NEWŞİRWAN MUSTAFA, SULEYMANİYE OLAYLARI VE BAZI KUZEYLİ KÜRDLER
Aso Zagrosi
Değerli okuyucular,
Yıllar önce, yani Mart-2011 tarihinde “Newşirwan Mustafa, Suleymaniye Olayları ve bazı Kuzeyli Kürdler” ana başlığı altında uzun bir yazı yazmıştım.. Newşirwan Mustafa’nın akademik ve siyasal çalışmaları Kuzey Kürdistan’da bilinmiyor. Onun anısına bazı yazılarımı güncelleştiriyorum. Aso
Güney Kürdistan’ın Suleymaniye merkezli bir aydan beri düzenli bir şekilde gerçekleşen yürüyüş ve gösteriler tüm dünya Kürdlerinin dikkatlerini üzerine topluyor.
Güney Kürdistan kadar olmasa dahi Kürdistan’ın diğer parçalarında da bu yürüyüş ve gösteriler üzerine tartışmalar var.
Kürdistan’ın diğer parçalarını bir kenara bırakırsak, Kuzey Kürdistan’da Güney’de yaşanan olaylara sağlıklı bir şekilde yaklaşım gösterilmiyor.
Çünkü gelişmeler hakkında tek taraflı bilgilenme var.
Bilindiği gibi Güney Kürdistan’da 17şubat tarihinde „Berdergay Sera“ da gösteriler başladığı zaman iktidar partileri olan KDP ve YNK Gorran Hareketini ve özellikle de bu hareketin lideri olan Nawşirwan Mustafa’yi suçlamaya başladılar.
Yaşanan olaylardan Gorran Hareketi’ni sorumlu tutmak yada tutmamak meseleleri tartışılabilinir. Bu konuda iktidar partilerinin ve Gorran’ın beyan ettikleri kendi „gerçekleri“ var. Yeri geldiğinde üzerine durmaya çalışacağım.
Fakat, bugün Kürdistan’da yaşanan yürüyüş ve gösterilerin önü açılmasında Gorran Hareketinin rolü var.
Yıllardan beri Kürdistan’daki idarelere ilişkin farklı eleştiriler vardı.
Gorran’ın yayınladığı beyannamedeki 7 madde ve göstericilerin 26 talebi tam da olmasa da, büyük bir kesimi daha önce farklı şekillerde bazı Kürd çevreleri tarafından ifade ediliyordu. Fakat, kitleleri sokaklara dökerek iktidara doğrudan dayatma yoktu.
Gorran Hareketinin ortaya çıkışı, yayınladığı 7 maddelik talepleri ve Gorran’ın Suleymaniye’deki etkisi aylara sarkan bu gösteri ve yürüyüşlerin zeminini hazırladı.
Yoksa „Ber Dergay Sera“ merkezli göstericilerle Duhok ve özellikle Hewlêrli bir çok kesimin paylaştıkları bir çok ortak talep var.
Fakat, Duhok ve özellikle Hewlêr’de yasal hiç bir gösteri ve yürüyüşe izin verilmiyor. Bu amaçla bir çok başvuru oldu ve hepsi sonuçsuz kaldı. Yasal olmayan yürüyüş ve gösterilerde polisiye yöntemlerle engelleniyor. Hatta Eğitim Bakanı ve Selahadin üniversitesinin rektörünün haberi olmadan KDP’ye bağlı öğrenci birliği 1 Nisan’a kadar öğrencileri evlerine gönderdi. Amaç üniversite endeksli yürüyüş ve göstericilerin önüne geçmekti.
Yoksa bazı kesimlerinin iddia ettikleri gibi Güney Kürdistan’da iktidara yönelik rahatsızlıklar Suleymaniye ile sınırlı değildir. Gorran Hareketi ve diğer muhalefet güçleri gelinen aşamada açık açık göstericileri destekliyorlar. Gorran ve diğer muhalefet partileri Hewlêr’de yüzbinlerce seçmene sahipler. Bugüne kadar hiç bir yürüyüşün olmayışı mantığa sığmıyor.
YNK’nin de imkanı olsaydı bu yürüyüş ve gösterileri engellerdi. Zaten bir çok alanda denemeler yapıldı, fakat, ters tepti..
Nawşirwan Mustafa’nın Güney Kürdistan iktidar elitinden kopması ve muhalefete geçmesi diğer muhalif kesimleri cesaretlendirdi. Bu anlamda Nawşirwan Mustafa’nın başını çektiği Gorran Güney Kürdistan’da çeşitli muhalif kesimlere şemsiye oldu.
Güney Kürdistan’daki gelişmeleri değerlendiren bazı Kuzeyli Kürdlerin yazılarını okuduğum zaman hayretler içinde kalıyorum. Bazılarına göre „Gorran’ın Güney Kürdistan için hiç bir programı yok, sadece ve sadece Kürd kazanımlarını karalayan girişimleri var“ deniliyor. Bazılarıda Gorran’ı „yıkıcı“, „bozguncu“, „KDP ve YNK’nin barışını içlerine sindirmeyen iç savaş taraftarları“ olarak değerlendiriyorlar.
Bir başka kesimde kendilerine göre Güney Kürdistan’daki olumsuzluklar sıralıyorlar, Gorran’ın hükümet ve parlamento’nun fesh meselesine katılmıyorlar. Fakat ilginç olan saydıkları olumsuzluklara bakıldığı zaman hükümet ve parlamento içi boş kavramlar ve işlevsiz yapılar olarak ortada kalıyorlar.
Bazı çevrelerde ülkede ve yurtdışında yapılan bazı gösterilerde atılan„bazı sloganları“ yada „olumsuz pratikleri“ sebep göstererek göstericileri ve Gorran’ı mahkum ediyorlar.
Kuzey Kürdistanlı bu çevrelerin bir çoğu Güney Kürdistan’daki iktidar partilerinin finanse ettikleri basın ve yayın kuruluşlarına dayanarak Gorran Hareketinin “ Kürdistan iç meselelerini Bağdat’ta taşıdığını…… Gorran’ın Kürdistan Parlamentosu, Hükümeti ve anayasasını tasfiye etmek istediğini, Gorran’ın Kürd düşmanları tarafından desteklendiğini vs vs“ yazıp/çiziyorlar.
Acaba Gorran çevresi bu tip iddialara karşı ne diyor? Bu hareketin önderi konumunda olan Nawşirwan Mustafa ne diyor?
Kuzey Kürdistan basın ve yayın çevrelerine bakıldığı zaman fazla bir şeyler söyledikleri yok.
Eğer gerçekten bağımsız, vicdanlı ve basın ahlakına sahip kurumlarımız olsaydı, Güney Kürdistan’daki gelişmelere ilişkin tüm tarafların söylediklerini gündeme taşırlardı. Var olan tarafların düşünce ve iddialarına bakılarak daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilinirdi.
