TANER AKÇAM’IN ASILSIZ İDDİALARI VE BAZI YANLIŞLIKLAR ÜZERİNE
Aso Zagrosi
Son dönemlerde Taner Akçam’ın sınır tanımayan, kaynakları çarpıtan ve Kürdleri toptan suçlayan iddialarına karşı Kürdlerin tepki göstermesi iyi oldu. Kürdlerin gösterdiği tepkiler sonucu olacak ki, Taner Akçam bazı noktalarda geri adım atmak zorunda kaldı. Taner Akçam’ın bu yaptığı Kürdlere karşı ideolojik saldırılara zemin oluşturmaktır. Onun Ermeni Soykırımı ile ilgili kaleme aldığı yazıların tümü ve özellikle son yıllarda yazdıkları Kürdler tarafından ciddi bir şekilde mercek altına alınıp değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü, bu “ilk gerdek gecesinden” daha ciddi ve kabul edilemez suçlamalardan bulunuyor.
Recep Maraşlı arkadaş da her zaman yaptığı gibi “bu ilk gerdek gecesi” üzerine de atladı, gerekçelendirmek ve desteklemek için çeşitli iddiaları gündeme getirdi. Bu iddialardan birini Agos Gazetesinin yazarı Zakarya Mildanoğlu’nun 27 Nisan 2013 tarihinde Agos’ta kaleme aldığı makalede şöyle dile getiriyor: “Hatta ilk gece hakkı diye bir şey var. Evleniyorsunuz, gerdek gecesine girmeden önce ilk geceyi başkasıyla geçiriyorsunuz, ondan sonra gerçek eşinize dönüyorsunuz. Bunlar hiç konuşulmuyor, çünkü cumhuriyet yalan ve inkar üzerine kurulmuş. Bu baskı ve kaçırma girişimleri nedeniyle ailem bir gece yüklenip İstanbul’a geliyor. 2000 haneli bir köydü, biz o köyün son Ermeni ailesiydik.“( https://turcograecus.wordpress.com/2013/04/27/mildanoglu-babam-6-kardesini-ve-tum-ailesini-kaybetti-iste-1915-budur/?fbclid=IwAR19XHuXGyhWbeG7phNwMDVzbgiMQXIdQVn2JYZJOAbWd1gPqtCjPtkVvuc)
Yazarın sözünü ettiği “2000 haneli köy” nerededir?
Söz konusu olan köy Ekrek, (Köprübaşı) köyüdür ve Kayseri’ye bağlıdır. Kayseri Kürdleri büyük oranda Reya Heq Kürdleridir. Yazarın sözü ettiği Köyün bölgesinde Kürdler yaşamıyor.. Bölgeye Balkanlardan gelen göçmenleri yerleştirmişler. Kayseri’nin bir köyünde eğer “İlk Gerdek Gecesi” yaşanmışsa Kürd ağalarıyla ne ilişkisi var? İddia sahibinin ispat etmesi gerekir… Bu örnek, Taner Akçam’ın Kürd ağa ve beylerine ilişkin ileri sürdüğü genelleştirici suçlamasını doğrulamıyor.
Zakarya Mildanoğlu ailesinin esas yerleşim yerine ilişkin şöyle yazıyor: “Babam 1915’te 9 yaşındaymış. Sokakta kalmış, misyonerler yakalamış ve Amerikan kolejine götürmüşler. Tüm ailesini kaybetmiş. 6 kardeşini, annesini, babasını, dedesini… İşte 1915’te olan bu. Babam Yozgatlı benim. Meşhur Boğazlıyan Kaymakamı var. Babamın ailesini o katletti. İdam edilmişti ama daha sonra itibarı iade edildi, hatta ailesine maaş bağlandı.“
Türklerin “Nemrut Mustafa” dedikleri Kürd Mustafa Paşa Yamulki’nin hem mahkeme üyeliği ve hem de mahkeme başkanlığı yaptığı süreçte Ermeni soykırımını örgütleyenlere karşı tavrı biliniyor.(Bu konuda daha önce Mustafa Paşa Yamulki’ye ilişkin kaleme aldığım yazı serisine bakınız.https://www.newroz.com/de/node/351342 )
