Fethullah Gülen ve Kurt İsmail Hakkı Paşa’nın Kürdlüğü üzerine
Fethullah Gülen ve Kurt İsmail Hakkı Paşa’nın Kürdlüğü üzerine
Aso Zagrosi
Şeyh Ubeydullah Nehri üzerine araştırma yaparken ister istemez Rusya ile Osmanlı devleti arasında meydana gelen ve „93“ savaşı olarak bilinen 1877-78 savaşına kanalize olmak zorunda kaldım.
1868-1875 yılları arasında Osmanlı devletinin Diyarbekir valiliğini ve 1877-1878 savaşı döneminde Erzurum valiliğini yapan ve ismi Diyarbekir’in bir sokağına da verilen „Kurt İsmail Hakkı Paşa“ üzerine kısa bir gezintiye çıktım.
Hemen hemen tüm kaynaklar „Kurt İsmail Hakkı Paşa“nın 1818 yılında Kars’ta dünyaya geldiğini ve 1897 yılında İstanbul’da vefat ettiği hususunda hemfikirler.. Yine tüm kaynaklar „Kurt İsmail Hakkı Paşa“nın meşhur „Xatunoğulları“ ailesinden geldiğini kabul ediyorlar. Bugün „Xatunoğulları“ Kars, Digor, Şüregel, Erzurum, Trabzon, Konya, Edirne ve daha bir çok alana yayılmış ve kendilerini „Türk olarak“ kabul ediyorlar. Hatta bazı kesimleri MHP içinde (Digor eski belediye başkanı gibi) faaliyet yürütüyor. Türk resmi kaynakları bir asır boyunca „Xatunoğulları“na „Karapapak“ olduklarını , „Orta Asya“dan geldikleri ve „ Has Türk oldukları“nı empoze etmeye çalıştılar.
Bu konuda da bir hayli eser ve makale var.(İnternette bir göz atmak yeterlidir)
Sonuç olarak Türk resmi kaynakları ve onların kiralık yazar, gazeteci ve araştırmacıları hayali Türk Xatunoğullarını herkese empoze ettiler ve bu konudada büyük başarı elde ettiler!!!!!
Tarih boyunca Kürdler, özellikle şehirlere yerleşen ve Türklerin yoğun yaşadıkları alanlara zorla sürgün edilen, Osmanlı ve Türk devletinin üst kademelerinde görev yapan Kürdlerin ezici çoğunluğu asimile yoluyla Türkleştirildiklerini biliyoruz. Yani „Xatunoğulları“ nın Türkleşmesi istisnai bir durum değildir. 21.Yüzyılda dahi Kürdlerin ulus olarak varlığını kabul etmeyen ırkçı ve kolonyal bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuz bir dönemde, tarihte yapılan tahribatların boyutları daha derin ve acılıdır.
Türklerin „„Kurt İsmail Hakkı Paşa“ dedikleri Xatunoğlu İsmail Hakkı Erzurum Valisi olduğu dönemde Şeyh Ubeydullah Nehri ile birlikte 1877-1878 savaşına katılmıştı.
1877-78 savaşı üzerine üzerine yaptığım araştırmada Türklerin „Kurt İsmail Hakkı Paşa“ dedikleri şahsiyetin „Kurt“ değil, „Kürd“ olduğu söyleniyor. Bazı Türk kaynakları da „Kurd İsmail Hakkı Paşa“ diyorlar.(Kırzıoğlu M. Fahrettin, Kars Tarihi, Işıl Matbaası, İstanbul, 1953, sayfa 480)
Türklerin „İsmail Hakkı Paşa“ nın „Kurtluğunu“ ispat etme ihtiyacı bilinçli bir amacı hedeflemektedir. Çünkü, bugün Türkiye’de ve Kürdistan’da yaşıyan tüm Hatun/Hatin/Xatunoğulları onu kendi ataları olarak görmekteler ve sahip çıkmaktalar.
