Yeni Yıl, Kürdler ve Hıristiyanlık
Aso Zagrosî
Yeni bir yıla girerken herkes kendine göre dostlarına, çevresine, ailesine ve eğer bir kurum, devlet ve parti ise ilişkide olduğu insanlara yeni yıl mesajını verir. Aslında biz Kürdlerin ve diğer İrani halkların Yeni Yılı Newrozdur. Fakat, ne yazık ki 21 Mart Newroz kutlamaları dışında Newroz’un içeriğine pek sahip çıkmıyoruz. Doğu ve Güney Kürdistan’da bazı gazeteler dışında kimse Newroz ile başlayan takvimi uygulamıyor. Zaten uygulama şansı da yok. Newroz ile başlayan bir takvimi uygulamak için devlet sahibi olmak gerekiyor, kültürlü, bilinçli ve tarihine sahip çıkan bir toplum gerekiyor. Biz Kuzey Kürdleri Türk Cumhuriyetinin dayatması neticesinden Miladi Takvimi içselleşerek uygulamaya başladık. Zaten Türk Cumhuriyeti öncesi de kendi takvimimizi uygulamıyorduk. Miladi Takvimi’nin oluşturulması ve tarihçesi üzerine bir hayli tartışmalar var. Bazıları bu takvimin tarihçesini Mezopotamya halklarının bazı geleneklerine bağlıyor. Bazıları ise Roma İmparatorluğu döneminde bazı geleneklerin Hıristiyanlıkla birleştirilmesi yada adapte edilmesi neticesinde oluştuğunu söylüyorlar. Sonuç olarak bu takvimin tarihsel boyutu ne olursa olsun, bugün ciddi bir Hıristiyanlık damgasını taşıyor. Aslında Yılbaşının tarihsel boyutlarına indiğimiz zaman çok farklı gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz. Fakat, tarihsel süreç içinde Hıristiyanlık başka gelenekleri de absorbe ederek rengini vermiştir. Böyle bir tespiti yapmak için fazla uzaklara gitmeye gerek yoktur. Aralık ayının sonu ve Ocak ayının başlarında sokaklara çıkmak yeterlidir. Aslında ben burada Yılbaşı yada Miladi Takviminin tarihi üzerine durmak istemiyorum. Kısa da olsa Kürdler ve Hıristiyanlık ilişkisi üzerine kısa bazı notlar düşmek istiyorum.
KÜRDLER VE HIRİSTİYANLIK Hıristiyanlığın ilk yayıldığı ülkelerden biri de Kürdistandır. Tarihi bir dizi kaynak geniş bir şekilde bu gerçekliği dile getiriyorlar. Fakat ne yazık ki, Kürdistan’ın aktüel durumunu mercek altına aldığımız zaman pekte Hıristiyan Kürdlere rastlanılamıyor. Bu reel durum ise ister istemez Kürdlerin bilincinde Kürdlerin tarihinde böyle bir sürecin yaşanmadığı imajını veriyor. Aslında Kürdlerin Hıristiyanlıkla ilk buluşması Hz. İsa’nın dünyaya gözlerini açtığı döneme denk geliyor. Fransızların “ Le Roi Mage”, Almanların “Heilige Drei Könige”, İngilizlerin “Biblical Magi”, Farsların “Se Mokh” ve Türklerin “Müneccimler” dedikleri tarihsel olayın Kürdlerle doğrudan ilişkisi var. Fakat, Kürdlere ve Kürdistan tarihine ilişkin bir dizi çarpıtmalar gibi bu hususta da ciddi çarpıtmalar var. Bu konuyu ilk gündeme getiren Mattadır. Matta İncil’inde “Μάγοι ἀπό ἀνατολών (Mágoi apó anatolôn) Doğu’dan gelen Magiler/Majlar” dan söz ediyor. Yünanlıların “Magoi” dedikleri Med İmparatorluğunun kuruluşundan yer alan aşiretlerden biridir. Yünan tarihçileri ve çoğrafyacılarından Herodot, Strabon ve Philo von Alexandria yanında bir dizi doğu tarihçileri de bu Med aşiretinden geniş bir şekilde sözetmektedir. Maglar/Majlar Med, Part ve daha sonraları Sasaniler döneminde de Zerdüşti dininin din adamlarıydılar. Bir çok tarihçi Mag/Majların sadece dinsel görevlerle yetinmedikleri ve aynı zamanda Şah/Kral yapan bir konuma sahip olduklarını yazarlar. Bunun için fazla bir şey söyleme gerek yok. Tarihte ilk defa (Kardoxi, Gordyene vs Kürd yapılanmalarını bir kenara bırakırsak) Kürd Hanedanlığı olarak adlandırılan Sasaniler dönemine bakmak yeterlidir.(Sasanilerin Kürdlüğü üzerine yazdığım makaleye bakabilirsiniz) Bilindiği gibi Hıristiyan alemi de Müslümanlar gibi kutsal kitapları ulusal dillere çevirmeye karşıydı. Protestan Hareketinin öncülerinden Martin Luther İncili Almanca’ya çevirirken ““Μάγοι ἀπό ἀνατολών” Doğudan gelen Magileri “Die Weisen aus dem Morgenland“(Doğu’dan gelen bilge insanlar) olarak çeviriyor. İncili Türkçe’ye çevirenlerde Magileri “Doğudan gelen yıldızbilmcileri” olarak çeviriyorlar. Şöyle ki:“İsa’nın Kral Hirodes devrinde Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Yeruşalim’e gelip şöyle dediler: “Yahudiler’in Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O’nun yıldızını gördük ve O’na tapınmaya geldik.”Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu. Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu. “Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde” dediler. “Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır: ‘Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder Senden çıkacak.’Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. “Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip O’na tapınayım” diyerek onları Beytlehem’e gönderdi.Yıldızbilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu, çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu. Yıldızı gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular. Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp O’na armağan olarak altın, günnük ve mür sundular. Sonra gördükleri bir düşte Hirodes’in yanına dönmemeleri için uyarılınca ülkelerine başka yoldan döndüler.” (http://incil.info/kitap/Matta/2 ) Burada ciddi bir çarpıtma olduğu açık. Çünkü, Magiler termolojisinden kaçınarak “Yıldızbilimcileri” yada “bilge insanlar” kavramlarını kullanmak Hz. İsa’nın doğumunu haber alan ve Beytlehem Kenti’ne giden insanların orjinini gizlemektir. Yoksa her tarafta “yıldızbilimcileri” ve “Bilge insanlar” Beytlehem Kenti’ne gidebilirler. İncil’in İngilizce çevirisinde Doğu’dan giden insanlara “Mugan/Magie” ve Arapça çevirisinde ise “Mecusiler” diyor. Zerduşti Majları kendi dönemine göre çok ileri bir kültüre sahiptiler. Onlar hem bilge insanlar ve hemde Yıldızbilimcileriydi. Bugün Avrupa dillerine farklı şekillerde giren “Magie” (Büyü) kavramıda Med Magilerinden kaynaklanıyor. Eski Yünanistan üzeri Avrupa dillerine girmiştir. Yukarıda aktardığım gibi Matta’nın İncil’inde “Doğu’dan giden Magilerin” kaç kişi olduğu yazılmıyor. 3.yüzyıl da Kilise yetkililerden Tertullian Doğu’dan gidenleri “hemen hemen Kral gibi olduklarını” yazıyor. 6. Yüzyılda ise Beytlehem’egidenlerin Kral olduklarını ve isimleri Caspar, Melchior ve Balthasar olduğunu Kilise çevreleri kayd altına aldılar. Bu isimler Suryani ve Ermeni Kiliseleri tarafından ise fark şekilde kayd altına alınmıştır. Doğu geleneğine göre Magilerin sayısı 12 dir ve isimleri şöyle kaydaltına alınmıştır.1)Zarawend Kurê Retîn,2)Hurmiz Kurê Sentrok,3)Kustseb Kurê Kendo,4)Arteşek Kurê Mîhrwek,5)Zaruwend Kurê Werar,6)Aryawo Kurê Xusrew,7)Ardexşîd Kurê Xulyat,8)Agdenmûn Kurê Şîşon,9)Mîhrwek Kurê Xuhem,10)Eşîdîş Kurê Sîxun,11)Saldux Kurê Bîldan12)Merdox Kurê Bîl(Aram Dawud, Mêjûy Kilêsay Kurdî, le serdemî Sasanîyekan da, sayfa 21-22) Suryanî/Keldanilerin anlatımlarına göre 12 Magi/Maji Pers ülkesinden Hah’a geliyor. (Hah Tur Abbidin’in merkezi ve bugün küçük bir köy) Hah’da 9 Magi kalıyor ve 3 kişi Beytlehem’e gidiyor. 3 Magi geri döndüklerinde beraberlerinden Hz. İsa’nın bir elbisesini getiriyorlar. Fakat, 12 Maginin her biri elbiseye sahip olmak istediğinden dolayı anlaşamıyorlar. En sonunda HAH’da elbiseyi yakıyorlar. Elbisenin yakıldığı yerde bir Kilise var. Magilerin her biri elbisenin külünden bir parça almak isterken, kül üzerinde İsa ve Meryem’in resmi olduğu 12 altın madalya buluyorlar. Magiler bunu bir mucize olarak değerlendiriyor ve Hah Kilisesini inşa ediyorlar. Mitoloji, efsane ve daha sonra uydurulan hikayeleri ve yanlış tercumeleri bir kenara bırakırsak Matta İncil’inde açık bir şekilde Beytlehem’e gidenlerin Magiler olduğunu yazıyor. Magilerinde kim olduklarını biliyoruz.Eğer Matta’nın İncil’ine inanılırsa Kürd Magilerinden bazıları Hz. İsa’ya ilk iman eden insanlardır.Devam edecek Not: Newroz.com yazarlarından Sevgili Bîşar Norşîn bir hastalıktan dolayı bana sürekli Almanların Weihrauch, Fransızların Ensens, İngilizlerin İncense, Türklerin Tütsü ve Kürdlerin bixwur dedikleri Kilise’nin güzel koku yaymak için kullandığı otu kullanmamı istiyor. Med Magilerinin Hz. İsa’ya götürdükleri 3 hediyeden biri de bu Tütsüdur. Onlar bu otu Zerdeşti tapınaklarında da kullanıyorlardı. Böylelikle sevgili Bîşar’ın da yeni yılını kutlamış oldum.