Fakat, böyle bir ortam yok.
Acaba Gorran Hareketi’nin lideri Nawşirwan Mustafa genel olarak Güney Kürdistan’ın durumunu ve özel olarak son gelişmeleri değerlendirmiyormu?
Elbette değerlendiriyor.
Fakat, onun yazdıkları ve söyledikleri Kuzey Kürdistan’a yansımıyor.
Nawşirwan Mustafa’nın geçmişte yaşanan „Kurdkuji“ savaşlarında aldığı rol, KDP ve YNK ile yaşadığı sorunlar hakkında bir çoğumuzun kendisine has düşünceleri olmayabilir. Nawşirwan’ı „Kurdkuji savaşlarının mimarı“ olarak değerlendirenler olacağı gibi, onu daha farklı bir şekilde değerlendirenler de olur.
Yarın Güney Kürdistan’daki ulusal kurtuluş hareketini değerlendirecek olan bağımsız tarihçiler daha objektif soruçlara varabilirler. Ortada da bir dizi belge var.
Genel olarak Kürdistan ve özel olarak Güney Kürdistan siyasal elitine bakıldığı zaman, Nawşirwan Mustafa teorik olarak en üretici bir kaç kadrodan biridir. Onun ciltlerce anılarını, Kürd ve Acem Tarihini, Demokratik Kürdistan Cumhuriyetini( Mehabad) Cumhuriyetin basınından itibaren inceleyen çalışmaları okunduğu zaman yukarıda söylediklerimden abartı olmayacağı görülecektir. Nawşirwan Mustafa’nın Kürd iç savaşında oynadığı role ilişkin yazıları okuduğum zaman onun bu teorik çalışmaları ve özellikle „Kürd-Acem Tarihini“ nasıl başardığına hayret ettim. Sonuçta Almanca, İngilizce, Arapça, Farsça ve Kürdçe gibi dilleri bilen bir politikacıdır.
Nawşirwan Mustafa Güney Kürdistan’da son 40 yıl boyunca yürülen mücadelenin eksi ve artılarıyla sorumluluk derecesinde görev yapan 3 yada 5 kişiden biridir.
Nawşirwan Mustafa YNK içinde muhalefette geçtiği dönemden başlayarak ve Gorran Hareketinin oluşumundan bu yana sürekli takip etmeye çalıştım. Bu süreçte Nawşirwan ile yapılan 40 yada 50 söyleşiyi ve yüzlerce makalesini okudum. Yine bu süreçte Güney Kürdistan’ın tüm temel sorunlarına, Peşmerge, asayiş, istihbarat, maliye, parlamento, özgürlükler, üniversiteler, siyasal partiler, anayasa, Kerkük ve diğer işgal altındaki bölgelere iilşkin, komşu devletlerle ilişkiler meselesine kadar Nawşirwan’ın kaleminden çıkan ve Gorran’ın programatik düşüncelerini okumaya çalıştım.
Nawşirwan Mustafa son 4 yada 5 yıl boyunca Güney Kürdistan’a ilişkin en çok yazan ve konuşan Kürd şahsiyeti olduğunu söylersem abartma olmayacaktır.
Fakat bu gerçeğe rağmen hâlâ Kuzey Kürdistan’da „Gorran’ın Güney’in sorunlarına ilişkin programı ve projeleri yoktur“ denilerek yazılar kaleme alanlar var.
Eğer „ben Gorran’ın düşüncelerine katılmıyorum“ denilse mesele yok. Fakat, „projeleri yoktur“ demek başka bir şey ve realiteye denk düşmüyor.
Daha fazla gerilere gitmeden Nawşirwan Mustafa’nın YNK ile olan bazı sorunlarına dikkat çekmek istiyorum.
Güney Kürdistan 1992 yılında yapılan ilk seçimler sırasında Nawşirwan Mustafa YNK ve diğer Kürdistani partilerle düşüncelere sahip. Nawşirwan Mustafa tarafından kaleme alınan ve bugüne kadar hiç kimse tarafından yalanlanmayan bir olay var. Nawşirwan 1992 seçimlerinden önce kendi partisine bir öneride bulunuyor. Bu öneriye göre seçimlere ortak liste ile katılmalı. YNK’ye 35 milletvekili, KDP’ye 35 ve bağımsızlara 30 milletvekili verilmelidir. YNK ve KDP arasında çıkacak sorunlarda bu bağımsızlar balans görevini görmeliler. Fakat bu öneri kabul görmüyor. YNK, Nawşirwan Mustafa’ya 1992 yılında kurulan Kürdistan Hükümetine başbakan olmasını istiyor, fakat, Nawşirwan bu öneriyi kabul etmiyor. Bundan dolayı da Dr. Fuad Mahsun bu göreve getiriliyor. Bilindiği gibi Parlamento başkanlığıda KDP’ye verilmişti. 22 Mart’ta İsveçte yaşama veda eden rahmetli Cewher Namiq’da Kürdistan Parlamentosu başkanı oldu. Daha sonraki süreçte rahmetli Cewher Namiq’ta Nawşirwan Mustafa gibi Güney Kürdistan idari sistemine en sert eleştiriler yapan bir Kürd şahsiyeti olarak önplana çıktı.
Her iki Kürd şahsiyeti de iktidarın doruğundan kendi istekleriyle ayrılan ve var olan sisteme en sert eleştiriler yönelten politikacılar olarak ortaya çıktılar.
1991 Büyük Raperin’den sonra bazı siyasal kadrolar ve eski Peşmergeler çeşitli kabul edilemeyecek pratikler içine girdiler. Örneğin Kerkük’te yaşananlar.
Nawşirwan Mustafa o dönem bu tip pratiklere açık bir şekilde karşı çıkıyor ve tutumunu bir dizi çevre ile de paylaşıyordu.
Nawşirwan’nın bu tutumu Güney Kürdistan’da o dönem nükteli hikaye ve fıkralara bile konu olmuştu.
O dönem Güney Kürdistan’da anlatılan bu hikayelerden biri şöyleydi..
YNK 2. Kongresinden önce parti içindeki tartışmalarda Nawşirwan Mustafa „ben hırsızlara şeflik yapamam“ diye bir laf sarfediyor.
Kongre günü Nawşirwan Mustafa’da dahil YNK kongre delegelerinin hepsi kongre salonundan toplanıyorlar. Bu arada halktan bir içeri giriyor „arabasının çalındığını“ söylüyor.
Mam Celal hemen atılıyor ve böyle bir şeyin asla olamayacağını söylüyor.
Herkes pür dikkat Mam Celal’a bakıyor.
Bu arada Mam Celal parmağıyla Nawşirwan Mustafa’yı göstererek „Hırsızların şefi burada“ ve yönünü delegelere de çevirerek „tüm hırsızlarda burada“ bundan dolayı böyle bir hırsızlığın mümkün olamayacağını söylüyor.