Recep Maraşlı’nın, Taner Akçam’ın iddiasını desteklemek amacıyla gündeme getirdiği ikinci “sözlü belge” ise Paris’te yapılan bir toplantının videosudur. (https://www.youtube.com/watch?v=ybmPSGw1HG0 ) Bu video da Anjel Dikme Zeytun Ayaklanmasını dahi bu “ilk Gece” meselesine bağlıyor. Kısmen genel olarak Ermeni tarihi ve özel olarak Zeytun Ermenilerin tarihini, ayaklanmalarını bilen biri Zeytun ayaklanmaları hakkında böyle bir iddia da bulunamaz. Zeytun Tarihine ilişkin Ermeni yazarı Garabed Toursarkisian kaleme aldığı ve Archag Tchobanian’ın 1897 yılında Fransızcaya çevirdiği
“Zeïtoun, depuis les origines jusqu’à l’insurrection de 1895” adlı Zeytun tarihine ilişkin bir hayli bilgi veriyor. Zeytun’un Ermeni tarihinde önemli bir yeri var. Bir nevi Mirlik konumundadır. 19. Yüzyılda Kürd ağa ve beylerinin de bu bölgede bir güçleri yoktur. Bu kitapta Alevi Akçadağ Kürdlerine karşı Osmanlı devletinin saflarında nasıl savaştıklarını anlatıyor:
“1849 yılına doğru Akçadağ Kürdleri , çevre bölgeleri işgal etmeye , yakıp/yıkıp talan etmeye ve Sivas bölgesini tehdit etmeye başladılar. Türk hükümeti onlara boyun eğdirmek istiyordu. Başvezir’in kendisi İstanbul’dan 50.000 gibi büyük ordu ile bölgeye geldi. Osmanlı Ordusu dört bir yandan Akçadağ’ı kuşattı ve şiddetli saldırılarda bulunmaya başladı. Kürdler dağlara çekilerek ve boğazları tutarak Osmanlı Ordularını bir çok defa geri püskürtüler. Ezilmiş, yenilmiş ve yıpranmış Osmanlı Ordusu yeniden savaşa başlama kabiliyetini göstermiyordu. Fakat, Kürdlere boyun eğdirmek zorunluydu. Zira Kürdlerin zaferi daha önceden Türk hükümine karşı bağımsızlıklarını ilan etmek için isyan halinde olan tüm aşiretleri cesaretlendirecekti. Kürd isyancılarının hakkından gelmek için hükümet mecburiyet karşısından Zeytun Ermenilerinden yardım istedi. Bu yardımın karşılığında Zeytunlu Ermenilere ayrıcalıklar verecekleri sözünü verdi. Zeytunlular hükümetin önerisini askeri güçlerinin Osmanlı ordusuna katılmaksızın, kendi prenslerinin komutasında bağımsız bir güç olarak savaşa katılması şartiyle Kabul ettiler. Sadrazam Zeytunluların şartını Kabul etti, Kürdlerle Ermeniler arasında savaş başladı. Deli Keşiş(Ermenilerin üzerine bir çok şiir ve şarkı söylediği bir şahıstır. Aso) yeni Bağdat’tan geri dönmüştü ve uzun yılların tecrübesine sahipti. Zeytun prensleri 400 savaşçıdan oluşan bir birliği oluşturarak komutasına Deli Keşişi getirdiler.
Zeytunlular Akçadağ Kalesine tırmanarak Kürdlere ilk darbeyi vurarak kaleyi ele geçirdiler. Zeytunlular Kürdleri katliamdan geçirerek her şeylerine el koydular. Aynı dönem de diğer cephe de Osmanlı Ordusu Kürdler karşısında yenilgiler alıyordu. Zeytunlular kaleyi ele geçirdikten sonra arkadan Kürdlere saldırdılar ve onlara pek çok büyük kayıplar verdiler. Kürdler arasında bir panik başladı ve kaçmaya başladılar. Ancak ondan sonra Türk Ordusu Akçadağ dağlarına girebildi ve intikamı olmak için evleri yakmaya ve kaçanları öldürmeye ve boğazlamaya başladılar. Başvezir, Zeytun Ermenilerinin kabiliyetine ve cesaretlerine hayran kaldı. Bu arada aklına diğer isyancı aşiretlere boyun eğdirmek için Zeytunlulardan ordusunun öncü birlikleri için bir askeri birlik oluşturmak istedi. Deli Keşiş, Başvezir’in niyetini öğrenince askeri birliğine ganimetlerini almalarını ve gece Osmanlı ordusunu aşarak Zeytun’a geri dönme emrini verdi.