Yeni Yıl, Kürdler ve Hıristiyanlık-Kürdistan Kraliçesi Helena
Hz. İsa’nın doğumundan önce gelişini Zerduşti Majlar/Magların haber aldıklarını, Beytlehem’e gittiklerini ve Hz. İsa’ya bağlılıklarını bildirdiklerininden dolayı onları “ İlk Hıristiyanlar” olarak değerlendirmek gerekiyor. Zerdeşt Peygambere bağlı kesimlerin dinlerini değiştirerek başka dinlere geçişleri sıkça yaşanan bir olaydı. Bunlardan biri de Museviliğe geçen Helena dır.KÜRDİSTAN KRALIÇESİ HELENA Helena’nın yaşamından ilk ve geniş bir şekilde söz eden tarihçi Flavius Josèphedır (M.S 37 yılında Kudüs’ta dünyaya geldi ve 100 yılında Roma’da vefat etti) Hélèna, Adiabène (Kurdistan) Kraliçesi olarak biliniyor. Adiabene bugün Güney Kürdistan’ın başkenti olan Hewlêrdir. Flavius Josèphe, Antiquites Judaiques adlı eserinin 20.kitabında Adiabene Kraliçesi Helena ve oğlu İzates, Museviliğe geçişlerinin tarihi ve Kudüs’a yolculuk başlığı altında irdeliyor. Flavius Josèphe’un anlatımına göre Monobaze Adiabene Kralıydı ve Bazaios lakabıyla tanınıyordu. Kral Monobaze bacısı Helena’yi seviyor ve onunla evleniyor. Monobaze ile Helena bir gün yatarken, Monobaze elini Helena’nın karnı üzerine koyuyor ve ansızın “ elini kaldır, cenini rahatsız etme onun mutlu bir gelecek bekliyor” yönünde bir ses duyuyor. Monobaze bu duyduklarını Helena’ya anlatıyor. İkisinin bir oğlu oluyor ve ismini İzates koyuyorlar.(bazı kaynaklarda Yazates) Helena ile Monobaze’nin daha önce Monobaze adlı erkek bir çocukları vardı. Monobaze’nın başka kadınlardan da erkek çocukları vardı. Monobaze var olan çocukları içinde en çok sevdiği ve yakın olduğu oğlu İzate/Yazattır. Bu durum ise ister istemez kardeşler arasında sorun olmaya başlıyor , kıskançlığa ve İzate/Yazate karşı kin beslemelerine neden oluyor. Kral Monobaze durumun farkına vardığından dolayı İzate/Yazate’nin başına bir şey gelmemesi için onu Spasine (Antakya) Kral’ı Abennerigos’un yanına gönderiyor. Abennerigos İzate iyi karşılıyor ve kızı Symacho’yla evlendiriyor. Adiabene Kral’ı Monobaze artık çok yaşlı olduğundan dolayı ölmeden önce oğlu İzate görmek istiyor. İzate/Yazate babasını görmeye gidiyor. Kral Monobaze kendisine Charrhes (Haran) ülkesini veriyor. İzate/Yazate’ın daha sonra Nuseybin’I aldığını aynı yazardan öğreniyoruz. İzate babasının ölümüne kadar Haran’da kalıyor. Kral Monobaze’nin ölümünden sonra Kraliçe Helena Adiabene İmparatorluğuna bağlı tüm devletleri, Satrapları ve askeri komutanları toplantıya çağırıyor. Kraliçe Helena gelen misafirlere yaptığı konuşmada : “ Benim eşim İzate/Yazate’in onun yerine geçmesini istiyordu ve ben sizin kararınızı bekliyorum” diyor. Davetliler Kraliçe Helena’nın isteğini Kabul ediyorlar ve kendisine İzate/Yazate’ın huzur içinde ülkeyi yönetmesi için diğer kardeşlerini öldürülmesini öneriyorlar. Kraliçe Helena kendilerine İzate’yi seçtiklerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyor. Fakat, İzate’nin kardeşlerinin öldürülmesi meselesini İzate’nin karar vermesi gerektiğini kendilerine söylüyor. Bu arada İzate’nin kardeşlerini tutukluyorlar ve İzate’nin gelişini bekliyorlar. Helena İzate’nin gelişine kadar geçici olarak büyük kardeşi Monobaze’yi tahta çıkarıyor. İzate, Spasine (Antakya) Kral’ı Abennerigos’un sarayında olduğu zaman saray ile ilişkisi olan Ananias isminde bir Yahudi tucar var. Bu tucar İzate ile ilişkiye geçiyor ve onu Musevi dinine geçmeye ikna ediyor. Kraliçe Helena ise oğlundan bağımsız Nusaybinli bir Yahudi din adamı tarafından Museviliğe geçme konusunda ikna ediliyor. İzate Adiabene döndüğünde kardeşlerinin tutuklandıklarını ve zincire vurulduklarını görünce rahatsız oluyor. İzate kardeşlerini zincire vurma yada öldürme yerine tehlikelerden korunmak amacıyla bazıları rehin olarak Roma İmparatoru Claude, bazılarını ise Part Kral’ı Atabane gönderiyor. ( İzate Helena’dan olan kardeşlerini değil, başka kadınlardan olan kardeşlerini gönderiyor.) Kral İzate/Yazate annesi Kraliçe Helena’nın Musevi dininin geleneklerine yaşadığını ve bununla mutlu olduğunu görünce sünnet olup tümden Musevi dininin kurallarına göre yaşamak istiyor. Bu isteğini Kraliçe Helena’ya açıyor. Kraliçe Helena oğlunun bu isteğini var gücüyle reddediyor. Gerekçe olarak ta kendisine bağlı halkın yabancı bir dinden olan bir kralı Kabul edemiyeceğini söylüyor. İzate, annesinin bu tutumundan sonra kendisini Musevi dini konusunda ikna eden Ananias’a durumu açıyor. Ananias Kraliçe Helena’nın tutumunu doğru buluyor. Ananias İzate’ye sünnet olmadan da dinin kurallarına göre yaşana bileceğini, eğer dediklerini dinlemese kendisini terk edeceğini söylüyor. Çünkü, böyle bir durum herkesin hayatını tehlikeye sokar. O dönemler Galile’den Eleazar adından biri Hewler’e geliyor. Eleazar Musevi dini konusuna ve yasalarına hakim alim bir adammış. Eleazar bir gün içeri girerken