Salonda bulunanların hepsi kahkahlarla gülüyorlar.
Bu hikayenin doğru olduğunu söylüyenler Mam Celal’ın bu oyunu örgütlediğini söylüyorlar.
Sonuç olarak bu hikaye doğru yada kurgu da olsa o dönemler Nawşirwan’ın rahatsızlığını dile getiriyordu ve yaygın bir şekilde anlatılıyordu.
Bilindiği gibi daha sonra Nawşirwan Mustafa Güney Kürdistan’ı terkederek Londra’ya yerleşti ve anılarını yazmaya başladı.
Nawşirwan Mustafa 1994 yılında KDP ile YNK arasında başlayan „Kurdkuji“ savaşı sırasında YNKlilerin söylemiyle „küsmüş ve köşesine çekilmiş“ durumdaydı.
Bir kaç yıl önce Nawşirwan Mustafa YNK’den ayrılarak Gorran Hareketini kurduktan sonra ortalıkta Nawşirwan Mustafa ve geçmişi hakkında bir çok söylentiler dolaşmaya başladı ve geniş bir şekilde yazıldı/çizildi.
Bu söylentilere göre “ Nawşirwan KDP ile YNK’nin anlaşmasından rahatsız olduğundan dolayı ayrıldı“ ve „Nawşirwan iç savaşın mimarıdıydı“
Nawşirwan’a ilişkin bu suçlamaların yaygın olduğu bir dönemde Nawşirwan 1994 çatışmalarına ilişkin Sbeiy Web sayfasında anılarını yayınlamaya başladı. Nawşirwan’ın 1994 çatışmalarına ilişkin kaleme aldığı anıları KDP ve YNK dahil olmak üzere bir çok çevrenin tepkisine neden oldu.Nawşirwan, anılarının yayını durdurdu ve daha önce yayınladıklarını da yayından kaldırdı.
O, anılarında her ne kadar Mam Celal ve Kek Mesud’u „iç savaşın sorumluları“ olarak ilan etsede, savaşın perde arkası hakkında bir hayli ilginç bilgiler veriyordu.
Örneğin savaş başladığı zaman Mam Celal dahil YNK’nin bir çok politbüro üyesi yurtdışındadır.
Mam Celal defalarca Nawşirwan’a telefon ediyor ve ikna etmeye çalışıyor. Nawşirwan kabul etmiyor ve verilen bazı randevulara gitmiyor.
Yine Nawşirwan’ın söylemiyle „yıllardan beri emek verdiği partisini ve arkadaşlarını bu zor günlerde yalnız bırakmamak için Mam Celal’ın önerisini kabul ettiğini“ vurguluyor.
Nawşirwan Mustafa ve Mam Celal ülkeye dönmek istiyorlar, fakat dönmek için gerekli yol yok. YNK ile İran’ın ilişkileri bozuk. İran Kürdistan Demokrat Partisi lideri Dr. Şerefkendi ve arkadaşları Almanya’da İran devleti tarafından vurulduktan sonra Talabani yaptığı bir açıklamada „bu katilamdan İran devletini sorumlu“ tutmuştu. Ayrıca İran devletinin desteklediği İslami hareket ile YNK arasında kanlı çatışmalar olmuş ve hiç bir ilişkileri kalmamıştı. YNK’nin Tahran temsilciliği de kapatılmıştı. Yani kısacası İran üzeri dönme imkanları yok. O dönemler YNK ile Türkiye’nin de ilişkileri yok.
Ülkeye dönmek için tek bir yolları var: O da Suriye üzeridir.
Suriye’ye gidiyorlar. Fakat, Kürdistan’a geçemiyorlar.
Bir kaç hafta sonra yeniden Avrupa’ya dönüyorlar.
Avrupa’dan itibaren Türk devleti ile ilişkiye geçiyorlar.
Nawşirwan’ın anlatımlarına göre „Mam Celal Türklere güvenmiyordu“ ve „iki de bir bu Turanistler bizi öldürebilerler“ diyormuş.
Sonuçta Türklerle anlaşıyorlar. Çünkü, Türkiye Kürdistan’ın İran’ın denetimi altına girmesini istemiyormuş. Mam Celal ve Nawşirwan Türkiye gidiyorlar ve oradan bir helikopter ile Hewlêr’e geçiyorlar.
Nawşirwan anılarının o bölümünde YNK ile İran arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi meselesini de gündeme getiriyor ve yapılan görüşmelerin detaylarını anlatıyor.
Zaten kendisi YNK delegasyonuna başkanlık yapıyor.
YNK’nin hakim olduğu alan İran’a komşudur. YNK’nin ticaret yapabileceği tek ülkedir.
YNK ve İran arasındaki görüşmelerde YNK, İran’dan Kürdlerin iç çatışmalarına karışmamalarını ve sınır ticaretini serbest bırakmasını istiyor. İran ise Kürdistan’da faaliyet gösteren İran Kürdistan Demokrat Partisi vb güçlerin konumunu gündeme getiriyor.
Nawşirwan’ın söylemiyle İKDP gibi kavramlar değilde „zidi inqilabi“ güçleri tabirini kullanıyormuş.
Sonuçta bir antlaşmaya varıyorlar.. İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin Taqtaq’deki karargahına yapılan pastaran saldırısı ve İKDP’nin radyosunun kapatılması gibi olaylar o sürecin ürünleriydi.
Nawşirwan anılarında görüştükleri İran devlet yetkililerinin isimlerini ve bağlı oldukları kurumları tek tek açıklıyor. Rafsancani’nin temsilcisi, Hameyni’nin temsilcisi vs..
Aslında bu anılarda dünya Kürdlerinin ders alabilecekleri çok ilginç bilgiler var. Keşke bu anıları bir bütün olarak tercume edip halkımızın hizmetine sunabilseydik. Çeşitli Kürd partilerinin Kürdistan’ı işgal eden devletlerle girdikleri ilişkilere dair Kürd liderleri anılarını yazsalar ve ellerindeki belgeleri yayınlasalar gelecek Kürd kuşakların alabilecekleri çok önemli dersler var. Eğer Kürdler ciddi bir şekilde „Kurdkuji“ savaşlarını sorgulayıp mahkum etseler bu devletlerin oynadıkları rolleri açıklamaları gerekir.
Bir iki yıl önce Mam Celal YNK’nin bir toplantısında Nawşirwan Mustafa’yı „Helepçe katliamının sorumlusu“ olarak lanse etti.
Mam Celal bu tezini de “ Saddam eğer İran ile birlikte hareket ederseniz, kimyasal silah kullanırım demişti. Nawşirwan’da bunu biliyordu. Buna rağmen Helebçe’ye yönelik operasyon yaptı“ demişti.
Nawşirwan Mam Celal’ın bu iddiasına karşı çok sert bir cevap verdi. Bir dizi belgelere dayanarak YNK, KDP, HSK, Pasok vb. bir dizi Kürd partisinin İranla yaptıkları bir antlaşmayı gündeme getirdi.