Bir dizi yabancı kaynakta İsmail Hakkı Paşa’nın Kürd asılı olduğunu gördüğüm zaman ayrıca „Kars Kürdleri“ üzerine araştırmalarıyla tanınan değerli Kürd araştırmacılarından Rohat Alakom’a baş vurdum. Rohat bana İsmail Hakkı Paşa hakkında yazdığı bölümün tümünü E_Mail ile gönderdi. Burada kendisine teşekkür ederek yazının tümünü ve kaynaklarını yayınlıyorum:
„Türkleşen Kürtler Kars Kürtlerinin bir kısmı Kürtçeyi unutarak, zamanla Türkleşmişlerdir. Tarihte yaşanılan nüfus hareketlilikleri sonucunda ortaya çıkan bu durumun başka nedenleri de bulunuyor. Türklerin yoğun olarak bulundukları yerleşim birimlerinde asimle olan bu Kürtlerin, Kürt olduklarını kendilerinden değil başkalarından öğrenebiliyoruz.[1] Tarihte Türk olarak bilinen ama kökleri Kürtlere dayanan birçok şahsiyete Kars’ta rastlıyoruz. Bunlardan birisi de Kars tarhinde adı sık sık geçen Kürd İsmail Paşa’dır (1828-1896). Kars’ta doğan Kürd İsmail Paşa, Şerif Bey’in oğludur. Hatunoğullarından olan Kürd İsmail Paşa zaman zaman kaynaklarda İsmail Hakkı Paşa olarak geçer. Kars’ın Şüregel yöresinde hakim olan Hatunoğulları’nın, Haydaran Aşireti’nin bir kolu olduğu öne sürülür.[2] Eski Erzurum Valisi ve Osmanlı komutanı, Kürd İsmail Paşa’nın Kürt kökenli olduğu bilgisi, Times Gazetesi’nin daha 1877 yılında yayımlanan bir sayısında yer alıyor.[3] Türk kaynakları Kürd İsmail Paşa’nın Türk kökenli olduğunu, adının da Kurt İsmail Paşa olduğunu ileri sürerler. Bu örnek, Türkçe kaynaklarda sık sık rastladığımız Kürt tarih yazımına ilişkin klasik “Kürtler ve Kurtlar çekişmesi”ni bize hatırlatıyor. Resmi tarih yanlıları Kürd ile başlayan tarihi yer ve şahıs adlarını kurt olarak değiştirip büyük karışıklıklara yol açmaktadır. Kürd İsmail Paşa’nın büyük kardeşi Mehmed de Kırım Savaşı sırasında Kars yöresinde hakimiyet peşinde olmuştur. Mehmed’in oğlu Yusuf, Digor yöresinde kalıyordu.
1)Nurettin Çeledir ile yapılan görüşme, 24/6 2008, Kars. 2)James J. Reid, Crisis of the Ottoman empire: prelude to collapse, 1839 – 1878, Stuttgard, 2000, s.160. 3)Turkish Irregular Tropps, Times, 8/9 1877 (The chief family in this district is that of Khatoon Oghoulleri and the head of this family is İsmail Pasha, the late Governor-General of Erzeroum, commenly know as Kurd İsmail Pasha, a name doubtless derived from his Kurdish origin. This family, owing to several of its members holdning positions under Government, has constitued itself the ruling power in the district, the other Mahomedans being virtuallly slaves of the Khatoon Oghulleris…). “
Rohat Alakom Xatunoğlu ailesinin Kürd Haydaran aşiretine bağlı olabileceğini ve Times gazetesine dayanarak Kürd asılı olduğunu yazıyor. Bu Xatun’un arkasına eklenen „Oğlu“ meselesi tüm Kürd ailelerinin başına gelen bir olaydır. Mesele Osmanlılar Bedirxanilere „Bedirhanoğulları“, Merwanilere „Mervanoğulları“, Canpolatlara „Canpolatoğulları“ vs… diyorlardı.
1878 yılında Paris’te baskıya verilen „ Russes et Turcs , La Guerre d’Orient“ adlı eserde İsmail Hakkı Paşa’nın Kürd olduğu şöyle ifade ediliyor: „Kürd İsmail Hakkı Paşa’nın başında bulunduğu ordunun zaferi Ermenistan’da talanlarla artarak, Beyazid’i işgal etti, Orgof, Zor ve Kervansaray’ı alarak Rus topraklarına girdi“(P. Bourde, Russes et Turcs , La Guerre d’Orient , Paris, 1878, Cilt 2, sayfa 573)
Yine aynı eserde Osmanlıların saflarında savaşa katılan Kürdler ve Çerkezlere karşı ayırım yapıldığı, elbise ve erzak verilmediği yönündeki yakınmaları gündeme getiriliyor. Bu anlatımlarda Ahmet Muhtar Paşa’nın kendi ihtiyaçlarını karşılamalarını engellediğini „ Kürd İsmail Paşa’nın ordusundaki kardeşlerimiz gibi, bizim talan yapmamızı engellediler“(P. Bourge, age sayfa 574) Yine aynı eserin 663 ve daha bir çok sayfasında İsmail Hakkı Paşa’nın Kürd olduğu söylenmektedir.
