Kürdler ve Memoricide(Bîrkujî)-1-
Kürdler ve Memoricide(Bîrkujî)-1-
Aso Zagrosi
1789 Fransız Devriminden sonra Wendée Bölgesi geçmişteki kısmi otonom yapısını sürdürmek istiyor. Fakat, iktidarı ele geçiren güçler orada bir katliam yapıyorlar. Hatta Reynald Secher „La Vendée –Venge Le Génocide franco-français/Perin, 2006“ adlı eserinde Vendée’de yapılanların bir jenosit olduduğunu yazıyor.
1789 Fransız Devrimi’nin solcu/Komunist önderlerinden Gracchus Babeuf 1795 yılında yayınladığı „La guerre de la Vendée et la systéme de dépopulatian“ adlı eserinde yapılan katliama yönelik sert eleştireler yapıyor. Gracchus Babeuf’un eserinin yeni baskısına Reynald Secher’in yazdığı „Mémoire et Mémoricide „ anabaşlığını taşıyan önsöz Kürdleri yakından ilgilendirmektedir.. Kısa bir süre önce bir Türk gazetesinde yada dergide Fransızça olan “Mémoricide” Türkçeye “Hafızakırımı” şeklinde çevirdiklerine rastlamıştım. Her ne kadar uluslararası hukuk normlarına “Mémoricide” diğer dinsel, ırksal ve etniksel kırımların yanında soykırım olarak kabul edilmemişsede o süreçte gelecek. Jenosidi tanımlayan hukukçular o süreçte “revizyonistleri” tahmin edemiyorlardı. Sonradan Yahudi soykırımının olmadığını iddia edecek “entelektüel”lerin çıkabileceğini akıllarının ucundan dahi geçirmemişlerdi. Kısa bir süre önce bir grup arkadaşla Kürdlere ilişkin bir dokumanter tiyatro piyesini seyrettikten sonra bir sohbet etmiştik.. O arada birlikte bulunduğum arkadaşlara “Mémoricide” nasıl Kürdçeye çevirebiliriz diye sormuştum.. “Mémoricide” ilişkin bir hayli öneri geldi.. Bunların içinde iki öneri çok mantıklı geldi. Birinci öneri: Bîrqirî; diğer ise Bîrkujî’ydi.. Bilemiyorum Bîrkujî bana çok daha mantıklı gelmişti.. Kürd diliyle ile ilgili araştırma yapan ve süreçlere ilişkin kelime üreten bir kurumumuz olsaydı, onlara sorardık. Fakat ne yazık ki böyle bir kurumumuz yok. Ve bir keşmekeşlik var. Acaba “Bîrkujî” terimiyle bu dil keşmekeşliğine katkıda mı bulunuyorum diye kendi kendime sormadım değil. Sonuçta kim bu kavramın Kürdçesi için hangi kelimeyi kullanırsa kullansın “Bîrkujî” Kürdlerin yüzyıllara sarkan jenosid tarihinde önemli bir yer tutuyor.