O günden beri Akçadağ boyun eğdive Zeytunlulara karşı derin bir kin besledi. Bu zafer, Zeytunluların diğer müslüman aşiretleri arasında itibarını artırdı. Fakat, Türk hükümeti Zeytunluların kendisine yaptıkları hizmet karşılığında ödüllendireceğine, tüm gücünü kullanarak Zeytunluları ezmeye çalıştı”(age, sayfa 103-105- Bu konuda kaleme aldığım makaleye bakabilirsiniz http://zagrosname.com/akcadag-kuerd-direnisinin-duesuenduerduekleri.html )
Zeytunlu Ermeniler Kürd ağa ve beylerin denetiminde değillerdi..
Bu ikinci tanıklığınında Kürdlerle ilişkisi yoktur.
Recep Maraşlı arkadaş eskiden beri daha önce sahibi olduğu Gelewej sitesinde ve şimdide sahibi olduğu sosyal mediya sayfalarında Kürdlere dair bir dizi asılsız, yalan ve yanlış bilgileri doğrumuş gibi manşette taşıyor. Bir kaç yıl önce Ayşe Hür „Sason’da Kürdler 300.000 Ermeni öldürdü“ iddiasında bulunan uyduruk bir makale yayınladı.. Sason’da 300.000 insan ne arıyor diye uzun ve belgelere dayalı bir cevap yazdım ve yerden yere vurdum. Recep Maraşlı arkadaşın başında bulunduğu Gelawej sitesi Hovsep Hayrani ile aramızda yaşanan bir tartışmanın yazılarını tek taraflı yayınladı. Benim yazdıklarımı da etik olarak yayınlayabilirdi. Böylelikle okuyucu objektif bir değerlendirmeye gidebilirdi.
Fakat, ne yazık ki Kürd çevrelerinde adil, tarafsız ve vicdanlı diyebileceğim bir gelenek yok.
Daha önce Gelawej’de dahil olmak üzere bir dizi Kürd sitesi Evin Çiçek’in “MirBedirxan 120.000 Êzîdî Kürdünü Öldürdü” adı altında bir yazısını yayınladılar. Ben belgelere dayanarak Pêşxabur ve Musul çevresinde Êzîdî Kürdlere yapılan söz konusu katliamın Mir Bedirxan ile ilişkisi olmadığını, Paşayê Kore, Mîrê Kore dediğimiz Soran Miri tarafından yapıldığını yazdım. (Hatta daha sonra Keladani Piskoposun o konuda yazdıklarını yayınladım)Evin Çiçek’in çevirisini yaptığı kaynaktan 120 bin değil, 1200(bin ikiyüz) kişiden sözettiğini yazdım. Başka kaynaklara dayanarak o katliamda 1200 kişiden çok daha fazla insanımızın öldürüldüğünü de yazdım.
Fakat ne yazıkki, Gelawej o yazıyı sitesinde korudu ve bir dizi anti Kürd çevrelerinin bu yalan ve yanlış bilgileri kullanmasına yardımcı oldu.
http://aso-zagrosi.over-blog.com/article-say-n-evin-cicek-in-makalesi-uzerine-1-51278182.html)
Bunların hepsi Receb’in yönettiği Gelawej sitesinin ana sayfasını aylarca süslediler. Yazdığım cevapların hiç birini yayınlamadı.
Son olarak ““EVLİYA ÇELEBİ'de SELAHADDİN EYYUBΔ ana başlığı altında bir yazı yayınladı. Bu yazıda:
“Günümüzde Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs'ü nispeten barışçıl yöntemlerle teslim aldığı; teslim olan Hristiyanların cizye karşılığı canlarının bağışlandığı; şehirde kalmak istemeyenlerin ise güvenli olarak Kudüs'ü terk etmelerine izin verildiği kabul görür.” diyor.
VE hemen ardından “Evliya Çelebi ise kentteki bütün kafirlerin kılıçtan geçirildiğini, bir tek kafirin bile sağ kurtulmadığını övünerek anlatmaktadır.
200 bin Hristiyan ve Mıkdısî [Mikhitaryan mezhebine bağlı] Ermeni'yi, Rum-ı Frenki (Fransız veya Avrupalı Hristiyanları) ve 50 bin papazı kılıçtan geçiren Yusuf Selahaddin'in, Kudüs kalesini temelinden yıkıp Mısır’a gittiğini yazar.” diyor.
Ardından Evliya Çelebi’nin latin harflerine çevrilen yorumunu veriyor.