Kral İzate’nin Hz. Musa’yı okuduğunu görür ve ona “ sen kutsal yasalara ve tanrıya karşı suç işlediğini bilmiyormusun. Onu okumak yetmez, söylediklerini tatbik etmek lazım. Sen ne zamana kadar sünnetsiz kalacaksın?Eğer sen hala sünnet üzerine olan yasayı okumamışsan, oku senin nasıl bir günah işlediğini görürsun” diyor. İzate/Yazate , Eleazar’ın söylediklerini dinledikten sonra odasına çekiliyor ve doktoru çağırıp sünnet oluyor. Bu arada Kral İzate , annesi Kraliçe Helena’yı ve hocası Ananias’ı çağırıyor ve kendilerine Yezdan’ın emrini yerine getirdiğini söylüyor. Bu arada büyük panik baş gösteriyor. Eğer halk tarafından Krallarının yabancı bir dinin ateşli savunucu olduğu öğrenilirse Kral İzate iktidarını yitirir ve herkesin yaşamı tehlikeye girer. Yüce Tanrı bu korkuların realize olmasını engeller ve Kral İzate’yi bin bir beladan korur. Kraliçe Helena oğlunun halk tarafından sevildiğini ve ülkesinde huzurun hüküm sürdüğünü görünce son zamanlarını geçirmek amacıyla Kudüs’a gitmeye karar veriyor. Kraliçe Helena Kudüs’a vardığı zaman kıtlık baş göstermiş ve insanlar açlıktan ölüyor. Kraliçe Helena servetini kullanarak buğday satın alıyor ve halka dağıtıyor. Kral İzate kıtlığı duyunca büyük bir parasal yardım da bulunuyor. Kraliçe Helena Kudüs’da büyük bir saray yaptırıyor. Flavius Josèphe’un anlatımlarına göre İzate 24 yıl hükümdarlığından sonra 55 yaşlarında 24 erkek çocuk geride bırakarak ölüyor. Kral İzate kendisine hep bağlı kalan ve kendisi gibi Musevi dinine geçen büyük kardeşi Monobaze’ye Kralığı bırakıyor. Bu arada Kraliçe Helena oğlunun öldüğünü duyunca Hewler’e gidiyor. Kraliçe Helena’da fazla yaşıyamiyor ve ölüyor. İkinci Monobaze annesinin ve kardeşinin kemiklerini Qudüs’a gönderiyor. Kraliçe Helena’nın sağlığında yaptırdığı türbeye gömüyorlar.( Flavius Josèphe, XX, IV, 3) Kısacası Flavius Josèphe’un Kraliçe Helena hakkında anlatıklarını özetleyerek vermeye çalıştım. Başka bir dizi kaynağın yanı sıra Ermeni Tarihçilerinin babası olarak kabul eden Moise de Khorene de “Histoire d’Armenie” adlı eserinde Kraliçe Helena üzerine duruyor. Khorene Kraliçe Helena’nın “Abgar’ın eşi olduğunu” yazıyor. Ama Khorene Kraliçe Helena hakkında çok değerli bir bilgi veriyor ve “Qudüs kapısındaki türbesinden” söz ediyor.(M. Khorene, age, 1. Cild, Paris, sayfa 233-235) Bir dizi Musevi ve Hıristiyan kaynakları Kraliçe Helena’nın yaşamı ve Qudüs’daki türbesinden söz ediyorlar. 2 yüzyıldan beri bir dizi araştırmacı ve arkeolog Qudüs’ta bulunan Kraliçe Helena’nın Türbesinin peşindeler. Bu konuda bir dizi kazı çalışmaları oldu. Kraliçe Helena M.Ö 25-15 yıllarında dünyaya geldiği ve M.S 56-58 yıllarında öldüğü tahmin ediliyor. Jewish Encyclopedia göre M.S 30’lu yıllarda din değiştirerek Musevi oluyor.( http://www.jewishencyclopedia.com/articles/7525-helena ) Kraliçe Helena’nın inşa ettiği saray ve türbesi M.S 70 yılında Romalılar tarafından harebeye çevrildiğinden dolayı yerini tespit etmek pek kolay değil. Bu konuda ilk ciddi çalışmalardan biri F. De Saulcy’e aittir. F. De Saulcy Kraliçe Helena’nın Türbesine ilişkin çalışmalarını 1869 yılında Paris’te “Recherches sur l’emplacement veritable du tombeau d’Helene reine d’Adibene” adı altında yayınladı. Son yıllarda İsrail arkeologları Kraliçe Helena’nın türbesini bulmak amacıyla bir hayli çalışmalar yaptılar. Kazı çalışmalarının direktoru Doron Ben Ami basına yaptığı açıklama da “buldukları sarayın büyük ihtimal ile Birinci Yüzyılda din değiştirerek Meseviliğe geçen ve M.S 40’lı yıllara doğru Qudüs’ta ikamet eden Adiabene (Kurdistan) Kraliçesi Helena’ya aittir” diyor.( http://www.universtorah.com/infos/israel/le-palais-de-la-reine-helene_41.htm )
Monobaze Hanedanlığı Yahudilerin Romalılara karşı direnişi sırasında kendilerine askeri olarak destek verdiklerini ve yenildiklerini biliyoruz. Bu yakın ilişkiden dolayı bazı İsrail kökenli yazarlar Hezbani Kürd aşireti ile Yahudilerin kayıp aşiretleri arasında bağlantı kurmaları pek mantıklı görülmüyor. Nedeni ise Kraliçe Helena ve çocuklarından söz eden tüm eski kaynaklar din değişiminden söz ediyorlar. Zerdeşt Peygamber’in dininden Museviliğe geçişten. V. Minorsky’nin „Roman and Byzantine Campaigns in Atropatene“ adlı çalışmasında Kürd aşireti Hezbani ile Adiabene arasında bağlantı kurduğunu biliyoruz:
„I feel pretty certain that the Kurdish tribe called in Arabic Humaidi is connected with Hnaitha, just as the Hadhbani Kurds have been surnamed after Hedhayeb (Adiabene)“
Hezbani Kürd aşiretinin Hewlêr’deki mazisi çok eskilere dayanıyor. Bu Kürd aşireti Kafkasya’da kurulan Şeddadi Kürd Hanedanlığına, Azerbeycan’da kurulan Rewwadi Kürd Hanedanlığına ve hatta Eyyubi Kürd Hanedanlığına kaynaklık eden bir aşiret konfedarasyonudur. Selahaddin Eyyubi’nin ailesi Hezbani federasyonun Rewwadi kandından geliyor.