Daha başka kaynaklarda İsmail Hakkı Paşa’nın Kürd asılı olduğunu yazıyor. Bunlardan biri de Rus araştırmacısı Aviryanov’dur. “Osmanlı-Rus ve İran Savaşlarında Kürtler” adlı çalışmasında Aviryanov, 1877-78 savaşında bir Türk generalinin komutası altına girmek istemediklerini ve Türklerin Kürdlerin katılımını sağlamak için “Kürd asılı olduğu için İsmail Paşa’yı getirdiklerini” yazıyor. (Aviryanov, Kurd, Le Cengi Legel İran U Turkiya da, Silemani, 2004, sayfa 236)
İsmail Hakkı Paşa’nın Kürd olduğunu söyleyen daha bir çok kaynak var. Bunlardan biri de Edward W.,Allen D.,Muratoff P ortaklaşa kaleme aldıkları
“Caucasian Battlefields, A History of Wars on the Turco-Caucasian Border, 1828–1921” adlı eserde “tecrubesiz Kürd Komutanı İsmail Hakkı Paşa” diye söz ediyorlar.(age, sayfa 149)
1877-78 savaşının hemen ardından Berlin Antlaşmasının Ermenilere ilişkin maddesinin pratiğe aktarılıp aktarılmadığını ve Ermenilerin durumunu yerinde tespit etmek amacıyla İstanbul Ermeni Patrikhanesi bölgeye 3 rahip gönderiyor. Bunlardan biri Bağos Natanyandır. Natanyan hazırladığı raporunda Erzincan’a ilişkin olarak: “Bizim Erzincan’ı ziyaret ettiğimiz tarih 1878 Harbi sonlarıydı. Oradaki Ermeni ileri gelenlerinden Kürt İsmail Hakkı Paşa eliyle yapılan sömürüyü dinledik.”(Arsen Yarman, age, Cilt II, sayfa 203)
İsmail Hakkı Paşa’nın “Kurt” değil, “Kürd” olduğuna dair bir dizi kaynak var. Burada sadece bazı kaynakları aktarmakla yetiniyorum. Yoksa Şeyh Ubeydullah Nehri’ye ilişkin yayınladığım yazı serisinin bir eki olarak düşündüğüm makalenin çerçevesini aşar.
Edirne Savunması Kahramanı olarak lanse edilen Mehmet Şükrü Paşa’da Kürd İsmail Paşa ile aynı aileden geliyor. Mehmed Şükrü Paşa 1857’de Erzurum’da doğuyor ve 1916 yılında vefat ediyor. Kürd İsmail Hakkı Paşa, Şükrü Paşa ve Fethullah Gülen arasındaki ailesel ilişki için Aksiyon dergisinin linkine bakınız.( http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-22763-34-ismail-hakki-pasa-sukru-pasa-ve-fethullah-gulen.html )
Ve Ahmet Aymaz’ın Zaman gazetesinde yayınlanan “Edirne müdâfii Şükrü Paşa’mız” adlı makalesine bakınız.(http://www.zaman.com.tr/columnistDetail_getNewsById.action?newsId=761289)
Fethullah Gülen’de bu akrabalığı Kabul ediyor. Fethullah Gülen’in Web Sayfasında yayınlanan Şükrü Paşa’nın torunu Sevgi Edirne Kutlukan söylediklerini aktarıyorum.