Bu antlaşma partilerin üst düzey yöneticileri tarafından imzalanmıştı. Bu antlaşmaya bağlı olarak operasyon yapıldı, diye yazdı.
Nawşirwan göre zaten Saddam daha önce bir çok alanda kimyasal silahlar kullanmıştı. Saddam rejiminden kurtulmak istiyorduk. İran ile birlikte hareket etme Kürd partilerinin ortak kararıydı ve bireyler sorumlu tutulamaz.
Bugün Kürdler arasında en çok tartışılan olaylardan biride 17 Şubat’tan bu yana yapılan gösterilerdir.
Nawşirwan Mustafa’nın Gösterilere Karşı Tavrı
Bilindiği gibi 17 Şubat günü „Berdergay Sera„da bir gösteri yapılmış ve gösterinin bitiminden sonra bir grup gösterici Suleymaniye’deki KDP’nin merkezi binasına önüne giderek gösterilerine devam etmiş, parti binasını taşa tutmuşlardı. KDP’nin iddiasına göre „bazı göstericiler silahla ateş ettikleri“ de söyleniyor. Bu arada KDP merkezini korumakla görevli Peşmergeler göstericilere ateş ettiler. Bir kişi öldü ve 50’den fazla gösterici yaralandı. Bu olaydan dolayı KDP ve YNK, Gorran Hareketini suçladılar. KDP yaptığı açıklamada Suleymaniye asayışının parti binalarını korumadığını ileri sürerek isim vermeden YNK’yi suçladı. Bu arada KDP Politbüro Sekreteri Fazıl Mirani „Partimize uzanan elleri kıracağız“ yönünde sert bir açıklama yaptı.
Bu arada Gorran adına bir açıklama yapan Nawşirwan Mustafa „gösteriyle Gorran’ın hiç bir ilişkisi olmadığını“ ve hatta yaşanan olaylardan dolayı „bozgunculardan“ söz etti. Suleymaniye olayından sonra Gorran’ın Hewler, Şaklawa, Soran ve Duhok bölglerindeki parti binaları yakıldı ve talan edildi.
Fazla bir zaman aradan geçmeden Gorran yapmış olduğu açıklamayı geri çekti , yürüyüş ve gösterileri açık bir şekilde desteklemeye başladı.
Fakat şu noktanın altınıda çizmek lazım. Göstericiler de Gorran’ı yaptığı açıklamadan dolayı suçlamaya başladılar.
Gorran yetkilileri ve özellikle Nawşirwan Mustafa bir çok açıklamasında ilk tutumlarına ve daha sonra gösterilere karşı takındıkları tavır konusunda açıklamalar getirmek zorunda kaldı.
Zerewani Güçlerinin(Peşmerge) Hewlêr’den Suleymaniye’ye gönderilmesi ortalığı daha da elektirlendirdi. Çünkü, Zerewani Güçlerinin getirilen birlikleri Suleymaniye çevrelerinde KDP’li olarak biliniyor. Ayrıca Anayasa’ya göre bu güçler sınırları korumakla görevli ve iç olaylardan sorumlu değiller.
Birde bu birliklerin başında bulunan eski KDP, sonradan PKK’li olan ve daha sonra yeniden KDP’ye dönen general Weyis, Gorran’a karşı sert açıklamalar yapıyor ve Suleymaniye olaylarının altında „dış güçleri“ arıyordu.
Zaten Güney Kürdistan’da yıllardan beri gündmeme gelen ve son dönemlerde doruğa çıkan tartışma askeri güçleri partilerin kontrolunden çıkarmak ve ulusal bir orduya dönüştürmek var.
YNK’nin tanklarının yönünü Gorran’ın merkezine çevirmesi(Hawlati ve Awene gazeteleri resimleri yayınladı) Zerewani güçlerinin Suleymaniye’ye gelmesi Gorran’a yönelik saldırıların olacağı kaygılarıda ön plana çıkmaya başladı. Suleymaniye’de yoğun bir kitle Gorran’ın merkezini koruma altına aldı ve Zerewani güçlerini protesto etti. Zerewani güçlerinin Suleymaniye’ye gelmesinden sonra, bu güçlerin şehirden çıkması göstericilerin başlıca talebi oldu.. Bilindiği gibi kısa bir süre sonra Zerewani güçleri geri çekildi.
Nawşirwan Mustafa 7 Mart tarihinde Sbeiy’de yayınlanan söyleşisinde 17 Şubat’ta yapılan gösteriye ilişkin Gorran’ın tavrına dair tutumlarını açıklıyor.
Nawşirwan Mustafa açıklamasında „biz yürüyüşün zamanlamasına karşıydık. Bundan dolayı da yürüyüşün örgütlenme komitesinde yer almadık“ diyor.
Nawşirwan açıklamasında kitleye kurşun sıkılınca biz tavır değiştirdik, eski açıklamamızı geri aldık ve göstericileri açık bir şekilde desteklemeye başaldık. Bu tutumlarını “ kurşun ile taş arasında tercih“ olarak açıklıyor.
Nawşirwan Mustafa göstericilere katılan kesimleri değerlendirirken ilginç tespitlerde bulunuyor. Nawşirwan göre bugün sokaklara dökülenler Raperin(1991) sonrası kuşaktır. Bu kuşağa göre , illegal çalışma yürüten, dağa çıkan eski kuşak Kürdistan’daki iktidar kurumlarını ve siyasal partilerinin yönetimlerini denetim altına almışlar. Onlara göre kendileri siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşamın dışına itilmişler. Onlar kendilerini her şeyden mahrum edildiklerini düşünüyorlar.
Nawşirwan bu iddiasını somutlaştırmak için bir örnek veriyor. Diyor ki var olan verilere göre Raperin’den sonra 50 bin cıvarında Kürd genci yüksek eğitimini tamamladı. Bu gençlerden 50 tanesi dahi hükümet, parti yönetimlerine ve yüksek karar mekanizmalarına gelemediler. Bunu daha yakından tespit etmek için hükümete, partilerine merkezine, bakanlara, bakan yardımcılarına, genel yöneticilere, büyükelçilere, konsoloslara, partilerin il ve bölge sorumlarına bakın diyor.
Nawşirwan bu kuşağın teknoloji devriminin kuşağı olduğunu, kendilerinin döneminde internet, E-Mail, uluslararasın yayın yapan televizyonlar ve çep telefonları yoktu. Yeni kuşak bunların hepsinden yararlanıyor.
Bu kuşak diyor ki yaşımız uygun değildi, bundan dolayı dağa çıkamadık, illegal örgütlerde çalışamadık ve işkenceler görmedik.. Bu bizim suçumuz değildir diyorlar. Yine bu kuşak Kürdistan’ın tüm devlet kurum kuruluşlarında çalışmayı kendi doğal hakları olarak görüyorlar
Nawşirwan Mustafa Göstericilerin 26 maddelik talepleri ile Gorran Hareketi’nin yayınladığı 7 maddelik istemler arasındaki benzerlilik ve farklılıklar üzerine duruyor.