Bundan dolayı bir dizi tarihçi (Kürdlerde dahil) Selahaddin Eyyubi’nin kökenini bugün Ermenistan’da bulunan Dwin’e değil, Hewlêr’de bulunan Dwin’e dayandırma çalışmaları içine girdiler. Yukarıda isimlerini verdiğim Kürd Hanedanlıklarının dışında Hezbaniler Hewler’de “Hezbani Hanedanlığını” kuruyorlar. Yazılı kaynaklarda Hewlêr Hezbani Kürd Mirliği 997 yılında var olduğunu biliyoruz. İbni El Esiri El Kamil adlı tarih eserinde geniş bir şekilde Hewlêr Hezbani Kürd Mirleri üzerine duruyor. Bu Kürd Hanedanlığı 1132 ile 1136 yılları arasında İmadedin Zengi tarafından yıkılıyor.( Bu Kürd Hanedanlığı hakkında daha detaylı bilgi için Dr. Zirar Sidiq Tofiq’in Hoz û desthilatî hozekîye Kurdîyekanî çaxî naverast, Dezgayî Mukrîyanî, Hewlêr, 2010, sayfa 243-252 bakınız)
Zaten Hewlêr Hezbani Hanedanlığının yıkılmasından sonra Hezbanileri Eyyubi Hanedanlığının kuruluş sürecinde din alimleri ve askeri komutanlar olarak görüyoruz. Dr. Cemal Reşid Ahmed, Kürdlerin çok ender eski dil uzmanlarından biri olarak “Drasat Fi bilad Supartu” adlı eserinde Hewlêr Monobaze Hanedanlığının dilinin Kürdçe olduğunu yazıyor.( Aram Dawud, age, sayfa 30 ) Hatta Dr. Cemal Reşid Ahmed yine aynı eserinde “Aziz Thomas’ın da Kürd olduğunu” yazıyor.(Aram Dawud, age, sayfa 37)
Kısacası Monobaze Hanadanlığı M.Ö 15 yılında Birinci İzade/Yazate ile başlayarak 1. Monobaze(M.S 20-30), Kraliçe Helena, II. İzate/Yazate, II. Monobaze, 111.İzate ile devam ediyor. Daha sonra Urfa’da hüküm süren VI.Abgar ve VII. Abgarlarlar devam ediyor.
Konumuz Monobaze Hanadanlığının tarihçesi olmadığından bir kaç kralın ismini vererek geçiyorum. Monobaze ailesinden gelenlerin en azından bir kesiminin daha sonra Hz. İsa’ya inandıkları ve Hıristiyanlaştıklarını biliyoruz. Urfalı Abgarların Hıristiyan dünyasında oynadıkları rol açıktır. Hatta Hıristiyanlık dünyasında onlara ilişkin efsaneler ve gerçeklerin iç içe geçtiği çok şey anlatılır. En azından Urfalı Abgarlarınından bazılarının Monobaze Hanadanlığından geldikleri belgelere dayalı olarak bilinmektedir.
Kürd ve Hıristiyanlık ilişkileri incelendiği zaman Sasaniler dönemi önemli bir tarihsel dönemeçtir. Birinci Şahpur döneminde bacısı Şêreran ve eşi Astana’nın dahi din değiştirdiğini gördüğümüz zaman sürecin çok sesli bir dinsel mozaike evrildiği görülüyor. Zerdeşt dini resmi din olmasına rağmen, farklı dönemler de Mani(https://www.newroz.com/tr/forum/352962 ) ve Mazdek’in önderlik ettikleri dinsel yapılarının yanında Hıristiyanlık ta ciddi bir yaygınlık gösteriyordu. Roma İmparatorluğunun Hıristiyanlara karşı giriştiği katliamlar sırasında Hıristiyanlar yaygın bir şekilde Sasanilere sığınıyordu. Sasaniler devlet çıkarlarından dolayı da olsa onlara kolaylıklar sağlıyordu. Daha sonra Hıristiyanlık Romalılar tarafından resmi din haline getirilince Romalıların denetimi altına girilen alanlarda yaygın bir şekilde Hıristiyanlaşma olayı yaşanıyordu. Kürdler millet olarak tam da bu çekişmelerin merkezinde bulunuyorlardı.
İslami yazar ve tarihçilerde yazdıkları eserlerde Hıristiyan Kürdlere dikkat çekmişlerdi. 957 yılında vefat eden tarihçi El Mesudi “Yakubi ve Cuzeqaniler de Hıristiyandırlar. Yerleşim yerleri Musul memleketi ve Cudi dağıdır” diyor. Yine Mesudi Kürd aşiretlerinden söz ederken “Cuzganileri” de bir Kürd aşireti olarak kaydaltına alıyor. Tarihçi Teberi “Yakubi Kürdlerinden” söz ediyor ve onların “ Hıristiyanların özel bir kilisesi” olduğunu yazıyor. Yine tarihçi Teberi 258(H) yılında yaşanan olaylardan söz ederken “Mesrur Belxi Yakubi Kürdlerine karşı saldırıya geçti ve onlara büyük zararlar verdi...... Mesrur Belxi Yaqubileri İslam dinini kabul etmeye mecbur etti” diye yazıyor. Marco Polo 1271 yılında Musul’dan geçerken Musul hakkında şöyle yazıyordu: “Bu memleketin dağlık bölgesinde Kürdler yaşıyor. Kürdlerin bir kısmı Hıristiyan, Nesturi ve Yaqubiler. Diğerleri ise Muhamedanlar. Lajard 1846 yılında Hakkari’ye giderken Keldani Baz aşiretinden söz ederken “ Kürdlerden ayırmak çok zordur” diyor. G. Curzon’da 1891 yılında Kürdistan’ı gezerken “ Dağlık bölgelerde Nesturileri Kürdlerden ayırmak çok zordur” diyor.( Daha geniş bilgi için Şahswar X . Herşemi, Mêjûyî Aramîyekan le Kurdistan da, Dezgayî Çap û pexşî Serdem, Silêmanî, 1999, sayfa 89-92)
Sayin Herşemi Kürd Hıristiyanlarına ve özellikle bazı Kürd aşiretleri içindeki Hıristiyan yapıları için bir dizi örnek veriyor.
Hıristiyan Kürdler tarihsel süreç içinde tarih sahnesinden çekildiler. Bir kesimi Müslümanlaştırıldı, bir kesimi Ermenileşti ve diğer çevrelerde Keldani/Suryanileşti. Ulusal bilincin olmadığı bir dönemde dinsel eğilimlerin belirleyici olduğu bir ortamda daha fazla bir şey beklemek hayaldır. Nasıl Kürdistan’da Müslümanlaşan Ermeniler ve Asuri/Suryani/Keldaniler Kürd ve Türk kimliğini aldılarsa Hıristiyan Kürdlerde tersi yönde ulusal kimlikleri aldılar. 21. Yüzyılda dahi Kürdistan’da dinsel kimliğini ulusal kimliğinin önüne çıkaran, hatta dinsel kimlikleri için ulusal kimliklerini reddeden kesimlerin var olduğunu biliyoruz.