Sömürgeciler bir yandan Kürdlere karşı fiziki jenosid uygularken; diğer yandan, “Bîrkujî”yi uyguladılar. Kürdlere yapılan her türlü kıyımı unuturmaya ve Kürdlerin kollektif hafızasını kırıma uğratmaya çalıştılar. Bu konuda başarısız olduklarını söylemek zor. Ortada var olan veriler dahi sömürgecilerin Bîrkujî’de aldıkları mesafe açık bir şekilde görülmektedir. Türklerin Kürdistan’a gelişleri, Moğolların saldırıları ve daha sonra bölgede işgalci yönetimler oluşturan Akkoyunlu ve Karakoyunlu gibi yapıların yaptıkları katliamları bir kenara bırakırsak, Çaldıran savaşı süreci dahi geniş bir şekilde çarpıtılmış durumdadır. Osmanlı ve Sefevi Devletleri arasındaki esas savaşların merkezi Kürdistandı.. Bu iki devletin her biri, işgal altında bulundurdukları Kürdistan bölgelerinde karşı mezhepten olanları yok etmeye çalışıyordu… Çaldıran savaşı, Şii ve Sünni iki büyük bölgesel gücün hakimiyet alanlarını genişletmek, musluman dünyasını, ipek ve ticaret yollarını hakim olmak içindi.. Tüm bunlara varmak içinde Kürdistanı denetim altına almak gerekiyordu..Iki devletinde esas amacı, bölgeye hakim olmak için Kürdleri yanına çekmekti..Savaştan önce Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Istanbul’da Kürdistanlı aşiretler ve ileri gelenleriyle toplantılar yaptı.. Idrisi Bitlisi Kürdistan Mirlerini Osmanlıya kazanmak turlarını yapıyordu..Diĝer cephede de durum bundan pek farklı deĝildi..Iran Şahı Şah ismail’in kendisi Kürdleri „kazanmak“ için Kürdistan seferine, yani Hamadan ve Sanandaji ziyaret etti.. Osmanlılar Sefavilerle savaşa girmeden önce 50 kişilik ordusunu Diyarbekir üstüne sürdü.. 25 bin askeri Karabaĝ üzerine ve 40 bin askeri Erzincan ve Sivas’a sevketti…Sonuç olarak Türkler bu alanlarda büyük katliamlar yaptılar.
Osmanlı Sultanı Istanbul’da yaptıĝı toplantıda „Islam’dan dönenlere karşı amansız davranmayi“ gündeme getirmiş ve toplantıya katılanların nasıl davranması gerektiĝini yanında bulunan celladların eşliĝinde herkese kabul ettirmişti.. Ama, toplantıdan sonra Sarıkamış aşiret şefleri Osmanlıların „dinden dönenlerden söz ederken Alevileri düşündüklerini“ anlayarak Şah Ismail’e sıĝınmaya başladılar.. Fakat, onlardanda yol boyunca katliamlardan çok az insan kartuldu.Osmanlı Orduları Karabaĝa saldırırken bir yenilgi aldı ve bu yenilgi neticesinde Iran kaynaklarına göre „ aşiret güçlerinden 7000 kişi yaşanını yitirdi“(Haşim Hicazi Fer, Şah ısmaili Ewil w Cengi Çaldiran, s. 110)
Bu aşiret güçleri denilen çevreler Kürdlerdi.. Çephenin karşı tarafında da yine Kürdler vardı…Bir çok kaynaĝa göre Yavuz Sultan Selim Kuzey Kürdistan’da „dinden dönenler“ dediĝi alevilerden 40 bin kişiyi yok ettiriyor.. Muhammedxan’ın Şah’la beraber Kürdistan gezisine çıkmasından yararlanan Osmanlılar Diyarbekiri büyük çatışmalardan sonra alabildiler..Çaldıran savaşında Kürdler iki cephe de yer alıp ve savaştılar..Osmanlı Kürd ilişkileri biraz bilindiĝinden dolayı geçiyorum..Iran Şahı Şah Ismail, Kürdistan’da bulunduĝu sırada Osmanlıların sınıra doĝru ilerlediĝi duyuyor ve savaş için Kürd aşiret güçlerini yoĝun bir şekilde seferber ediyor.. Iran kaynakları da bu gerçekliĝi kabul ediyor.Çaldırandaki savaşta Sefevi ordusunun bir çok komutanı Kürd asılıydı.. Ali Muhammed Hamadani, Muhamedxan ve Sarubire Korçî gibi..Sarubire Korçî hakkında Iranı kaynaklarında çok enteresant tespitler var…Haşim Hicazi Fer, Şah ısmaili Ewil w Cengi Çaldiran, adlı eserinde „Kürdistan’dan Aslan bir adam“ diye Sarubire Korçî’yi şöyle anlatıyor:“ O Bane şehrinde dünyaya gelmişti. 5 yaşında iken kendi yemeĝini kendisi yapıyordu. Bir çok defa kaplanla dövüşmüş ve yenmişti… O kendisine kaplan derisinden elbise yapar giyerdi…….. Şah Ismail Kürdistan gezisinde tanır ve Çaldıran savaşının 7 komutanından biriydi……“ diye uzun uzun anlatır.