Ona göre Gorran’ın 7 maddelik talepleri stratejik ve Kürdistan’daki siyasal sisteme ilişkin taleplerdir. Fakat, göstericilerin istemleri içinde stratejik istemlerin yanında, aktüel ve kamu hizmetlerine ilişkin taleplerde vardır. Ayrıca Nawşirwan, hükümet ve siyasal partilerle görüşmelerde biz hareket olarak Gorran adına konuşuyoruz. Biz göstericilerin taleplerini desteklememize rağmen onlar adına konuşmuyoruz. Onlar kendi temsilcileri aracılığıyla görüşmelere katılmalılar, diyor. Nawşirwan’a göre Kürdistan’da son 20 yıl boyunca var olan rekabet siyasal partiler arasındaydı. Bir çok defada birbirlerini ortadan kaldırmaya, eğer bu olmasa kendilerine kuyrukculuk yapacak bir yapı hedefliyorlardı. Bu gösteriler bir çeşit çok seslilik ve çok particilik ortamını yaratı. Bu göstericilerin saflarında KDP’li, YNK’li, Yekgirtu’lu, Komelay İslamili, Zehmetkeşanlı, Sosyalist ve Gorran çevresinde insanlar vardır.. Çok sesli bir yapılanmadır.
Bilindiği gibi 17 Şubat’ta „Ber Dergay Sera“ da gösteriler başladığı zaman Kürdistan iktidar çevreleri Gorran’ı ve göstericileri „dış güçlerle“ ilişkilendirmeye çalıştılar. Bu konuda Nawşirwan ile İran görüşmelerinden söz edildi. Bu konuda Nawşirwan ne düşünüyor, kendilerini ve göstericileri nasıl savunuyor.
Nawşirwan ve Dış Güçlerin Parmağı
Nawşirwan’a göre bu tip şeyler çok yaygın bir şekilde söyleniyor. Böyle suçlamalar sadece Kürd iktidarına has bir olay değildir. Dünyadaki başka iktidarlarda „dış güçler“ gibi suçlamalar yapıyorlar. Nawşirwan’ın anlatımlarına göre Kürd çevreleri „İran’ın parmağından“ sözediyorlar. Nawşirwan göre bugün Irak’ta hüküm süren iktidarın oluşumunda İran’ın oynadığı rol herkesce bilinmektedir. İran’ın yardımları sayesinde bazı kişiler ve partiler Irak merkezi hükümetinde yüksek görevlere geldiler. Ona göre Kürdistan Bölge Hükümeti ve Kürdistan siyasi partilerinin İran ve partileriyle ile en iyi güvenlik, ekonomik, ticari ilişkileri olduğunu herkes biliyor. Irak Kürdistan siyasal partilerinin ve iktidar sahiplerinin Tahran ve diğer İran şehirlerinde büro ve temsilcilikleri var. Buna karşılık İran’ın Hewler ve Suleymaniye’de konsoloslukları var. Her gün yüzlerce kişi Kürdistan’dan İran’a oradan Kürdistan’a geliyorlar. Nawşirwan’a göre Gorran’a yönelik bu tip suçlamaların amacı, Gorran ile ABD, İngiltere ve diğer batılı ülkelerin arasını bozmaktır. Onlara İran bunların arkasındadır demeye getiriyorlar. Nawşirwan’a göre hakikat başkadır. Herkes biliyor ki, İran kimlere Bağdat’ta yüksek görevlere gelmeleri için yardım ettiğini….. söylüyor.
Aslında Nawşirwan „Bağdat’taki yüksek mevkilere gelme“ meselesini gündeme getirirken, isim vermiyor. Çünkü Güney Kürdistanlı okur ve dinleyiciler İran’ın Irak merkezi hükümetinin kuruluşundan oynadığı rolü yakından biliyorlar. İran, merkezi iktidarın esas görevlerinin Şiilerle Kürdler arasında paylaşmasından yanaydı. Sünnileri dıştalamak istiyordu. İran devleti Mam Celal’ın Cumhurbaşkanı olmasını istiyordu. Buna karşılık Türkiye Mam Celal’ı yada başka bir Kürd’ün üst görevlere gelmelerini istemiyordu. Türkiye Kürdlerin yerine Sünnilerin Cumhurbaşkanlığı ve diğer bazı görevleri almasını istiyordu.
Gorran’a ilişkin diğer bir suçlamada „Arap şö venistleri“nin bu girişimlerinin arkasında olduğu iddiasıdır.
Nawşirwan Mustafa bu suçlamaya da cevap veriyor.
Aslında bu suçlamaya karşı, karşı bir suçlamada bulunuyor ve soruyor: Kürd kamuoyu soruyor: Kim Arap şovenistlerini Irak Parlamentosuna ve Irak hükümetine taşıdı? Kim Arap şovenistlerinin Irak hükümetinde yüksek görevlere gelmelerine yardımcı oldu? Eğer Arap şovenislerinin ve İran’ın eli arkasındaysa o zaman bu elleri kesmeliler.
Nawşirwan Mustafa yeniden gösterilere geliyor ve diyor ki, bu gösterilerin arkasında ne İran’ın, ne Arap şovenistlerinin ve ne de Gorran’ın parmağı var. Meşru talepleri olan bir halk kitlesidir. Kürd hükümeti ve iktidar partileri onlara yönelik haksız suçlamalar yapacaklarına onların haklı istemlerine kulak vermeliler ve taleplerini pratiğe aktarmalılar.
Gorran Hareketinin çıkış ve taleplerine ilişkin en önemli eleştiri ve suçlamalardan biride „Kürdleri içten bölüyor“, „zamansız bir çıkış yaptı“ ve bazende “ Körpe Kürdistan skazanımlarını ve tecrübesini tehlikeye soktuğu“ yönündedir.
Bu tip eleştiri ve suçlamalar daha çok Güney Kürdistan iktidar çevrelerince seslenlendirmektedir. Buna benzer suçlamalar bazı Kuzey Kürdlerince de yapılmaktadır.
Gerçekten Gorran Hareketi yaptığı çıkışlarla Özgür Kürdistan kazanımlarını ve tecrübesini tehlikeye mi sokuyor?
Bu konuda Nawşirwan Mustafa ne düşünüyor?