İnsanlar din ve mezheplerine göre isim aldıklarından dolayı tarihsel süreç içinde ulusal kimliklerini bulmakta zorlaşıyor. Mesela Eyyubi Kürd Hanedanlığı sürecinde “Kurdi”, “Hakkari” ve “Hezbani” gibi Kürd, Kürd şehri ve Kürd aşireti ismini taşıyan şahsiyetlerin Kürd olduğunu tespit etmek kolaydır. Fakat, binlerce Kürd bu isimleri taşımıyor. Bundan dolayı onların Kürd kimliğini tespit etmek çok zordur.
Hıristiyan Kürdleri de Hıristiyan isimlerini aldıklarından ve ibadetlerini farklı dillerde yaptıklarından dolayı tespit etmek daha da zordur.
Mesela yakın tarihimizde “Hurmizgan” şiiri yüzünden çok tartışılan Saidxani Kurdistani de Hıristiyan bir Kürdtü. Ama Saidxan’ın ciddi bir ulusal bilinci vardı. İncili “Mizgani” adı altında Kürdçe’ye çeviriyor ve Kurdistani soyismini taşıyor.
Dr. Jay M. Rasooli, Cady Hews Allen ile birlikte Dr. Saidxan Kurdistani’nın yaşamını “The Life Story of Dr. Sa'eed of Iran: Kurdish Physician to Princes and ...” adı altında 1983 yılında kitaplaştırıyorlar. Bu kitap Farsça da basılmış. Dr. Saidxan Kurdistani Minorski’ye çalışmalarında bir hayli yardımci oluyor.(https://www.newroz.com/tr/forum/353792/hurmuzgan-iiri-ve-dr-sa-dxan-kurdistan )
Bundan dolayı Saidxani Kurdistani’nın ulusal kimliği tartışma konusu olmuyor.
Bu yazı serisinin son bölümünde Ermeni ve Gürcülerin paylaşamadıkları Kürd Prensleri Zekeriya ve İvanelere değineceğim.
Yeni Yıl, Kürdler ve Hıristiyanlık- Zakarîa ve Îwane Kardeşler
Hıristiyan Kürdler denilince ilk akla gelenlerin başında ise Zakaria ve İwane kardeşler geliyor. Gürcistan tarihi hakkında yazan tarihçilerin bir çoğu Kraliçe Thamar dönemini (1184-1212) “Gürcistan Tarihinin altın çağı” olarak adlandırıyorlar.(M. Raphael İsarloff, Histoire de Georgie, 1900 Paris, sayfa 47) Hatta M. Brosset Histoire de Georgie adlı eserinde daha da ileri giderek Kraliçe Thamar döneminin “ Mkhagrdzelidze ailesinin etkinlikleriyle damgasını vurduğu” dönem olduğunu yazıyor.(M. Brosset, Histoire de Georgie, St. Petersburg, 1851, sayfa 266)
Burada “Mkhagrdzelidze ailesi” olarak tanımlanan Zakaria ailesidir.
Tam da bu süreçte Zakaria ve İwane adlı iki kardeş hem Gürcistan ve hemde Ermenistan tarihinde çok önemli rol oynuyorlar.
Bu iki kardeş, onların ataları ve onlardan sonra gelen kuşaklar Kafkasya’da önemli rollere sahip oldular ve yüzyıllarca kendilerinden söz ettirdiler.
Zakaria ve İwane kimdir? Ne yaptılar? Ataları kim? Ve Hangi etnik yapılanmaya mensuplar? gibi soruları yıllar hatta yüzyıllar boyunca bir dizi tarihçi kendilerine sordular ve cevap aramaya çalıştılar. Aslında Zakaria ailesinin “etnik kökeninin” tartışma konusu olmasının asıl nedeni ilk yazılı tarihi kaynaklar ve eski kiliselerde bulunan yazılı kalıntılar bu ailenin “Kürd Asılı” olduğu söylemesinden kaynaklanıyor.
Bir dizi Gürcü ve özellikle Ermeni kaynağı “Prensler Prensi” ve “Kral” olarak adlandırılan “Zakaria Hanadanlığından” gelen şahsiyetlerin Kürd etnik kökenini gizlemek/çürütmek için bir dizi uyduruk teoriler ortaya atmak zorunda kaldılar. “Prof” Asatrian gibi Kürd düşmanları sadece Zakaria Hanedanlığına dair değil, Ermeni tarihçilerinin en azından Ermeni Tarihçilerin babası olan Movses Khorenatsi ile beraber Mar(Med) ile ve daha sonra Kürdü eşanlamlı kullanmalarından rahatsızlar. Asatrian gibileri Kürd düşmanlığı konusunda Türklerden daha rezil duruma düşüyorlar. “Kürd” ve “Mar” kavramlarına getirdikleri a la Turca açıklamalarına Türkler dahi bugün cesaret edemiyor. Reel tarihi çarpıtma girişimlerinin altında yatan gerçeklik Kürdlerin yaşadığı coğrafyaya sahip çıkmak içindir. Ararat boylarının M.Ö 500’lu yıllardan itibaren “Maristan” olarak adlandıran Ermeni tarihçilerinin yanıldığını ispat etmek gerekiyor.