Sarubire Korçî’de bir çok diĝer komutan ve asker gibi Çaldıran savaşında ölüyorlar.. Çaldıran Savaşı öncesi ortam ciddi bir şekilde irdelenmeden İdrisi Bitlisi’nin Yavuz Sultan Selim ile girdiği ilişkiden dolayı “hain” olarak değerlendirilmesinin bir mantığı yok. Yapılan değerlendirmelerde sanki Çaldıran Savaşı öncesi Kürdistan’da Kürdler özgürmüş ve İdrisi Bitlisi özgür Kürdistan’ı Osmanlı Sultanı’na peşkeş çekmiş gibi bir mantık var. Eğer o döneme ilişkin İran, Osmanlı ve Kürd kaynaklarını birlikte okursak böyle bir şeyin olmadığı açık bir şekilde görülür. Çaldıran Savaşı öncesi, Şah İsmail Kürdistan Mirlerini tasfiye ediyor ve onların yerine Türkmenleri(Alevi Kürdleri değil) görevlendiriyor. Örneğin Maraş, Hasankef, Diyarbekir, Erzincan, Kemah, Kiği, Erzincan vb Kürd şehirlerinin başına Türkmen yetkilileri görevlendiriyor. Bu görevlendirmeler barışçıl bir şekilde gerçekleşmiyor, savaş ve katliamlar neticesinden gerçekleşiyor. Çaldıran Savaşı öncesi Kürdistan Beylerinden 11 bey Hesenkêf Mîri Mîr Xelil Eyyubi ile birlikte büyük hediyelerle Xoy şehrine gidip Şah İsmail’e bağlılıklarını bildirmek istiyorlar. Bilindiği gibi Kürd Eyyubi Hanedandlığı tüm Ortadoğu’da iktidarını yitirmesine rağman Hesenkêf kesintilerle de olsa Eyyubilerin son kalesi olarak varlığını sürdürdü.. Mîr Xelîl Eyyubî Şah İsmail’in eniştesiydi.(bacısıyla evliydi) Şah İsmail’e bağlılıklarını bildirmeye giden mirlerin bir yada ikisi hariç hepsi tutuklanıyor ve yerlerine Türkmenler atanıyor. Mîr Xelil Eyyubi’de 3 yıl Tebriz’de hapiste kalıyor ve sonra kaçıyor. Biraz daha durumu netleştirmek amacıyla Sefewi tarihçilerinden Hasan Rumlu’nun Ahsenü’t Tevârih- Şah İsmail Tarihi adlı eserinden bir alıntı yapmak istiyorum. Hasan Rumlu Diyarbekir’da 913 Hicri/1507/8 Miladi yılında yapılan bir Kürd katliamından şöyle söz ediyor: “Han Muhammed(Türkmen komutanlarından biridir. Aso) Padişah ordusundan ayrılıp Kara Hamid’e( Diyarbekir) yöneldi. Oranın egemeni Emir Bey Musullu’nun kardeşi Gaytemis Bey karşı geldi ve şehri teslim etmedi. Bu nedenle yiğit gaziler çölde kışladılar. Diyarbekir Kürtleri ordunun dört bir yanına saldırıp tek tek yakaladıklarını öldürüyorlardı. Gıda stoku yok denecek kadar azalmıştı. Gıda stokunun tükenmekte olduğunu fark eden Han Muhammed Kürdlerin kışlasına yöneldi. Fakat Kürdlerin bulunduğu yere ulaşmanın ve onları ele geçirmenin zor olduğunu görünce bir savaş hilesine