Bu tip bilgiler internette yaygınlaştığı zaman, araştırmayı fazla sevmeyen ve sorgulamayan insanların ilk gözüne çarpan Selahaddin „200.000 Hristiyanı ve 50 bin papazı öldürmüş“ olayı kalır.. Başkaları da bu yanlış bilgileri kaynak olarak kullanabilirler.. Birileri 50 bin Papaz Kudüs’da ne arıyordu? Kudüs’da o dönem ne kadar insan yaşıyordu? gibi sorular sormasa bu yanlış bilgi yaygınlaşır.. Bu tip bilgilerin yaygınlaşmaması için 4 bölümden oluşan uzun bir yazı serisini yazmak zorunda kaldım.( KÜRD SELAHADDİN VE KUDÜS'UN ALINIŞI – 1 HTTP://ZAGROSNAME.COM/KURD-SELAHADDİN-VE-KUDUS-UN-ALİNİSİ-1.HTML)
Evliya Çelebi de Selahaddin Eyubbi’ye dair böyle bir iddia var mı? VAR. Yapılması gereken “böyle bir iddia yoktur” demek değil, iddiayı verilere dayanarak çürütmektir. Ben de onu yaptım. Aklı selim olan biri benim belgelere dayalı olarak yazdığım yazıyı okuyunca Evliya Çelebi’nin zırvaladığını görecektir.
132 İMZALI AÇIKLAMA VE BİR ELEŞTİRİ
Açıklamaya imza koyan arkadaşlar Taner Akçam’ın „ Korkunç bir örnek vereyim: 19. yüzyıl feodal toplumunda örneğin Kürt bölgelerinde Kürt ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi.“söylemine tepki duymaları ve tavır takınmaları doğru bir tutumdur. Keşke Kürdler, haksız bir şekilde Kürdlere yönelik buna benzer genelleştirici ve asılsız iddialara karşı toplu tavır gösterseler….
Benim eleştirdiğim husus açıklamanın son cümlesidir. Orada “Prof. Taner Akçam söz konusu iddiası ile ilgili M.S. Lazarev tarafından yazılan ‘’Kürdistan ve Kürt Sorunu’’ isimli kitabı kaynak göstermiştir. Lazarev’in çalışmalarını Kürdçe’ye çeviren Kürd yazar Têmûrê Xelîl, Akçam’ın iddiasının uydurma ve asılsız olduğunu, bilimsellikten uzak bir biçimde bilinçli olarak çarpıtıldığını ifade etmiştir.” deniliyor. Bildirinin hazırlanış biçimine başka eleştiriler yapıla bilinir, ama esas olarak bu cümle üzerine birkaç şey söylemek istiyorum. Metni hazırlayanlar Kürd tarihi ile yakından ilgilenen bazı arkadaşlara sormuş olsaydılar böyle bariz yanlış bir tespitte yer vermemiş olurlardı.
Çünkü Taner Akçam’dan çok önce Lazarev’in kitabında geçen bu iddiayı bir çok çevre bir iddia olarak kısaca da eserlerinde yer vermişlerdi. Kürd yazar ve tarihçilerinden Dr. Kemal Mazhar ve Dr. Kawus Kaftan bundan 40 yada 50 yıl önce bazı çalışmalarında bu iddiaya Lazarev’e dayanarak atıfta bulunmuşlardı.
Têmûrê Xelîl, Rîataza’den Arîanê Şeddadî’ye konuya ilişkin verdiği cevapta:
“Taner Akçam nikare lêkoler be, ji ber ku berhemeka prof. Lazarevî (”Kurdistan û Pirsgirêka Kurdan”, sal 1964, Moskva) wekî çavkanî tîne ku ew berhem piştî çapkirinê hatiye qedexekirin, firotina wê hatiye betalkirin û careka din di bin navê ”Pirsa Kurdan” da, di sala 1972yan da çap bûye. Ango Taner Akçam jêderekê ji kitêbekê tîne ku ew kitêb tune ye.”( http://www.rupelanu.com/pirsa-ariane-seddadi-u-bersiva-temure-xelil-17118h.htm )
Kısacası “Taner Akçam araştırmacı değil, Prof. Lazarev’in 1964 yılında yayınladığı “Kürdistan ve Kürd Sorunu” adlı eserini kaynak olarak gösteriyor. Bu eser yayınlandıktan sonra yasaklandı ve satışı durduruldu. Daha sonra 1972 yılında “Kürd Meselesi” adı altında yayınlandı. Yani Taner Akçam’ın kaynak olarak kullandığı kitap yoktur” diyor.