Konumuza dönersek tarihçi Brosset 1851 yılında St. Petersburg’da yayınladığı sözünü ettiğim eserinde Zakariaların etnik kökeni üzerine duruyor ve Ermeni tarihçisi Vardan Areveltski’ye dayanarak şöyle yazıyor:
“Bu zaman süreci içinde Kürd ırkından olan Sargis’in oğlu, Zakaria’nın oğlu, Vahram’ın oğlu, Sargis’in oğlu Zakaria ve İvane çok meşhurdular. Sargis, Bagratid ailesinin kralığı olan Tzogoiget’e geçti. Hz. İsa’ya inandı. Kendisi honore edildi ve kendisine Kocharhni memleketi yerleşim alanı olarak verildi. Cesur biriydi, günden güne kendisine yönelik sempati büyüdü. Kralice Thamar döneminde ünleri doruğa ulaştı ve kendilerine Lorhe verildi. Daha sonraları bir çok kale ve bölge Türklerin denetiminden çıkardılar.”(M. Brosset, age sayfa 267)
M. Brosset Zakaria’nin atalarının Tzoroiget krallarının hizmetine girmelerinin nedenleri konusunda net bir tutumu yok. Yazar tarihçi Tchamitch’e dayanarak “ Kürd milleti tarafından kovulduklarını” not ediyor.
M. Brosset Haghbat Kilise’sinin duvarındaki bir yazıya dayanarak sözünü ettiğimiz ilk Sargis’in babası olan Xusro’yu gündeme getiriyor. Söz konusu olan yazıtta şöyle deniliyor: “Tüm inancımla ben Avag-Sargis Ter Hohanes’in yönetimindeki Sourb- Nichan’a adıyorum. Ben imkanlarım ölçüsünde 50 parça altın verdim. Rahipler Aziz Elie günü için babam Xusro’ya ve kardeşim Kerim için bana bir ayin bahşettiler………..Amin” diyor.(M. Brosset, age, sayfa 267)
Yine tarihçi M. Brosset Sanahin Kilise’nin taştan yapılmış bir Haç üzerine Büyük Sargis ile Zakaria hakkında yazılan şu yazıya dikkat çekiyor: “Ermenistan ve Gürçistan Generalı Sargis için, yerleştirilen Tanrı’nın Haçı, Büyük Sargis, Zakaria’nın oğlu Avag-Sargis’in torunu, 1187’de vefat etti. Biz, oğulları Zakaria ve İvane bu Haçı yerleştiriyoruz. Hz. İsa’ya bağlı oluşumuzu hatırlayınız.”(M. Brosset, age, sayfa 268)
M. Brosset’in verdiği bilgilere göre İkinci Sargis, Birinci Zakaria’nın oğlu Kraliçe Thamar’ın babası döneminde önemli bir role sahipti. Ani’nın ilk işgalı sırasında (1161) Prenses Thamar’ın babası tarafından generaliğe yükseliyor ve Ani’ya Vali olarak atanıyor.(Bilindiği gibi o dönemler Ani Şeddadi Kürd Hanedanlığının başkentiydi. Şeddadiler yeniden Ani’yi Gürcülerden kurarıyorlar. Daha detaylı bilgi için benim Şeddadiler üzerine yazdığım yazı serisine bakınız)
1176-1177 yılları arasında Gürcü Kralık Sarayında etkili olan ve askeri yapıyı ellerinde bulunduran Orbeliler Gürcü Kralığına karşı baş kaldırıyorlar. Zakaria aile mensupları İkinci Sargis ve oğullarıda Orbelilerin komutasında bulunan ordudaydılar. Bu arada Zakarialar Orbelilere tavır alarak kraliyet güçlerinin safına geçiyorlar. Orbeliler ağır bir yenilgi alıyorlar. Böylelikle 1184/5 yıllarında Kraliçe Thamar İkinci Sargis’i Emir Supasalar yaparak Gürcü Kraliyet Ordusunun başına getiriyor.( H. Margarian, İran –Caucasus, vol.1, 1997, sayfa 25)
Kilise yazıtlarından öğreniyoruz, ki Kraliçe Thamar döneminde meşhur olan Kürd Prensleri Zakaria ve İvane’nin ataları Xusro daha önce alana yerleşiyor. Xusro’nun Avag-Sargis ve Kerim adından iki oğlu var. M. Brosset “Kerim”in yada “Karim”in Gürcü tarihinde “Waram” olarak yer aldığını da yazıyor.(age, sayfa 268)
Bu Hıristiyan Kürd Ailesinin seceresine baktığımız zaman,
Xusro Iki oğlu I.Avag- Sarkis ve Kerim I.Zakaria, II.Sarkis ölümü 1187, II. Zakaria ölümü 1212 I.İvane, I.Şahinşah , ölümü 1261-2, Avag ölümü 1250, II.İvane 1284-91II.Şahihşah Ölümü 1320 (H. Margarian, İran –Caucasus, vol.1, 1997, sayfa 36, M. Brosset, age, sayfa 267-9)
İkinci Zakaria ve Birinci İvane’nin babası Büyük Sarkis’in “Gürcistan ve Ermenistan Generalı” olduğunu daha önce çeşitli yazıtlardan aktarmıştım. Büyük Sargis’in general oluşuna dair bir başka belge de yine 1181 tarihli Sanahin yazıtlarında bulunuyor ve şöyle diyor: “Zafere koşan Gürcü Kralı ve Emir Supasalar Sargis ve oğulları Zakaria ve İvan ve Kurd Emir döneminde ben Hovanes bu kilisenin yöneticisi bu kiliseyi Kürd Emirin yardımıyla yaptırdım.(M. Brosset, age, sayfa 269)
Xusro yada Zakaria ailesinden en çok söz edildiği dönem İkinci Zakaria ve Birinci İvane dönemidir. İkinci Zakaria’nın Supasalar olduğu döneme ilişkin farklı görüşler var. Sanahin Kilise’sinden bulunan bir yazıtta göre İkinci Zakaria 1191 yılında Supasalardır. Sözünü ettiğimiz yazıtta şöyle deniliyor: “Gürcü Kralı denetiminde ….. Emir Supasalar Zakaria ve kardeşi İvane yönetimde -1191- ben Kurd Hasan, Hamazasp ve Sargis, Sembat’ın oğlu, Marzban Hamazasp, biz Sanahin’e Matuchtaki topraklarımızın yarısını verdik” (M. Brosset, age sayfa 270)
Bu belge de açık bir şekilde görülüyor ki, İkinci Zakaria 1191 yılında Emir Supasalardır. Tarihçi Vardan’ın verdiği bilgilere göre iki kardeş, İkinci Zakaria ve Birinci İvane 1191 yılında Chirac bölgesini, 1196 yılında Anberd’I 1199 yılında Ani’yi ( daha önce Şeddadi Kürd Hanedanlığı üzerine kaleme aldığım yazı serisinde bir çok Kürd tarihçisinin iddialarının tersine Şeddadi Kürd Hanedanlığı Moğollar tarafından değil, İkinci Zakaria ve Birinci İvane’nın başında bulundukları Gürcü birlikleri tarafından 1199’da yıkıldı), 1201 Bdchni, 1203 yılında Divin’I, 1206’da Kars’ı , Gutebac ve Çareke alıyorlar. Vardan’ın anlatımlarına göre “isimleri dünyaya yayılıyor” (M. Brosset, age, sayfa 270)
M. Brosset’in Vardan’dan aktardığına göre “ İvane inancı zayıflığını gösteriyor” . Biz başka kaynaklardan biliyoruz ki, İvane “Yünanların mezhebine ” geçiyor.