baş vurdu ve onlardan kaçmaya başladı. Kürdlerde kendisini izlediler. Düzlüğe gelindiğinde Muhammed Han can yakan şimşek gibi, onlara çarptı. Kürdlerden bir çoğunu öldürdü ve yaraladı. Kürdlerde kılıç ve süngülerle kıyamet gibi etkin ordudan bazılarını öldürdüler. Sonunda fetih ve zafer esintisi Muhammed Han’dan yana oldu ve Kürdler kaçtılar. Gaziler onları izlediler ve yaklaşık 7000 kişiyi öldürdüler. Onların bölgesinden çok miktarda ganimet ve yiyecek ele geçiren gaziler daha sonra ordularına döndüler.(Hasan Rumlu, age, Ardıç Yayınları, sayfa 117) Hasan Rumlu bir başka kitabının bir başka bölümünde “ Han Muhammed ustaclu Mardin Yaylasını onurlandırdı. Kardeşi Kara Bey Cizire’yi yağmalamak için gönderdi. Kara Bey buyruğu yerine getirdi ve imansız Kürdlerin çoğunu öldürdü ve çok miktarda ganimetle Mardin’de Han’ın ordusuna katıldı.(H. Rumlu, age, sayfa 129) Prof. Dr. Kemal Mazhar Ahmed Draset Fi Tarix İran adlı eserinde “ Şah İsmail adamları bir yıl içinde Diyarbekir’de 15 000 Kürdü öldürdüler” diye yazıyor.(aktaran Dr. Firset Merhi, Sefewi û Kurd, kovara Metin 2009)
Diyarbekir ile ilgili verdiğim örnek Kürdistan’ın bir çok şehri içinde geçirlidir. Kerkük’ten Sivas’a kadar tüm Kürdistan çapında Şah İsmail yönetimine karşı Kürdlerin direnişe geçmesi, Mevlana İdrisî Bitlisî’nin girişimleriyle açıklanacak bir durum değildir. Zaten iktidarlarını kaybeden Kürd Mirleri direniş içindeler, o esnada İdrisi Bitlisi devreye giriyor ve toparlayıcı bir rol oynuyor. İdrisi Bitlisi Osmanlı devletiyle Kürd Mirleri arasında aracılık yapıyor ve Yavuz Sultan Selim tarafından büyük yetkilerle donatılmış bir şekilde Kürdistan’da faaliyet içindedir. Şah İsmail tarafından Kürd katliamları yapılmamış olsaydı, Kürd Mirleri mülksüzleştirilmemiş , sürgüne gönderilmemiş ve hapse atılmamış olsaydı Osmanlı devletinin Kürdistan’a ayak basması oyle kolay olmayacaktı. Bir örnekte Doğu Kürdistan’da vermek istiyorum. Şah İsmail 1506 yılında “Kürdistan’a karşı genel bir saldırıya geçiyor. Sarmi Kurê Seyfedin Mukrî direnişe geçiyor”( Dr. Firset Merhi, Sefewi û Kurd, kovara Metin, sayfa 156)