“Fethullah Gülen televizyonda Şükrü Paşa’nın torunu olduğunu söyleyince ona bir mektup yazdım. Sonra Hocaefendi’den gayet aydınlatıcı bir mektup geldi. Orada akrabalık meselesini şöyle anlatmış: Şükrü Paşa’nın babası ölünce annesi, amcasıyla evleniyor. Amcasından olan kızı Güllü Hanım, Hocaefendi’nin dört jenerasyon önceki anneannesi. Hocaefendi inzivada iken benimle görüşmek istedi. Bir arkadaş, „Makyajlı, başı açık halinle nasıl gideceksin? Hem Gülen kadınlardan nefret eder.“ dedi. Gitmekten vazgeçtim, ama sonra ikna oldum. „Hocaefendi hazırlık yaptı, sizi eşinizle beraber bekliyor.“ dediler. Nasıl biri çıkacak karşımıza diye meraktan çatlıyoruz eşimle. Sonra kapı açıldı, bir baktık kılık kıyafetiyle şık, diplomat gibi bir adam karşımızda; son derece nazik, beyefendi. Bizi hemen sofraya davet etti. O kadar zarifti ki, hayran oldum. Yemekten sonra çayla hurma verdiler, çok hoşumuza gitti. Bir insan bu kadar şeker olabilir. Bize „Neden soyunuzu, ailenizi araştırmadınız?“ dedi. Rahmetli babamın çok aradığını, ama kanserden vefat ettiğini söyledim. Sonra beni Edirne’ye götürdüler, dedemin topraklarına. Ondan sonra Hocaefendi ile 6 ayda bir mektuplaştık, 3 kere Amerika’ya ziyaretine gittim. Anladım ki o bir vefa insanı. Daha detaylı bilgi için Fethullah Gülen’in sayfasına bakınız. ( http://tr.fgulen.com/content/view/15693/11/ )
Bilindiği gibi Fethullah Gülen’in Kürd asılı olduğu daha önce gündeme gelmişti. Azerbaycan’da yayınlanan “Hüner Meydanı” adlı bir gazete de Namık Ali Fethullah Hoca’nın “Ermeni olabileceğini” gündeme getirmişti. Bu yazıya cevap olarak Abdülkadir Badıllı “AZERBAYCAN’DAN FISILDAYAN KGB VIZILTILI ÇATLAK BİR SES” adlı makalesinde “Elcevap: Fethullah Gülen Hocaefendinin aslı Bitlis’in Ahlat kazasındandır. Dedelerinden olan Kurt Halil veya Kürt Halil lakabıyla meşhur olan bu zat, ailevi bir namus meselesinden Ahlat’tan Erzurum’un Hasankale kazasına hicret eylemiştir. Ahlat’ta oturdukları mahalleye, “Seyyidler” mahallesi denilmektedir. M. Fethullah hocanın öz dedesi Alvar şeyhlerine mensuptur. Babası da oraya bağlıdır. Alvar şeyhleri ise, Bitlisli şeyh Muhammed Küfrevi ve şeyh Fethullah Verkanisi’ye mensupturlar. Ondandır ki, Fethullah hocanın babası oğullarının birisine M. Fethullah adını (Şeyh M. Fethullah verkanisinin adını) birsine de Sıbğatullah (Bitlis’in Hizan kazasında yatan ve Mevlana Halid’in halifesinin halifesi olan seyyid Sıbğatullahın adını) Diğer oğluna da “Mesih” ismini vermiştir ki, Hz. İsa’nın Kur’anca verilmiş meşhur bir unvanıdır.(*) Buna göre: Fethullah Hoca’nın adı ve sanı, soyu ve nesebi belli ve meşhur olduğu bütün şark bölgesince ayan ve beyan iken , ona ermeni yakıştırması yapanlar, hiç şüphesizdir ki; az üstte üç ihtimalli guruplardan birisine dahil oldukları kesindir. Evet, M. Fethullah Hocaefendinin soy ve nesebi herhalde ilk ihtimal ile sülale-i mutahhereye dayanan seyyid sülalesidir. Ve ya da her ikisi birer kavm-i necip olan ve eskiden beri iki cihat arkadaşı bulunan Türk veya Kürt ırkına mensuptur.” ( http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=2347&ctgr_id=39) Fethullah Gülen “Küçük Dünyam” adlı eserinin ilk baskısında “Baba tarafının Ahlatlı Kürd “ olduğunu yazdığını ve daha sonraki baskılarında değiştirdiği yönünde iddialar da vardır.(Dr. Mustafa Peköz’un makalesine bakınız. (http://www.haberlink.com/haber.php?query=50647#.UQUoj6X7lJE)
Türk resmi kaynakları ve onlarında etkisi altında kalan Xatunoğlu ailesinden gelen kesimler Xatunoğullarının Türklüğünü ispat etmek için İspanyol gezgin Clavijo’nun 1403-1406 yılları arasında Semerkand’a yaptığı seyahat notlarını kaynak olarak gösteriyorlar. Clavijio’nun kitabına baktığımız zaman Türklerin iddia ettikleri gibi Iğdır Kalesinin başında bulunan bayanın Türklüğüne ilişkin tek bir şey yok.