Yine Vardan’ın verdiği bilgilere göre İvane “Xelat(Ahlat)taki çatışmada Eyyubilere esir düşüyor” ve kardeşi İkinci Zakaria tarafından kurtarılıyor. Bilindiği gibi o dönemler Eyyubilerden Mir Eşref Xelat’ın başında bulunuyordu. İvane kızı Xamsa’yi Mir Eşref’e veriyor.
Stefanos Orbelian da Zakaria ve İvane kardeşlerinin giriştikleri seferleri ve hakimiyetleri altına aldıkları şehir ve bölgelere dair uzun bir yer veriyor. S. Orbelian iki kardeşten söz ederek “Ermeni asılı” olduklarını yazıyor. M. Brosset bu tezin doğru olmadığını ve “iki kardeşin Kürd asılı olduğunu” belgelere dayanark ortaya koyduklarını yazıyor.
Stefanos Orbelian’in verdiği iki kardeş “ Arhan, Barcoucaht, Kars, Vagharchacert, Gaghzovan, Sourb-Mari, Ani, Anberd, Bdchni, Garhni, Dvin, Tchariakh, Her, Chamkor, Chaki, Bardav, Tcharaberd, Siounie, Orotn, Borotn, Bghen, Barcouchat vb bölgeleri Türk zorbalarından kurtardıklarını yazıyor. Ayrıca Stefanos Orbelian Gürcü Kraliyet ailesi tarafından “İvane’nin Ermenistan ve Gürcistan’a Atabek olarak” atandığını yazıyor. M. Brosset, İvane’nin Zakaria’nın 1212 yılında ölmesinden sonra Atabek olarak atandığını yazıyor.(M. Brosset, age sayfa 270)
Ermeni tarihçileri Zakaria ve İvane kardeşleri “Ermeni asılı olduklarını” ispat etmek için bir dizi temelsiz dayanakları bulmaya çalışyorlar. Bunlardan biri bulunan yazıtlarda Zakaria’yalar kendilerini “Şahinşah”, “Dünya’nın hakimi” ve “royal ırkı” olarak adlandırmalarıdır. Bundan hareketle Zakariaların “Ermeni Bagratid Hanedanlarının” ünvanlarını aldıkları ve Ermeni olabileceği tezidir. Aslında bu ünvanların hiç biri hiç bir kraliyet ailesinin tapulu malı değildir. Kendilerini kral olarak gören herkesin kullandığı sıfatlardır. Ermeni tarihçilerinin babası olan Movses Khorenatsi’nin “Yahudi asılı” dediği Bagratidlerle Zakarialar arasında bağlantı kurma meselesi bilimsel verilerden yoksundur. Zakaria ve İvane’nin Chochen, Nana(Nanan) ve Xurixan adlı 3 bacıları vardı. Bunlardan Nana Bagratidlerden Abbas ile evleniyor. Nana’dan kaynaklanan bir “Bagratid olayı” var. Ayrıca Ermenistan ve Gürcistan üzerine etkili olan bir ailenin o halkların tarihinde önemli rol alan şahsiyetlere ve ailelere sahip çıkmaları kadar doğal bir şey olamaz. Bu anlamda İvane döneminde ve özellikle Nana ile birlikte Bagratidlere sahip çıkıldığı görülüyor.
Zakaria ailesinin “Kürd asılı olduğuna” dair bir çok belge aktardım. Özellikle Büyük Sargis ve Zakaria dönemlerine dair . Bu belgelerde açık bir şekilde ailenin Kürd olduğu açık bir şekilde görülmektedir.
Bir başka belge daha aktarmak istiyorum.
1200 ile 1271 yılları arasında yaşıyan Ermeni tarihçisi Kirakos de Gandzak Zakariaların döneminde yaşamış biri olarak “Ermenistan Tarihi” adlı eserinde Zakaria ve İvane kardeşlerinin etnik kökeni üzerine duruyor ve şöyle yazıyor: Zakariaların atasının “ Kürd Babirakan xel den ayrıldığını” yazıyor. Ermeni tarihçisi Vardan’da onların “ bir Kürd aşiretinden geldiğini” yazıyor.(H. Margarian, age, sayfa 40) Tüm çarpıtmalara rağmen Kirakos de Gandzak sadece “Kürd aşireti”nin ismini değil, Kürdçe’de aşiretin bir alt yapısı olan “Xel” kelimesini kullaniyor. Bu kadar detaya rağmen var olan tarihsel belgelere dahi yorumlar yapılıyor.
Ermeni tarihçisi Vardan Zakariaların atalarının “din değiştirdiklerini” yazıyor. Kürd tarihçileri bu aile hakkında yapacakları daha detaylı araştırmalarda onlarin eski dinlerini de ortaya çıkarabilirler(Yarsan, Müslüman ve Êzîdî vs)
1000 yıl boyunca Ermenistan, Gürcistan ve Rusya’da farklı üst görevlerde bulunan Kürd Xusro’nun ailesi hakkında elimde bulunan belge ve verilerinin küçük bir kesimini bu yazı çerçevesinde okuyucularla paylaşmak istedim. Son