Mukri Kürdleriyle Safevi orduları arasındaki savaşlara ilişkin olarak 1541 ve 1578 yılları arasında Safevi sarayında gelişmeleri yakından takip eden ve Şah Tahmasb’ın savaşlarına katılan tarihçi Hasan Rumlu’ya sözü bırakmak en doğrusudur. Şu noktanın altını çizmek lazım. O dönem ne İdrisi Bitlisi alanda var ve ne de Mukri Kürdlerinin Osmanlı devletiyle bir ilişkileri var. Hasan Rumlu şöyle yazıyor: “ Hakan İskender Şan(Hasan Rumlu Şah İsmail’e böyle hitap ediyor-Aso) bu yılı Xoy’da kışladı(1506-Aso). Büyük emirlerini, Kürd Sarim’ın üzerine yolladı. Zafere sığınmış ordu, o yolunu yitirmiş grubun ülkesine varınca, Kürdler gök gibi yüksek dağlara sığındılar. Gaziler onların memleketlerini yağmaladılar ve imansızların çoğunu öldürdüler. Bu arada Sarım’ın çatışmaya hazırlandığını ve bu amaçla dağın eteğinde bulunduğunu öğrendiler. Zaferi ilke edinmiş askerler o işe yaramazı defetmeye yöneldiler. Kürdlerde savaş amaçlı adımlarını ileriye atınca aralarında cetin bir savaş ceriyan etti. Her taraftan da çok sayıda insane öldürüldü. Ünlü Emirlerden Abdi bey ve Tekeli Mühürdar Sarı Ali de öldürülenler arasındaydılar. Bayram Bey Karamanlu ve Hulefa Bey Padişah ordusuna döndüler.(Hasan Rumlu, age sayfa 111)
Hasan Rumlu taraflı olan bir tarihçi olarak Safevilerin aldığı bu yenilgiyi açık bir şekilde ifade edemiyor. Ama bu savaş üzerine yazan Baba Merdoxi, Dr. Kemal Mazhar ve daha başka tarihçiler Safevilerin Sarim Mukri karşısında ciddi bir yenilgi aldığını yazıyor. Daha sonraki savaşlarda Mukriyan Kürdleri Safeviler tarafından yenigiye uğratılıyorlar ve “imansız Kürdler” kılıçtan geçiriliyor.…………
Çaldıran Savaşı öncesi ve sonrası döneminde Safewi ve Osmanlı devletleri arasında Kürdistan topraklarında yapılan tüm savaşlarda Kürd kıyımı yapıldı. Kürd şehirleri bir çok defa el değiştirdi ve her seferinde büyük katliamlar yaşandı. Bir çok insanımız Çaldıran savaşından sonra yani 1514 yılından itibaren Osmanlı devleti ile Safevi devleti arasında bir sınırın çizildiğini düşünüyor. Sanki bu savaştan sonra Safevilerin Kuzey Kürdistan’a yönelik girişimleri son bulmuş gibi… Hayır savaş sonrası da Kuzey Kürdistan’ın bir çok şehri defalarca el değiştiriyor. Hatta 1554’de Şah Tahmasb “Kürdistan seferine çıkıyor, yol boyunca tüm yerleşim birimlerini yerle bir ediyor. 1555’de Bitlis, Erciş, Muş, Ahlat gibi şehirleri harebeye çeviriyor ve halkını katlediyor.”(Huseyin El Caf’ın Tarixi İran’dan aktaran Dr. Firset Merhi, Sefewi û Kurd, kovara Metin, sayfa 158) İran tarihi ile ilgili bir çok doktora çalışmasını da yöneten Prof. Dr. Kemal Mazhar Ahmed “ Safevilerin Kürdlere karşı yapmış olduğu katliamlar Holako ve Timurleng’ın yapmış oldukları katliamları unuturdu” diyor.