Sözü Clavijo’ya bırakalım: ““Ertesi , Cuma günü( 30 Mayıs 1404), hareket ederken ilerledikten sonra bir kaya üzerine kurulmuş kaleye tesadüf ettik. Kale bir bir müslüman prenses tarafından yönetiliyordu.. Dul olan bu kadın, Kalenin sahibesi idi. Kendisi Timur’a vergi veriyordu. Eskiden bu kale eşkıya barındırmaktaydı. Bu eşkıya gelen geçen yolcuları soymakla geçiniyordu. Timur bu kalenin yanından geçiyorken oraya hücum ederek kaleyi zorla zapt ettikten sonra, kalenin şimdiki sahibesinin kocasını öldürüyor. Timur kalenin tekrar eşkıyayı barındırmaması için bütün kapılarını kaldırmış, bir daha buraya kapı yapılmamasını emretmişti. Biz buraya vardığımız zaman Kalenin hiç bir kapısı yoktu. Buranın ismi İzidu( Iğdır)dır. Ararat (Ağrı) dağının ucunda duran bu kale tam Hazret-i Nuh tarafından inşa olunan geminin tufanda durduğu yerdir.”( Clavijos Reise nach Samarkand 1403-1406 ve Kırzıoğlu M. Fahrettin, Kars Tarihi, Işıl Matbaası, İstanbul, 1953, sayfa 480)
Kırzıoğlu’yu da kaynak olarak verdim. Çünkü, Kırzıoğlu Iğdır Kalesinin başında bulunan kadını Türklere bağlamak için Türk ve Orta Asya’dan gelen Toktamış ordusu gibi kesimlerin bu kaleyi denetim altına aldıklarını Clavijo’dan yaptığı alıntının içine serpiştirmiş ve okuyucuları yönlendirmiştir. Aslında Clavijo gezisi boyunca bir çok defa Türklerden söz ediyor ve Türklere “Türk” diyor. Clavijo Iğdır Kalesinin başında bulunan kadına “Müslüman bir Prenses” diyor. Kürdlerin alanda varlığı çok daha eskilere dayanıyor. Hatta İncil Ağrı Dağına “Kürd Dağı” diye söz ediyor. Iğdır’ı bir kenara bırakalım. 1500’lerde Erzurum şehri dahi Kürdler tarafından yeniden inşa ediliyor ve yaşanır hale getiriliyor. Erzurum’da 1500’lerin başında bir deprem oluyor ve şehir yerle bir ediliyor. Şehir harebe olduğu bir dönemde “ Göçten sonra Erzurum çevresinde çadırlarda yaşıyan büyük bir Kürd aşiretinin lideri Haci Ali Bey yetkililerden izin alarak 12.000 taraftarıyla Erzurum’a yerleşiyor…………….. Haci Ali Bey şehri yeniden inşa ediyor ve bolluğun hüküm sürdüğü bir şehir haline getiriyor. Mehmet Han’ın ölmesinden sonra Kanuni Sultan Suleyman 1528 tarihinde Ferhad Paşa’yı Vali olarak Erzuruma gönderiyor……….”( Vital, Cuinet, La Turquie d’Asie, Paris, 1892, sayfa 189) Kısaca toparlamak gerekirse Kars, Erzurum, Iğdır, Şüregel ve Trabzon’a yerleşen Xatunoğulları diye bilinen kesimlerin bir çok Kürd aşireti, ailesi ve şahsiyeti gibi süreç içinde asimile edildiği ve Kürdlere karşı gerçekleştirilen soykırımlardan sonra ise bilinçli yada bilinçsiz başka bir ulusal kimliğin altında yaşamaya zorlandıkları görülüyor. Türk devletinin soykırımcı ideolojik aygıtlarıda yüzyıl boyunca tüm bu çevrelerin Kürd Ulusal Hafızalarına ilişkin var olan tüm belirtileri ve belgeleri yokettiler.. Yani tam bir hafıza kırımı Kürdçesi ise “Bîrkujî“dir.