanım, annesi İffet Hanım ile birlikte polis karakoluna gidiyorlar.
Polise gittikleri zaman baş komiser Yaşar Hanım’a “Vali kendisiyle görüşmek istiyor” diyor.
Yaşar Hanım annesiyle Vali’ye çıkıyorlar, Vali Yaşar Hanım’a: “Pasaportlarınız hazırdır, istediğiniz gün yola çıkabilirsiniz” diyor.
Bu arada Vali pasaportları çıkarıp Yaşar Hanım’a veriyor ve kendilerine iyi yolculuklar diliyor. Yaşar Hanım da kendilerine sağladıkları kolaylıklardan dolayı teşekkür ediyor ve eve dönüyorlar.
Dr. Ali Haydar ev de Yaşar Hanım ile annesini bekliyor. Yaşar Hanım abisine Vali ile olan görüşmelerini anlatıyor, pasaportları aldıklarını ve Pazartesi günü yola çıkacaklarını söylüyor.
Dr. Ali Haydar yaşanan gelişmelerden ve gidişattan çok rahatsız olmuştu ve elinden bir şey gelmiyordu.
Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri İstanbul’da okuyordu ve Denizli’ye gelmişti. Hayri’de annesi ve bacısının gitmelerine karşıydı.
Pazartesi günü Yaşar ile annesi çantalarını alıyor ve aileleriyle vedalaşıyorlar. Yaşar Hanım abisi Dr. Ali Haydar’a sarılıyor ve onun gözlerinin içine baktığında çok zayıf düştüğünü ve çaresiz bir halde olduğunu fark ediyor.
Yaşar Hanım Oğuz’u kucaklıyor ve öpüyor. Oğuz ağlayarak teyzesine “ben de sizinle geleceğim” diyor.
Sonuç olarak Yaşar Hanım, İffet Hanım ve Hayri Denizli’den trene binerek İzmir’e doğru yola çıkıyorlar. Hayri’de İstanbul’daki okuluna dönüyordu. İzmir’e vardıkları zaman Hayri Mersin’e gidecek olan gemi için iki bilet alıyor, fakat gemi iki gün sonra yola çıkacak.
Yaşar Hanım annesi ve kardeşiyle İzmir’de bir otele yerleşiyor ve kalan iki gün boyunca İzmir’i geziyorlar.
İki gün sonra gelen gemiye binen Yaşar Hanım ve İffet Hanım göz yaşları içinde Hayri ile vedalaşıyorlar.
Böylelikle iki kadın bilinmezlerle dolu bir yolculuğa başlıyorlar.
Yaşar Hanım, annesinin kendisiyle gelmesinden memnundu. Yalnız başına nasıl bu yolculuğa çıkabilirdi ki?
Yaşar Hanım ile annesi gemi ile önce Kıbrıs’a ve oradan Mersin’e varıyorlar. Mersin’den Diyarbakır’a giden trene biniyorlar. Bu tren Suriye topraklarında geçiyor. Suriye’de trenden indikten sonra Halep’e doğru yola çıkıyorlar.
Yaşar Hanım’ın tüm yolculuk boyunca tek hayali İhsan Nuri Paşa’ya kavuşmaktı.
Yaşar Hanım ile annesi tren ile Halep’e vardıktan sonra bir fayton ile İhsan Nuri Paşa’nın mektubunda sözünü ettiği Fransa Hoteline gidiyorlar. Hotel’e vardıkları zaman salonda Yaşar Hanım’ın çantası yere düşüyor ve içindeki para da dahil olmak üzere her şey yere dökülüyor. Bu arada Hotel’in salonunda bulunan Araplar paraları almaya başlıyorlar.
Bu arada Yaşar Hanım yüksek sesle parayı alanları uyarıyor ve onlarda paraları yeniden yere bırakıyorlar. Orada bir genç Yaşar Hanım ile annesine yardımcı oluyor ve eşyaları topluyorlar.
Hotel sahibi biraz Türkçe biliyordu. Yaşar Hanım iki kişilik bir oda alıyor ve yerleşiyorlar. Fakat, Arapça bilmediklerinden dolayı nasıl yiyecek isteyeceklerini bilmiyorlardı.
Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım: “ Kızım niçin kendine dert ediyorsun dünyanın her tarafında ‘ekmek’ ekmektir, ‘su’ sudur” diyor.
Bu arada Hotel’de çalışan bir genç kendilerine geliyor ve Arapça bir şeyler söylüyor, fakat Yaşar Hanım ve annesi hiç bir şeyi anlamıyorlar. İffet Hanım kendisinden yiyecek istiyor, fakat çocuk anlamıyor.