Yine Dr. Kemal Mazhar’ın anlatımlarına göre Şah İsmail’in oğlu ve ondan sonra İran Şah’ı olan Şah Tahmasb’ın korumaları “bir günde Şah’ın sarayında Dunbuli Kürd aşiretinden 400 kişiyi öldürüyorlar. Geriye kalan Dunbuliler mecburiyet karşısında Osmanlı topraklarına geçtiler”(Dr. Firset Merhi, age, sayfa 158) Şah Tahmasb 1524-1576 yılları arasında iktidarda bulunuyor. O dönem Dunbuli Kürdleri Şii olmasa dahi onlara yakın bir dinsel yapıya sahip olduklarından dolayı sarayda çalışabiliyorlardı. Yada bugün bildiğimiz Raya haq dinsel gruba bağlıydılar. Yine Safeviler döneminde Ehli Hak Kürdlere karşı yapılan katliamlar var.. Safeviler döneminde Kürdlere karşı yapılan katliamlar ve direnişler bir çok stran ve destanlar sayesinden kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar günümüze kadar ulaşabildiler. Erebê Şemo’nun romanlaştırdığı “Dimdim Kalesi” bunlardan biridir. Iran Şahları Doĝu Kürdistanda bir çok Kürdü Horasan’a Hindistandan, Özbeklerden ve diĝer Türk kavimlerinden gelecek saldırılara karşı Kürdleri sınırlara sürdüler.. Bazı kaynaklara göre ilk önce Şah Abas döneminde „45 bin aile yaklaşık olarak 220 000 kişi Horasan’a ‚Çemişgezek Eli‘ adlı“ bir göçle alana yerleştirildi.. Daha sonra Şah Nadır döneminde ‚Gilan‘ mıntıkasına 2000 Kürd aile Ruslara karşı yerleştirildi… Yine Şah Nadır, 4500 Kürd ailesini Urmiye ve Afşardan Abiwerd’de yerleştirdi.. Daha sonra Erzurum elerine geçtiĝi zaman 3000 Kürd ailesini daha Horasan’a sürdüler..(Kürdlerin Horasan Göçü adlı eserden)Kürdler Horasan’a yönelik yapılan tüm dış saldırılara karşı direndiler.. O bölgede bulunan bir dizi şehir ve köyü Kürdler kurdu.. Kürdler her seferinde saldırılara uĝradılar ve büyük kayipler verdiler. Bugün Horasan’da bir milyon Kürdün var olduĝu söyleniyor… Ama, bir çok araştırmacıya göre Kürdlerin Horasan serüveni daha eskiye Arapların islamlaştırma faaliyetleri dönemine kadar uzanıyor… Ebu Muslimi Horasani dönemindede Kürdler Horasan’da vardı…
Şah Abas’tan 2 yüzyıl önce Timurlenk alana geldıĝi zaman Kürdlerle karşılaştıĝını yazıyor.. „Ben Dünya Fatihi, Timur“ adlı eserden Timurlenk’ten Abdullah Karadaxi aşaĝıdaki alıntıyı yapıyor: „Ben Quçan’a (Horasan’dadır) vardıĝım zaman yüksek boylu ve fiziki olarak güçlü bazı insanları gördüm.. Her birinin elinde uzun bir aĝaç vardı ve bizim üzerimize saldırmak istiyorlardı. Biz de gördük ki onlar hiç bizden korkmuyorlar.. Onlardan bazıları açık tenli ve sarı saçlıydılar.. Onlar ne farsça ve ne de arapça olan bir dil konuşuyordu.. Benim için çok açıktı ki, bunlar Kürdler ve Kürdistan’dan buraya getirilmişler.. Kürd insanları cesurdur.. Bazılarından kendileriyle oturup konuşmak istediĝimi söyledim ve kendilerinden eĝer isterlerse ordumda asker olarak görev alabilirler. Onlar bana kim olduĝumu sordular… Bende kendilerine ‚Sultan Timur‘ olduĝumu söyledim.. Onlarda bana biz ailemiden ve yakınlarımızdan uzaklaşmak istemiyoruz, asker olmaya ihtiyacımız yok.. hayvanlarımız var ve biz yaşamımızı iyi kurmuşuz dediler“Bu alıntı da gösteriyor ki, Kürdler daha eskilerden Horasan’da vardılar..Osmanlı, Fars ve Rus devletlerinin sınırlarının kesiştiĝi Kürdistan toprakları yüzyıllara varan kıyım alanı oldu… Kuzey Kürdistan’da Alevi Kürdlerinin Osmanlı devletinden çektiklerini aynısını İran Kürdleri Safevi ve daha sonra gelen İran şahlarından çekmişlerdir. Aslında Kuzey Kürdistan’daki Alevi Kürdleri ile İran’daki Şafi Kürdlerinin mazlumiyetlik edebiyatları o kadar birbirlerine benziyorki, Şafi ve Alevi terimleri çıkarıldığı andan itibaren geriye katliam, sürgün, zorla mezhep değiştirme gibi ortak paydalar kalıyor.
Devam edecek
Aso Zagros