Têmûrê Xelîl aynı açıklamayı Deng TV’nin kendisi ile yaptığı söyleşide de söylüyor ve “bu kitabın 1964 baskısı dünyanın hiçbir kitaplığında yoktur” diye ekliyor.
Acaba Sayın Têmûrê Xelîl’in bu söyledikleri doğrumudur?
Şimdi verilere ve belgelere bakarak cevap vermeye çalışacağım.
Biraz tarihçesine bakmak lazım. Moskova’daki Sovyetler Bilim Akademisine bağlı “Asya Hakları Enstitüsü” Kürdlerle ilgili araştırmalar yaparken Halfin’e 19.yüzyıl üzerine çalışma görevini veriyor.. Bilindiği gibi Halfin konuya ilişkin meşhur olan kitabı “ 19. Yüzyılda Kürdistan Üzerine Mücadele” adlı eserini yayınlıyor. Konumuz la doğrudan ilişkisi olmamasına rağmen Halfin’den Kürdlerin trajik durumuna ilişkin bir alıntı vermek istiyorum:
“Van’da 17 tane Kürt reisi, orada yaşamakta olan 40.000 Kürt Vatandaşı adına hazırlamış oldukları Mazbatayı, o sırada idari ıslahat için van’a gelmiş bulunan sultanın mebusuna teslim ettiler. Kürtler bu müracaatlarında hükumetten gereken masrafları kendileri karşılamak şartıyla, mektep yapılmasını, mecburi askerlikten Muaf tutulmalarını ve buna karşılık olarakta hristiyanlara tatbik edilen bedel usulünün kendilerine de uygulanmasını, hatta hristiyanlara nispetle daha fazla bedel ödemeyi kabullendiklerini bildiriyorlardı. Kürtler, kendilerine reva görülen düşmanca davranışlar karşısında bir de mecbur mecburi askerliği çok ağır buluyorlardı ve kendilerine köle muamelesi tatbik eden Osmanlıları Savaşlarda başkalarına karşı müdafaa etmek istemiyorlardı.”(Halfin, age, sayfa 13-14)
Lazarev ise doktorasını yapmış ve Kürdlerle de ilgilenen bir akademisyendir. Lazarev ise 1891 ile 1917 yılları arasını konu alan ikinci doktora çalışmasını yapıyor. Yeri gelmişken şu hususa dikkat çekmek istiyorum. Son zamanlarda bu “İlk Gerdek Gecesi” tartışmalarında Lazarev’e yönelik uygun olmayan ve kabul edilemez bazı saldırılara tanık oldum. Bu tavırlar doğru değildir. Lazarev tüm yaşamı boyunca Kürd tarihine büyük katkıları oldu. Kendisinin yaptığı araştırmalar bir yana Kürdlere ilişkin bir dizi akademisyenin doktora çalışmalarını yönetti. Biz Kürdler millet olarak rahmetli Lazarev’e çalışmalarından dolayı borçluyuz.
Lazarev Kürdlere ilişkin bu ikinci doktora çalışmasını 1964 yılında “Kürdistan ve Kürd Meselesi” adı altında yayınladı.. Daha sonra yine aynı çalışmayı yani “ Kürd Meselesi-1891-1917” ana başlığı altında yayınladı. Têmûrê Xelîl, Lazarev’in 1964 yılında yayınladığı kitabın yasaklandığını ve hiçbir tarafta bulunmadığını iddia ediyor. Sovyetler Birliğinde okuyan, doktorasını yapan ve Lazarev’den bazı çevirilerde yapan Dr. Ali Kemal yasaklama olayından söz etmiyor. Sadece 1964 yılında yayınladığı kitaptan bazı değişiklikler yaparak 1972 yılında yeniden yayınladığını söylüyor. Daha sonra Lazarev Kürdlere ilişkin 1917-1923 ve 1923-1945 yılları arasını konu alan iki kitap yayınladı. Ayrıca Kürdlere ve Kürdistan’a ilişkin hem kendisi tek başına ve hem de başka akademisyenlerle beraber bir dizi kitap yayınladı. Benim dikkatimi çeken 1964 yılında yayınlanan kitabın ismi “Kürdistan ve Kürd Meselesi”dir. 1972 baskısında ise kitabın ismi değiştirilerek “Kürd Meselesi” olarak yayınlanıyor. Acaba Kürdistan Meselesinden rahatsız olan biri mi oldu bu isim değişikliğine gidildi. KÜRDİSTAN MESELESİ denildiği zaman Kürdlerle birlikte ÜLKE ve TOPRAK davası anlaşılmaktadır. Kürd Meselesi yada Kürd Milli Meselesi denildiği zaman pekala bir devletin sınırları içinde hal edile bilinir bir meseledir.