Nawşirwan ve Kürdistan Kazanımları
Nawşirwan Mustafa bu iddia ve eleştirilere cevap verirken herkesce bilinen bir söylemi aktarıyor: “ Hey özgürlük senin adına ne suçlar işlendi? Hey demokrasi senin adına ne suçlar işlendi?“
Ve ardından ekliyor: “ Hey körpe Kürdistan tecrübesi senin adına ne kabahatlar yapıldı?“
Nawşirwan’a göre Kürdler bu „körpe Kürdistan tecrübesi“ ibaresini sözlüklerinden çıkarıp atmalılar. Ona göre Kürdistan Bölge Hükümetinin kuruluşundan 20 yıl sonra yapılan her hangi bir eleştiri karşısında Kürdistan tecrübesi körpedir ve Kürdistan tecrübesi tehlikeye düşüyor demek makul değildir. Hâlâ 20 yıl sonra Kürdistan tecrübesinin körpe çocuk olduğunu söylüyorlar. Eğer bir insan 20 yıl sonra hâlâ körpe çocuk ise zeka olarak geri kaldığını, mongol olduğunu söylemek gerekir. O zaman da tedavi için gereken kurumlara teslim etmek yada hastaneye yatırmak lazım, diyor. Bu konuyu matematik, fizik, kimya ve diğer toplumsal bilimcilere sormak lazım. Eğer bir tecrübe 2 yada 3 deneğe tabii tutulduğu zaman, başarılı ise kural yada yasa haline getirilir ve tatbik edilir. Yok eğer başarısızsa vazgeçmek lazım.
Nawşirwan Mustafa son 20 yıl Kürdistan tecrübesini irdelerken, Kürdistan tecrübesinin, siyasi, kanuni ve anayasal olarak başarı gösterdiğini söylüyor. Ona göre Kürdistan Bölge Hükümeti bu tecrüben itibaren oluştu. Kürdistan Bölge Hükümeti anayasal olarak Irak hükümeti tarafından tanınıyor. Komşu devletler Kürdistan hükümetini tanıyorlar. Dünyanın büyük super güçleri tanıyorlar. Kürdistan hükümetinin dünyanın bir çok yerinde temciliği var. Kürdistan tecrubesinin yasama, yürütme ve yargı yetkisi var. Öyle bakanlıklarımız var ki 100 bin çalışanı var. Kürdistan hükümeti var ve devam edecek…. Kürdistan hükümetinin bazı sorunları var ve bizim bu sorunları aşmamız gerekir diyor.
Nawşirwan Mustafa göre tehlikede olan Kürdistan tecrübesi değil, tehlike giren Kürd partilerinin tecrübeleridir, iktidar partilerinin tecrübesidir, Kürdistan gelir kaynaklarını halktan gizleme tecrübesidir, bütceyi gizleme tecrübesidir, toplumu partileştirme tecrübesidir, dikta partilerinin ve tek parti mantığına dayalı yaklaşımları temel alan tecrübe tehlikedir. Gizli antlaşmalar ve iş kontratları tecrübesi tehlike düşmüştür. Bağdat’tan gelen bütçe ve Kürdistan gümrüklerinden elde edilen gelirlerin gizlenmesi tecrübesi tehlike düşmüştür. Bunların hepsi Kürdistan’da yolsuzluklara kaynaklık ediyor. Partilerin üniversitelere, camilere, pazara, ticarete, hükümet kurumlarına müdahale tecrübesi tehlikeye düşmüştür. Nawşirwan’a göre Kürdistan kazanımları ve tecrübesi tehlikededir dedikleri zaman partilerinin tecrübesinin tehlikede olduğu kastediyorlar.
Nawşirwan’a göre bugün Kürdistan’da tehlikeye düşün siyasal rekabet ve rakip partileri silah zoruyla tasfiye etme tecrübesi tehlikeye düşmüştür. Ona göre zaten partilerin bu tecrübesi iç savaşlara neden oldu ve yenilgi aldı.
Sonuç olarak Nawşirwan tehlike de olan Kürdistan hükümeti tecrübesi değil, yenilgi alan ve tehlike de olanın parti asayiş güçleri ve parti devleti tecrübesi olduğunu söylüyor.
Ayrıca Nawşirwan partilerin tecrübesinden hareket ile parti mediyacılığınında yenilgi aldığını ve tehlike düştüğünü söylüyor. Yine söz konusu olan yazısında Nawşirwan, bazıları haklı olarak Gorran’ında parti mediyası var diye eleştirebilirler. Ve devamla eğer bir ülkede bağımsız media yoksa her parti kendi arzusuna göre hükümetin parasıyla, milletin parasıyla ve devletin parasıyla kendi parti medyalarını kuruyorlar. Bu anlayışda yenilgi almış ve tehlikeye düşmüştür. Parti medyacılığı halkın parası ve yalan üzerine oturmuştur. Bu tecrübe tehlikeye düşmüş, bir yada bir kaç yıl sonra sona erecektir, diyor.
Nawşirwan Mustafa, partilere bağlı medyayı incelerken komünist, faşist, totaliter ve islami partilerinin kendilerine bağlı medya çalışmalarına vurgu yapıyor.
Ona göre bu medya anlayışı 3 şeyi hedefliyor. Birincisi, gerçekleri halktan gizleyerek, yalan ve yanlış bilgilerle halkı aptallaştırma, ikincisi, iktidar çevrelerinin yaptıkları tüm gizli ve kapalı toplantılar hakkında hiç bir bilgi vermeyerek ortalığı karartma ve üçüncüsü ise şefleri devleştirme girişimidir, diyor.
Bu konuda bir hayli örneklerde veriyor, bu tecrübeninde yenilgi aldığını ve tehlikeye düştüğünü, söylüyor.
Gorran Hareketine yönelik en önemli suçlamalardan biride „Kürdlerin iç sorunlarını Bağdat’ta taşıma“ olayıdır.
Bu konuda Nawşirwan Mustafa dahil bir çok Gorran yetkilisi açıklamalardan bulundular ve yapılan suçlamalara cevap verdiler. Hatta bu konuda Gorran çevresi karşı suçlamalarda bulundular.
Nawşirwan Mustafa bir söyleşisinde bu mesele üzerine duruyor ve düşüncelerini şöyle ortaya koyuyor: „İlk olarak Kürd sorunlarını Bağdat’ta taşıyanlar onlardır.. Irak hükümetinden iki bakanlık alma hakkımız vardı, onlar engellediler. Buna rağmen biz her zaman Kürdistan sorunlarını Kürdistan’da haledilmesi gerektiğini savunduk….. Eğer onlar var olan sorunların Kürdistan’da çözülmesinden yana değillerse bizde Bağdat’ta götürürüz. Kaldı ki Irak Cumhurbaşkanı Kürd, bir kaç Kürd bakan var ve Federal Mahkeme’de Kürdistan’da iktidar olan partilerin temsilcileri var. Irak Parlamentosunda onların bir hayli temsilcileri var. Irak Parlamentosu başkanı onların oylarıyla seçildi. İlk defa onlar Kürdlerin sorunları Bağdat’ta götürdüler ve Kürdlerin birliğini baltaladılar. Onlar şimdi bizi suçluyorlar. Biz yanlızca ülke halkımızın haklarını savunuyoruz. Halkımızın ulusal meseleleriyle ve milletimizin kaderi ile ilgili bir şeyler gündeme geldiği zaman elbette destekliyoruz. Bizim bu yönde yapacağımız önerileri onların destekleyip desteklemeyeceklerini bilmiyoruz, fakat onlardan bu yönde bir öneri gelirse destekleriz“ diyor.