Yaşar Hanım aşağı inerek Hotel sahibinden yiyecek istiyor. O da Yaşar Hanım ve annesi için gereken yiyecek ve içecekleri gönderiyor.
Yaşar Hanım ve annesi İhsan Nuri’nin Halep’e gelerek kendilerini bekleyebileceğini düşünüyorlar. Bundan dolayı Yaşar Hanım Hotel’de Türkçe bilen birine “Hotel’de tek başına kalan birilerinin olup olmadığını” soruyor.
Türkçe bilen “evet burada İstanbullu bir adam var. Eşi İstanbul’dan gelecek sürekli olarak tren istasyonuna gidip geliyor” diyor.
Yaşar Hanım Hotel sahibinden söz konusu İstanbullunun odasına gitmek istediğini söylüyor. Kapıyı çaldıkları zaman İstanbullu yok. Hotel sahibi kapıyı açıyor ve içeri baktıkları zaman Yaşar Hanım İhsan’dan hiç bir izin olmadığını fark ediyor. Odadaki elbiselerden hotelde kalan adamın imam olabileceği düşüncesi hasıl oluyor.
Öğle saatlerinde Yaşar Hanım’ın odasının kapısı çalınıyor. Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman bir İmam’ı karşısında buluyor. İmam “Hotel çalışanları bana İstanbul’dan gelen kadınlardan söz ettiler. Ben eşimin geldiğini sandım” ve özür dileyerek gidiyor. Bu arada Hotel sahibi Yaşar Hanım’a göz dikiyor ve sürekli olarak Arap elbiselerini değiştirerek ilişki kurmaya çalışıyor.
Yaşar Hanım annesine “İhsan mektubunda Ali Hoca’dan söz etmişti. Halep’te Fransa Hoteline geldiğinde Ali Hoca’yı sor o seni benim yanıma gönderir” demişti.
İffet Hanım sitem ederek : “kızım şimdiye kadar niye Ali Hoca’yı sormadın?” diye soruyor.
Yaşar Hanım bir çok kimseye Ali Hoca’yı sordu, fakat kimse Ali Hoca’yı tanımıyordu.
Suriye o dönem Fransızların denetimi altındaydı. Gece birileri kapıyı çalıyor. Yaşar Hanım odanın kapısına gidiyor ve kim olduğunu soruyor.
Kapıyı çalan “benim Hotel sahibi gelin birlikte polis karakoluna gidelim” diyor.
Yaşar Hanım ve annesi Hotel sahibinin ısrarlarına rağmen “bu gece vakti karakola gitmeyeceklerini ve sabahın ilk saatlerinde gideceklerini” söylüyorlar.
Sabah erken saatlerinde Yaşar Hanım çay almak için aşağıya indiği zaman küçük bir çocuğu görüyor. Küçük çocuk Ermeni asılıydı ve birazda Türkçe biliyordu. Yaşar Hanım kendisine “Ali Hoca’yı tanıyıp tanımadığını” soruyor.
Küçük çocuk: “Evet Ali Hoca’yı tanıyorum” diyor.
Yaşar Hanım küçük çocuğa biraz cep harçlığını veriyor ve Ali Hoca’yı aramaya gönderiyor.
Yaklaşık 2 saat sonra birileri Yaşar Hanım’ın bulunduğu odanın kapısını çalıyor.
Yaşar Hanım kapıya giderek: “Kimsiniz?” diye soruyor.
Kapıya gelen: “Benim Ali Hoca kapıyı açınız” diyor.
Yaşar Hanım sevinçle kapıyı açıyor.
Ali Hoca: “ siz kimsiniz? Beni sormuşsunuz? Benden ne işiniz var?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “Ben İhsan Nuri’nin eşiyim. İhsan Ağrı’dan bana haber gönderdi, Halep’e gelmemi ve sizi sormamı istemişti. Sizin beni onun yanına göndereceğini söylemişti” diyor.
Ali Hoca: “İhsan Nuri buradan çok uzak bir yerdedir. Ben size yol gösteremem. Burada İhsan Nuri’nin arkadaşları Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey var. Ben onlara haber vereceğim ve sizin yanınıza göndereceğim” diyor.
Not: Burada söz Memduh Selim Bey’e gelmişken bir yanlış anlamaya açıklama getirmek istiyorum. Kürd yazarı rahmetli Mehmet Uzun “Sîya Evînê” adlı romanında Memduh Selim Beyin Agirî’ye gittiğini yazıyor. Memduh Selim ile ilgili yazı yazan bir çok kişi bu tezi kullanıyor. Memduh Selim’in Agirî’ye gitmesi meselesi romanda bir kurgu olarak yer alıyor. Bir çok Kürd çevresi bu kurguyu realite ile karıştırıyorlar. Aso
Devam edecek