Bu arada Lazarev’in kaleme aldığı kitabın 1964 ve 1972 yılları arasındaki Rusça baskılarına ulaşmaya çalıştım. İki kitabı da buldum. 1972 yılında ikinci baskısı yapılan “Kürd Meselesi” adlı kitap da kaynaklarını da vererek “ilk Gerdek Gecesi” iddiasından söz ediyor.( Kitabın kopyasına bakınız)
1964 yılında baskısı yapılan ““Kürdistan ve Kürd Meselesi” adlı kitabı kitaphane dışarı vermiyor. Ancak üniversitenin kitaplığında okuna bilinir. Corana dan dolayı randevu üzerine kitaplığa girile bilinir.. Bana 20 Mayıs için randevu verdiler. Kitabı gördükten sonra o bölümü kopyalar yayınlarım.
Têmûrê Xelîl’in iddiası doğru olmuş olsaydı, en azından kitabın 1964 baskısından Sovyetler Birliği topraklarında kimsenin yararlanmaması lazımdı. Bir iki örnek vermek gerekirse Dr. Celîlê Celîl 1880 KÜRD AYAKLANMASI olan Şêx Ubeydullah Hareketine ilişkin yaptığı doktora çalışmasında bu kitabı kaynak olarak kullanıyor.(kopyasına bakınız)
Dr. Kawus Kaftan Lazarev’in kitaplarını “Sorani”ye çevirdi. Onun çevirilerinde de var.
Dr. Kemal Mazhar’da Sovyetler Birliğinde doktorasını yaptı. Kemal Mazhar, doktora çalışması olan “Birinci Dünya Savaşı Sırasında Kürdler” adlı kitapta Lazarev’in yazdığı kitabın hem 1964 ve hem de 1972 yılında yapılan baskılarını çalışmasında kaynak olarak kullanıyor.(kopyasına bakınız)
Taner Akçam’ın sınır tanımayan, sağa sola mesaj içeren açıklamalarına tepki gösteren arkadaşlar “. Lazarev’in çalışmalarını Kürdçe’ye çeviren Kürd yazar Têmûrê Xelîl, Akçam’ın iddiasının uydurma ve asılsız olduğunu, bilimsellikten uzak bir biçimde bilinçli olarak çarpıtıldığını ifade etmiştir.”deniliyor. Bazı Kürd ağalarına ilişkin böyle bir iddia var. Têmûrê Xelîl’in kendisi dahi yaptığı Lazarev çevirisi olan “Pirsa Kurdan” da “bu ilk gece” iddiasından söz ediyor. Bence Têmûrê Xelîl bu ısrarcı tutumundan vaz geçmelidir. (Kopyasına bakınız)
Taner Akçam da Lazarev’i kendi kaynağından okumamıştır. Lazarev’den yapılan alıntıları almış, çarpıtmış ve sapla samanı karıştırmıştır. Ayrıca Murat Ciwan haklı Taner Akçam H.F. B. LYNCH’in “Armenia Travels and Studies” çalışmasını da okumamıştır. Lynch, “ilk gerdek gecesi”nden söz etmiyor. Bu Taner Akçam’ın uydurmasıdır!!! Esas kaynak Van konsolos yardımcısıdır. İncelemek lazım. Ama, sanıyorum oda “Selahaddin Kudüs’da 200 bin Hristiyan ve 50 bin papaz öldürdü” iddiası gibidir!!! Daha çok Ermeni köylü-ağa ilişkisi üzerine duruyor. Orada sözünü ettiği “Zer Kurri” Kürdçe’deki “Zêr Kirî” olmalı..(Kopya bakınız) Ağalar köyleri satın alıyorlardı. Devlette ağa ve Şeyhlere köyleri ve arazileri veriyordu. Bu sadece Ermenilere has bir olay değilki.. Kız kaçırma olayları vardı.. Kürdler stranlarını dinleyen ve sevenler bizlere konuya ilişkin bir hayli stran söyleyebilirler. Kürd toprak ağalarının Kürd köylüleriyle olan ilişkileri mutlaka çok yönlü bir şekilde Kürd akademisyenleri tarafından deşilmelidir.. Çünkü o ilişkilerin etkileri bugün dahi Kürd toplumunun üzerinde ciddi bir şekilde vardır.