Nawşirwan Mustafa’nın „Kürdistan Listesi“nin Gorran’a bakanlık verilmemesi yönünde Irak yetkilileriyle yaptığı görüşmeler konusunda ileri sürdüğü iddia doğrudur. Kürdistan Listesi „ya biz ya Gorran“ ikilemini dayatıyor.
Başbakan Bakan Maliki dahil olmak üzere bir Arap çevresi bu meseleyi defalarca gündeme getirdiler ve hatta „Gorran’a haksızlık yaptık“ dediler.
Kürdistan Listesi’de bu iddiaları reddetmedi.
Hatta Kürdistan Listesi’nin bazı üyeleri bu olayı farklı şekillerde kabul ettiler.
Nawşirwan Mustafa ve Gorran Hareketinin Irak Parlamentosundaki üyeleri son dönemlerde yaptıkları açıklamalarda Bağdat’ta yürüttükleri faaliyetler konusunda Kürd kamuoyunu bilgilendirmeye çalıyorlar.. Bu çevreler bir çok faaliyetleri yanı sıra Irak Parlamentosunda Kürdçe’nin resmi ve pratik bir şekilde kullanmasına kendileri ön ayak olduklarını söylüyorlar.
Bilindiği gibi Irak hükümetinin bakanlıkları seçime katılan ve parlamentoda temsilcileri olan tüm partiler ve etnik gruplar arasında paylaştırıldı.
Eski Baasçılardan Sadr gibi Şiilere ve Türkmenlere kadar herkes hükümete kendilerine düşün bakanlıkları aldılar.
Yalnızca Gorran dıştalandı.
Araplar bu işten bizim sorumluğumuz yok diyerek topu Kürdistan Listesine atıyorlar.
Sonuçta düşüncelerine katılalım yada katılmayalım Gorran Güney Kürdlerinin %25’ni temsil ediyor.
Irak pastası eğer „kardeşce“ paylaştırılıyorsa Gorran’da payınıda almalıydı.
Gorran eski Baasçılardan daha mı kötü?
Keşke Kürdler kendi iç sorunlarını Kürdistan’da çözseler ve böyle tatsız olaylar gündeme gelmesin.
Araplar, kapalı kapılar arkasında yapılan bu görüşmeleri Gorran’ı sevdiklerinden dolayı deşifre etmediler.
Onların amacı Kürdlerin birliğini bozmaktır.
Bugün Güney Kürdistan’da en çok tartışılan hususların başında da erken seçimler geliyor.
Nawşirwan Mustafa ve erken seçimler
Bilindiği gibi Gorran Hareketi 29 Ocak’ta yayınladığı bir bildiride 7 madde halinde istemlerini Kürdistan kamuoyuna duyurmuştu.
Gorran’ın istemlerinden biri de Kürdistan Parlamentosunu fesh ederek „erken seçimlere“ gidilmesiydi.
Her ne kadar ilk önceleri Gorran’ın istemlerine çok sert tepkiler gösterilsede süreç içinde Kürd siyasi çevreleri bir iki nokta hariç aynı düşünceleri savunmaya başladılar.
Kürdistan Başkanı Kek Mesud yaptığı bir açıklamada „erken seçimleri“ gündeme getirdi ve bu konuda topu Kürdistan Parlamentosuna attı.
Gorran hareketi Kek Mesud’un gündeme getirdiği şekliyle „erken seçimlere“ karşı tavır aldı.
Bu konuda Nawşirwan Mustafa’nın bazı açıklamaları oldu.
Nawşirwan Gorran’ın yayınladığı 7 maddelik taleplerin bir stratejik paket oluşturduğunu söylüyor.
Bu siyasal çözüm paketinin amacı, Peşmergeleri, Asayiş güçlerini, İstihbarat teşkilatlarını, polisi, adaleti ve üniversiteleri partilerin denetiminden çıkararak ulusal ve bağımsız kurumlar haline getirmektir.
Bu yapılmadığı sürece erken seçimler olsa dahi seçim sonuçları değişmez.
Nawşirwan bu iddiasını pratik olarak temellendirmek içinde son seçimlerde atıfta bulunuyor ve 2000 cıvarında Gorran taraftarının ekmeği ile oynandı. İşten atıldılar, maaşları kesildi ve görev yerleri değiştirildi.
yeniden bu tip şeylerin gündeme gelmemesi için devlet kurumlarının partilerinin denetiminden çıkarılması gerekir. O zaman insanlar hiç bir korkuya kapılmaksızın istedikleri partilere oy verirler, diyor.
Ayrıca Nawşirwan Mustafa Hewler ve Duhok’ta özgür bir şekilde seçim propagandalarını yapamıyorlar. Örneğin Gorran Hareketi Hewler’de yüzbinlere varan bir seçmen potansiyeline sahip, Nawşirwan Hewler’e gidemiyor.
Sonuçta Nawşirwan „adil seçimler için gerekli zemini oluşturmk gerekir“ diyor.
Bazı hususlar acı da olsa görmek gerekiyor.
17 Şubat olaylarından sonra Zerewani Güçleri Hewler’den Suleymaniye’ye getirildiği zaman Gorran Hareketi, Suleymaniye Vilayet Meclisi ve halktan büyük bir tepki topladığını biliyoruz.
Ayrıca bir çoklarımızın dikkatinden kaçmış olabilir. Zerewani’nin Hewler’den Suleymaniye’ye getirilmesine karşı olanlardan biride YNK’nin ikinci adamı Kosret Resud du. Kosret Resul, Suleymaniye Bölgesindeki Peşmergelerin tepesindeki adamdır.
Bazı Kuzey Kürdlerinin „Suleymaniye bölgeciliği“ diye kronikleşmiş bir saplantıları var.
Kosret Suleymaniyeli değil, Hewler’in yetiştirdiği çok ender siyasal kadrolardan ve askeri komutanlarından biridir.
Güney Kürdistan’da var olan idari parçalanmışlığın ortadan kaldırılması gerekir.
Daha önce Kürdistan Listesiyle Gorran Listesi arasında Bağdat’ta yaşanan sorunlara vurgu yapmıştım.
Bu iki çevre arasında ve özellikle KDP-YNK ve Gorran arasında en önemli tartışma konularından biri Peşmergelere ilişkindir.
KDP ve YNK çevreleri Gorran’ı “ Peşmergeleri Irak Savunma Bakanlığına bağlamayi“ savunduğundan dolayı eleştiriyorlar. Bilindiği gibi Gorran’a yönelik bu eleştiri Kuzey Kürdistan basınına da yansımıştı.
Gorran Hareketi bu eleştiriyi kabul ediyor. Yani Peşmergeleri Irak Savunma güçlerinin pozisyonunda değerlendirmek gerektiğini açık açık savunuyorlar. Gorran çevresi bu isteklerini şöyle formüle ediyorlar: Eğer Peşmergeler Irak savunma güçlerinin kategorisinde değerlendirilirse maaşlarını Irak Suvunma Bakanlığınca karşılanacak, Irak ordusunun sahip olduğu tüm ağır silahlar ve malzeme Peşmergelere de aktarılacak, deniliyor. Gorran, KDP ve YNK’nin bu girişime karşı çıkmalarının nedeni Peşmergeler için gelen maaşlarının bir kesimini kendi partilerine aktarıyorlar, diyor. Gorran, KDP ve YNK’yi Peşmergeleri „Irak İçişler Bakanlığına bağlamak istemekle“ suçluyor. Onların bu girişimini Peşmergelere ve Kürdlere hakaret olarak değerlendiriyor.
Kürdlerin kendi aralarındaki sorunları Hewler’de çözmemeleri, Güney Kürdistan’ın en büyük handikaplarından biridir.
Dış ve özellikle bölgedeki Kürd düşmanları güçleri farklı biçimlerde Kürdlerin arasındaki sorunlarda kendilerine bir yer edinmelerine neden oluyor.
Örneğin geçenlerde Mam Celal ile Neçirvan Barzani İran’ı ziyaret etmişlerdi.
Hemen aynı dönemde İran Yekgirtuyi İslami Kurdistan(YİK) ve Komelay İslami Kurdistan (KİK) yetkililerini de Tahran’a davet etmişti.
İran, KDP, YNK, YİK ve KİK arasında yaşanan sorunları çözmek için arabulucu pozisyonunu üstlenmişti.
Bu konuda KİK Emiri Ali Bapir Awêne gazetesine yaptığı açıklamada İran’ın Hewler Konsolosluğu tarafından kendisininde Celal Talabani ve Neçirvan Barzani ile birlikte ve aynı dönemde İran’a davet edildiğini ve bu davetiyenin amacı Kürdistan’da yaşanan sorunlara İran’ın arabuluculuğu ile çözüm bulmaktı. Ali Bapir’e göre aynı davetiye YİK’e de yapılmıştı. KİK Emiri bu davetiyeden sonra YİK lideriyle görüştükten sonra İran Konsolosluğuna davetiyeyi kabul edemeyeceklerini ve Kürdistan’da var olan sorunları Kürdistan’da çözmek istediklerini söylediğini ifade ediyor.
Gorran çevresi ise bu girişimin KDP ve YNK tarafından örgütlendiğini ifade ediyor, bu örgütler Gorran’ı „sorunları Bağdat’ta taşımakla suçlarken kendileri sorunları İran taşıyorlar“ diye suçluyor. Gorran milletvekillerinden Muhamed Kiyani „İran’ın Kürdistan Bölgesine karşı tavrı iyi değil, sınırları bombalıyor, Kürd liderliğinin üzerine baskı kuruyor ve kendi ülkesindeki Kürdlere karşı da tavrı iyi değildir“ diye suçluyor.
YNK merkezi kadrolarından Ala Talabani ise bu girişimi başlatan KDP ve YNK değildir . İran bu girişimin sahibidir. İran Kürdistan’ın iki büyük partisi KDP ve YNK ile muhalefeti bir araya getirirek var olan sorunlara çözüm bulmak istedi.. Bunun olağan bir girişim olduğunu ve İran’ın daha öncede yaşanan sorunların çözümü için bu tip girişimlere ön ayak olduğunu söylüyor.
Sonuç olarak İran’daki görüşmeye kim ön ayak olmuş ve kim başlatmış meselesini bir kenara bırakırsak, Güney Kürdistan siyasal yapılanmaları var olan iç sorunlarının çözümü için Kürdistan dışı merkezlerden hâlâ kurtulmuş değiller.
Partilerin devlet ve devlet kurumlarından daha önemli olduğu ve partilerin devlet gibi hareket ettiği gerçeği Güney Kürdistan’ın en zayıf noktasıdır.
İki hafta önce KDP ve KİK arasında başlayan sert tartışmalar ve ardından gelen basın savaşı sonrasından Tahran görüşmelerinin gündeme gelmesi düşündürücüdür. Sanıyorum KDP ve YNK ikilisi KİK’in arkasında İran’ın olduğunu düşünerek İslami çevrelerle İran’ın ev sahipliğinde bir araya gelmek istediler.
Fakat, İslami çevreler Tahran’a gitmediler.
Kürdistan’da var olan sorunların çözüm merkezi Kürdistan olmalıdır. Buna „Kürdistan Rûsipî“lerimi önderlik edecek, yoksa var olan tüm siyasi parti ve kadrolarını anayasal düzenin içine çekerek mi yada başka ad hoc merciler mi oluşturulacak bilemiyorum. Ama, Kürdlerin eskilere dayalı ilişki ve alışkanlıklardan kurtulması gerekir.
Sen kendi sorunlarına çözüm bulamasan, başkaları senin sorunlarını kendi çıkarları doğrultusunda „çözmeye!“ çalışır. Kürdler kendi aralarındaki sorunları çözme kapasitesini göstermiyerek Arap, Fars ve Türk gibi “ adil hakemlere“ başvurmalarının tarihi büyük hezimet ve husranlarla doludur.
Kürd partilerinin Kürdistan’ı işgal eden devletlerle girdikleri ilişkilerin neden olduğu alışkanlıklar sürekli olarak tekrarlanıyor.
Bugün dünya Kürdleri haklı olarak tarihsel umutlarını yükledikleri Güney Kürdistan kazanımlarına sahip çıkıyorlar. Bu kazanımlar Türk, Arap ve Fars sömürgeci devletlerine rağmen oluştu ve ivme kazandı.
Bu devletler tüm imkanlarını seferber ederek Güney kazanımlarını doğmadan boğmak istediler. Fakat, ABD’nin de etkisiyle yürütükleri klasik politikaları boşa çıktı. Bu sefer taktik değiştirerek daha yumuşak ilişkiler geliştirdiler.
Türk ve Fars devletlerinin Güney Kürdistan ile yürütükleri ilişkiler, bu ülkelerdeki siyasal partilerden öte devletlerin politikasının bir gereğidir. Fakat ne yazık ki Güney Kürdistanlı partiler ve Güney Kürdistan liderleri Türkiye ile Kürdistan Hükümeti arasındaki ilişkiler konusunda AKP’ye çok büyük bir paye biçiyorlar. Hatta, onlara göre AKP olmamış olsaydı, Güney Kürdistan ile Türkiye’nin ilişkileri daha da kötü olacaktı.
Genel doğru olarak görülen bu yaklaşım ciddi bir analize tabi tutulmas?